Gelin "Ses Bayrağımız" Türkçeyle Oynamayalım, Oynatmayalım…

Gelin "Ses Bayrağımız" Türkçeyle Oynamayalım, Oynatmayalım…

İletigönderen Oğuz Kağan » Sal Kas 30, 2010 1:49

Gelin "Ses Bayrağımız" Türkçeyle Oynamayalım, Oynatmayalım…

Dil bir iletişim aracı olduğu gibi söz sanatla­rının da temel yapı taşıdır. O insanlık tarihi ile birlikte ortaya çıkmıştır ve insan toplulukları var olduğu sürece de yaşamasını sürdürecektir. Bu nedenle dilin ulusların yücelmesinde ve ulusal bilincin canlı kalmasında çok önemli bir yeri vardır. Bu konuda Atatürk şöyle der:

“Ulusal duygu ile dil arasında bağ çok kuv­vetlidir. Dilin ulusal ve zengin olması, ulusal duygunun gelişmesinde başlıca etkendir, yeter ki dil bilinçle işlensin.”

Ne var ki özellikle 12 Ey­lül darbesinin ardından Atatürk’ün bu önemli ve yol gösterici görüşleri göz ardı edildi. “Ulusal bir dil oluşturma programı” rafa kaldırıldı. Mus­tafa Kemal’in “Türk dilini yabancı dillerin boyunduruğundan kurtarmak” amacıyla kurduğu, üzerine titrediği, yaşayabilmesi için İş Bankası senetlerini bağış­ladığı TDK, sahte Atatürkçüler tarafından işlev­siz duruma getirildi.

ABD’nin “bizim oğlanlar” (our boys) dediği karşıdevrimci generaller, kültür emperyalizminin değirmenine daha iyi su taşıyabilmek için, “ilk icraat!” olarak TDK ve Türk Tarih Kurumunu ortadan kaldırdılar. Ata­türk’ün nice iç ve dış engellerin üstesinden gelerek, Türk ulusuna kazandırdığı özgüven duygusu­ ve ulusal gururu iğdiş etmeye dilden, tarihten başladı­lar. İşte emperyalistlerin istediği de tam bu idi…

Çünkü sömürgeciler çok iyi biliyorlardı ki, yabancı diller karşısında bağımsızlığını koru­yamayan bir dil; onurunu, ulusal kimliğini de koruyamaz. Dil, Fazıl Hüsnü Dağlarca Ustanın deyişi ile bir “Ulusun ses bayrağı”, ulusal bilinci demektir. Ulusal bilinci kirlenen, yozlaşan ülke­ler ise sömürge olmaya en yatkın ülkelerdir. İşte bu nedenle emperyalist devletler, bir ülkeyi tes­lim alabilmek için işe önce dilden başlıyorlar. Ürettikleri sanayi ve tarım ürünleri ile birlikte kendi kültürel değerlerini de gösterişli reklamlarla tanıtmaya, yaygınlaştırmaya ve ihraç etmeye çalışıyorlar. Sömürge yapmak istedikleri ülkenin dilini, dinini, kültürünü ikinci plana atarak kendi programlarını dayatıyorlar. Amaç, ulusal kimliği yok edip, halkların bilincini köreltmek, bu yolla, Yeni Dünya Düzeninin gerçek, çirkin yüzünü onlardan gizlemek, daha sevimli gözükmek… Bunun için ne gerekiyorsa onu yapı­yorlar.

Örneğin (Türkiye’de olduğu gibi) bir ulusun eğitim dilini kendi dillerine çeviriyorlar. Uzun yıllar İngilizlerin yönetiminde kalan Hindistan’da İngilizce; Fransız sömürgesi Cezayir’de de Fransız­ca eğitim dili olarak kullanılmış, ulusal dil bir kenara itilmişti. Elbette böyle bir yöntemle dilin gelişimi engellenince, düşüncenin gelişimi de engelleniyor; sonuçta geçmişine, tarihine, ülkesinin sorunlarına yabancı bir toplum yaratılmış oluyordu.

Türkiye’de ise Özellikle 1980’lerden sonra uygu­lanan neoliberal politikalar, ulusal paraların yerini yabancı paraların alması, kitle iletişim araçlarının sınır tanımazlığı sonucunda, Batı kültürüne ve tüke­tim mallarına ilgi artmış, “Amerikan yaşam biçimi” baş tacı edilmişti..

Üzerlerinde FBI, C1A yazılı, Amerikan bayraklı giysilerle dolaşan gençlere her yerde rastlamak artık olağan bir görüntü. Bu yoz yaşam biçimi, yozlaşan, kirle­nen dili de terkisinde getirdi. Amerikanca, Osmanlıcanın yerini aldı. “Tarzan İngilizcesi”, argo konuşmak gençler arasında dayanılmaz bir çekicilik kazandı. İşte bu “moda konuşma” biçimlerinden birkaçı:

- ”Ayıpsın (ayıp ediyorsun), takıl bana (benimle gel), baybay, babaaay, baay (hoşça kal), d’ont panik (telaş etme), hayret bişey, acaip güzel, korkunç güzel (çok güzel), bu gün fulüm (bu gün hiç vaktim yok), fıfti fifti paylaşırız (yarı yarıya paylaşırız), cepleşiriz (telefon ederiz) cool adam (soğukkanlı, ağırbaşlı adam), bi dirink aliim (bir şey içeyim), çok kafa çocuk (çok iyi anlaşabileceğim biri), vaav, vooov, yihuuu (yaşasın)…

Aralarında böyle yoz bir dille iletişim kurmaya çalı­şan bir kesim gençlik, elbette Türkiye’nin sorunlarına da uzak kalacaktı. Ne politika, ne sanat ne de yazın onun ilgi alanına girecekti. İşsizlik artıyormuş, Türkiye borç batağına batıyormuş, milyonlarca insan açlık sınırının altında yaşıyormuş, laik Türkiye Cumhuriyeti İslam cumhuriyetine dönüştürülüyormuş… “Ne gam!..” onun için “no problem, no panik….”

Gençlerimizin dili böyle de esnafımızın dili sanki onlardan çok mu farklı? İş yeri tabelalarını görünce, bir an, nerede olduğumuzu unutup, kendimizi Amerika’da ya da Avrupa’da sanıyoruz. “Yoksa bizi AB’ye aldı­lar da haberimiz mi yok!” diye kuşkuya düşüyoruz.

İşte bir caddenin küçük bir bölümünde rastla­dığımız işyeri adları:

‘”Red Apple, Herry, Trend, Cripino, LC Waikiki, Seven Hill, Porselen Vision, Elegant Home, Computur Center, Fıstık Center, Micro­soft Certified technical Education, Dürüm Land, Nohut Food Center…”

Patates, nohut dürümü satan “DÜRÜMCÜ’lerimizin adı bile bir de bakmışız ki, “NOHUT FOOD CENTER” ve ” DÜRÜM LAND”e dönüşüvermiş…

Gelin, güzel Türkçemizi bu denli aşağılamayalım… Ona kıymayalım. Çünkü dilimiz; ulusal kimliğimiz, bağımsızlı­ğımız demektir. Ekmek kavgamız için bile olsa, bağımsızlığımızın ticare­tini yapmayalım…

Gelin “ses bayrağımız”la oynamayalım, oynatmayalım…



Ali ERALP, 29 Kasım 2010
ali-eralp@hotmail.com
Namık KEMAL:
"Vatanın bağrına düşman dayamış hançerini,
Yok mudur kurtaracak bahtı kara maderini?"


Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK:
"Vatanın bağrına düşman dayasın hançerini,
Bulunur kurtaracak bahtı kara maderini."



http://www.guncelmeydan.com/pano/tayyip-erdogan-a-gonderilen-cfr-muhtirasi-kuresel-ihale-t18169.html
http://www.guncelmeydan.com/pano/abd-disisleri-abdullah-gul-u-biz-yetistirdik-t23656.html
http://www.guncelmeydan.com/pano/dun-malta-surgunleri-vahdettin-bugun-ergenekon-tayyip-t18151.html

KAÇAMAYACAKSINIZ!
Kullanıcı küçük betizi
Oğuz Kağan
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 12355
Kayıt: Sal Oca 27, 2009 23:04
Konum: Ya İstiklâl, Ya Ölüm!

Şu dizine dön: Ali ERALP

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 1 konuk

x