Gerçek mi, Dilek mi?
Yazı, New York Times'ta çıkmış, Celestine Beohlen imzasını taşıyor. Ankara'ya gelişleri sırasında, iki kez de benimle görüşen bir bayan gazeteciye ait.
Neler var bu yazıda?
Atatürk'ün "askeri becerileri ve otoriter eli ile" modern Türk devletini yarattığı... Çok az ülkenin bir insana bu ölçüde saygı gösterdiği... "Devletçiliğe ilişkin felsefesi"nin okullarda zorla okutturulduğu... Türkiye'nin, İslam diktatörleri ile dolu olan bir bölgede, "hâlâ laik ve demokrasiye bağlı" kaldığı...
Ve tüm bu - acı ilacı yutturmaya ilişkin - "hazırlık" aşamasından sonra, asıl yargı geliyor.
"Ancak, Atatürk'ün yeni bir Türk yaratma planları; yani batılılaşmış, yeni kimlikli, yeni giysili, yeni alfabeli ve yabancı öğelerden arınmış bir dili yeni yartık, Lenin'in hayal ettiği homo sovyetikus kadar bile başarılı olamamıştır..."
Neden?
Çünkü Kürtlerden Abhazlara kadar, "ulusun, bir değil çok kimlikli olduğu" ortaya çıkmış!
Neresini düzeltmeli?
Atatürk'ün, sadece "askeri becerileri" olan bir diktatöre indirgemek istenmesini mi? Giderek Atatürk düşmanlarınca okutulur olan "Devrim Tarihi" derslerinin, "devletçiliğe ilişkin felsefe" olmadığını mı?
Ya da... Amerika'nın da bir "ulusal kimliği" olduğunu ve bunun, sayısız "etnik alt kimliğin" varlığı ile nasıl çelişki oluşturmadığını mı anımsatmalı?
Ve de sormalı mı?
"Nasıl oluyor da, Lenin kadar bile başarılı olunmamış bir ortamda ve 'İslam diktatörleri ile dolu bölgede', Türkiye laik ve demokratik kalabiliyor?"
Lenin'in adı kentlerden, caddelerden, meydanlardan silinmiş. Kurduğu devlet parçalanmış ve yıkmak istediği sisteme teslim olmuş. Leninizm, demokrasiyi ertelemenin bedelini ödemiş ve toplumuna da ödetmiş... Ama Lenin başarılı!
Kemalizmden sonra yarım yüzyıldaki tüm sapmalara, ödünlere ve ihanetlere karşın; Türkiye - çağdışı rejimlerin ortasında - hâlâ laik ve demokratik kalabilmiş... Ama, Atatürk başarısız!
Bu mantığın ya da mantıksızlığın altındaki nedenleri araştırmak zorundayız!
Bu yanılgı, yüzeysel bir bakış açısının, safça bir yaklaşımın ürünü müdür?
Hayır!.. Bazı Amerikan "servis"lerinin, sistemli ve kararlı bir biçimde yürüttükleri bir stratejinin parçasıdır.
Kimi zaman bir gazetecinin, kimi zaman da çok yükseklere kadar itilmiş bir siyasi adamının, ağzı ya da kalemi ile desteklenen bir stratejinin...
Şu düşünceler kimlere ait?
"Türkler tarihleri ile barışmalıdır... Tabuları tartışmaktan korkmamalıdır... Türk demokrasisi İslamla uzlaşmalıdır... Güneydoğu Anadolu için, federasyon çözümü tartışmaya açılmalıdır..."
Peki, "Atatürk devrim tarihi kitaplarından çıkarılmalıdır!" buyuran Amerikalı albay kim? Bazı sendikalara, "Size para verelim, ama Atatürk'ü bırakıp Özal'a sarılın" önerisini yapan kuruluşların arkasında kimler var?
Atatürk'ün önemini azaltmaya yönelik, ABD patentli "tez"lerin Türkiye'de basılması için "sinsice" düzenleri kimler yapıyor?
12 Eylülün yaptıkları, bu stratejide nereye oturuyor?
Özal'ın, "2. cumhuriyetçiler"in bu strateji içindeki yerleri nedir?
Bunları yazılarımda bir kez daha anımsatacağım... Anımsatacağım ki, her yurtsever gereken dersleri çıkarsın ve 12 Eylülcüler, nasıl bir oyuna getirilmiş olduklarını "geç de olsa" anlasınlar!
Ve bugün Türk ordusunun başında olanlar, Orgeneral Karadayı ve arkadaşları, dünü ve bugünü "daha berrak" görebilsinler!..
Prof. Dr. Ahmet Taner KIŞLALI