Gerilimli Yıllar (7) / Mustafa BALBAY

Gerilimli Yıllar (7) / Mustafa BALBAY

İletigönderen kaye » Prş Haz 25, 2009 22:59

Operasyon sonrası belirsizliğe dikkat çeken üst düzey bir komutan ‘1991’deki gibi açığa düşmemek istiyoruz’ diyordu

‘ABD’yle güven sorunu var’


Karar mekanizmalarında da yer alan bir komutanın değerlendirmeleri şubatın son haftasında Cumhuriyet’te manşet olmuştu. Bu görüşme askerlerin son adımı görmeden ilk adımı atmaya yanaşmadığını gösteriyordu. En önemli sorunun ABD’ye güven olduğunu söyleyen komutan “İş sadece operasyonun başlaması ve bitmesiyle sona ermiyor. Ardından ne olacak? 1991’deki gibi açığa düşmemek istiyoruz. Tüm manevra sahamızı daraltan ekonomi. Örneğin, savaş nedeniyle uğrayacağımız zararları karşılamayı IMF şartlarına bağlıyorlar” diyordu.

1 Mart tezkeresi Meclis’ten geçmedi. Gerilim 1 Mart’tan itibaren katlanarak arttı. Okyanus ötesine taşındı. ABD Savunma Bakan YardımcısıWolfowitz bu tabloyu şöyle yorumladı: “Ordu liderlik yapamadı... AKP durumu yönetemedi.” Dönemin vicdanı en rahat kişisi Cumhurbaşkanı Sezer’di. TBMM, bir karar vermişti ve konu kapanmıştı. Cumhurbaşkanı Sezer 1 Mart’ın hemen sonrasında yeni tezkere önerilerine şiddetle karşı çıktı. Türkiye-ABD ilişkileri yıllarca 1 Mart gölgesi altında devam etti.

Tezkere sürecinin çok önemli bir tarafı daha vardı: Asker... Orada da işler çok iyi gitmiyordu. O dönem gelişmelerin bütün detaylarını anlayabilmek için diplomasinin ve askeri kanadın pek çok temsilcisi ile konuştum. Karar mekanizmalarında da yer alan bir komutanın değerlendirmeleri şubat ayında Cumhuriyet’te manşet olmuştu.

Irak kitabına da koyduğum ( sayfa 98 ) bu görüşme askerlerin son adımı görmeden ilk adımı atmaya yanaşmadığını gösteriyordu.

Görüşme ana hatlarıyla şöyleydi:

Balbay (B): Nasılsınız?

Komutan (K): Yoğun...

B: Tezkere göründü gibi değil mi?

K: Sizce de öyle mi?

B: Soruyu ben sordum...

K: Tezkere zaman alabilir. Her türlü olasılığı konuşuyoruz, görüşüyoruz. Tezkerenin çok sağlam şartlara bağlanması gerekiyor. Her şey düzene bağlanmalı. Lojistik unsurlar ne olacak, Türkiye’de ne kadar kalınacak, her şeyi çok iyi hesaplamak gerekiyor.

‘OPERASYON SONRASI NE OLACAK?’

B: Sözlerinizden hâlâ yoğun kuşkular içinde olduğunuz anlaşılıyor.

K: İş sadece operasyonun başlaması ve bitmesiyle sona ermiyor. Ardından ne olacak? Sonrasını da hesaplamamız gerekiyor. Operasyon sonrası yapılanmada Türkiye’nin çok sağlam durması gerekiyor.

B: Operasyonun önü arkası dediniz. Irak sorununun nasıl bir zaman dilimine yayıldığını düşünüyorsunuz?

K: Biz 5 yılı kısa vade olarak değerlendiriyoruz. 10 yıl orta vade. Olayı böyle görmek lazım.

B: Şu andaki en önemli sorun nedir?

K: Güven.

B: ABD’ye mi?

K: Evet.

B: Açar mısınız?

K: Irak’ta ortaya çıkacak siyasi yapının net olması lazım. Bizim somut kararlara ulaşmamız gerekiyor. Kürt grupların silahlandırılması, teşkilatlandırılması, eğitimi... Bunun karşısında bizim özel kuvvetlerin pozisyonu, bizim kuvvetlerle ABD arasındaki güven sorunu... Kürt gruplar bizi devre dışı bırakıp kendi arzuları içinde bir yapılanma istiyorlar. Biz de ne oluyor, ne bitiyor bilmek istiyoruz. Silahlanma dahil. Sonuç olarak biz orada var olmak durumundayız. Güvenin en somut ifadesi budur.

‘ABD ANKARA SÜRECİNE SIRT ÇEVİREREK BİZE İYİLİK YAPMADI’

B: Hazırlanmakta olan mutabakat muhtırasında bunlar giderilebilir mi?

K: Mutabakat muhtırası görüşmelerinde de güven problemi var. Aslında olaya daha geniş perspektiften bakarsak, 1991’den sonra Türkiye’de terörün tırmanmasının nedeni 36. paralelin kuzeyindeki sorumsuz bölgedir. Amerika 1998’de de, bizim 1996’da başlattığımız Ankara sürecine sırt çevirerek bize iyilik yapmadı. Bunu rahatlıkla söyleyebilirim. Şimdi onunla da dost olmak mecburiyetindeyiz. Biz 1996’da Kuzey Irak’taki gruplarla çok güzel bir ortam yaratmıştık. O noktadan şimdi ABD himayesinde, ‘Türk gelmesin’ diyecek noktaya geldiler. Oradaki gruplar, Türkiye gelmesin sözünü ABD’nin gücüyle söylüyorlar. Biz bunları muadillerimize söylüyoruz. Hepimiz söylüyoruz.

‘MERKEZİ YAPI KORUNMALI’

B: Söyleyince ne yanıt alıyorsunuz?

K: Her zaman sizden yanayız diyorlar. Bize güvenin diyorlar. Orada kalıyor. Şimdi Irak’ın operasyon sonrası yapılanmasını konuşuyoruz, çok önemli bir konu. En azından merkezi yapının korunması gerekiyor. Güvenlik, yargı merkezi olmalı, etnik yapıya dayalı federasyon olmamalı. Biliyorsunuz 1974’te Kuzey Irak gruplarının bazı anayasal hakları vardı. Onlar yeterli olabilir. Bunları henüz tartışma sürecindeyiz. Böyle bir ortamda Türkmenler ne olur? Aslında kantonel sisteme gidilirse Türkmenlerin lehine olabilir...

‘K. IRAK EKONOMİK GÜCE ULAŞTI’

B: Kuzey Irak belli bir ekonomik güce de ulaşmış görünüyor. Gidip gelenlerin gözlemleri o yönde...

K: Tamamen katılıyorum. Önümde rakamlar var. Tümünü paylaşamam ama. Görünüm şöyle; petrol satışından Irak’a düşen payın yüzde 65’i Irak halkına veriliyor. Bunun yüzde 13’ü Barzani, Talabani’ye veriliyor. Tabii ellerine vermiyorlar. Altyapı yatırımları olarak geliyor. Bu bir bakıma kafalarındaki devletin altyapısı oluyor. BM fonundan 700 milyon dolar alıyorlar. NGO’lardan ortalama 100 milyon dolar geliyor. Habur’dan elde ettikleri gelirler var. Toplayınca yılda 3.5 milyar dolar ediyor. Yani kişi başına düşen gelir bin doları buluyor. Tabii gelir dağılımında da bozukluk var. Kimileri Londra’da ev aldı. Başka yerlerde de ev alan var...

‘KÖTÜNÜN DAHA AZ KÖTÜ OLANINI ARIYORUZ’

B: Irak’ın kuzeyinde ne kadar NGO var?

K: 200’ün üzerinde. 30 ülkeden geliyorlar.

B: PKK/KADEK konusunda somut bir gelişme var mı?

K: KADEK orada yaşıyor. ABD listesine aldı, ama yaklaşım önemli. Bunu Amerikalıların sorunu haline getirmemiz lazım. Bunu halledelim dememiz lazım. Şu aşamada bir şey demiyorlar.

B: Salt bu görüşmedeki konuları alt alta koysak bile işin içinden çıkmak zor. Sonuç olarak, hangi karar ağır basıyor, Irak’a ABD ile girmek mi girmemek mi?

K: Artıları eksileri yan yana koyarsanız, hiç karışmamamız halinde karşılaşacağımız sorun 100 ise karışınca 50 tane olacak. Kötünün daha az kötü olanını arıyoruz. Olay bu.

‘MANEVRA SAHAMIZI DARALTAN EKONOMİ’

B: Olay bu, dediğiniz olay, Irak’la kalacak mı? Sırada Suriye, İran var deniyor.

K: Bu hep söylenir. Genel olarak baktığımızda Amerika, Orta Asya’da, Ortadoğu’da, Afganistan’da hâkimiyet kurmak istiyor. Bu dünya hâkimiyetinin önemli bir parçası. Ve biz bu coğrafyanın ortasındayız. Tek kutuplu bir dünyaya ben de karşıyım, ama ABD, AB’yi bile çatırdattı.

B: Biz de ikisinin arasında mıyız?

K: Kritik bir noktadayız... ABD, askeri güç olarak AB’nin çok çok ötesinde. Geçen gün güzel bir yazı okudum. Barışta çocuklar babalarını defneder, savaşta babalar çocuklarını, diyor. Çok güzel bir söz. Ama biz önümüzü de görmek durumundayız. Fiili bir durumla karşı karşıyayız... Şimdi tüm manevra sahamızı daraltan ekonomi. Örneğin, savaş nedeniyle uğrayacağımız zararları karşılamayı IMF şartlarına bağlıyorlar. Ne alakası var? Biz IMF’den kurtulmaya çalışırken onlar daha çok sokmak istiyorlar. Bakın IMF’de ABD’nin payı yüzde 17, AB’nin yüzde 34 ama ABD’nin sözü geçiyor. ABD, BM’yi siyasi güç, IMF’yi ekonomik güç olarak kullanıyor.

‘1991’DEKİ GİBİ AÇIĞA DÜŞMEMEK İSTİYORUZ’

B: Durumu toparlamak gerekirse, önümüzdeki günlerde tezkere Meclis’e geliyor. Ne görüyorsunuz?

K: Aslında bizim hazırlıklarımız bakımından çok ciddi bir sorun yok. Doğrusunu isterseniz, şu aşamada en kolay yapabileceğimiz şey savaş. Ama bu değil sorun. Ne zaman olur belli değil, ama ABD bir gün gidecek, biz burada kalacağız. Ona göre adım atmamız lazım. 1991’deki gibi açığa düşmemek istiyoruz. Bunun için de her türlü ama her türlü olasılığı dikkate alıyoruz.

1 MART TEZKERESİ MECLİS’TEN GEÇMEDİ

Cumhuriyet’te 10 Şubat 2003’te çıkan haberin bir başka boyutu Milliyet’te Fikret Bila imzasıyla yayımlandı. Milliyet’in 26 Şubat 2003’teki manşeti şöyleydi:

“Asker rahatsız.”

Meslektaşım Bila’ya göre asker şunu söylüyordu: “Tezkere böyle geçecekse geçmesin daha iyi.”

CHP’nin kendi politikası içinde sağlam duruşu, pek çok AKP’li vekilin kendi bakış açıları doğrultusunda CHP ile aynı kulvarda olması da devletin tepesindeki gerilimle yan yana gelince...

1 Mart tezkeresi Meclis’ten geçmedi.

Gerilim 1 Mart’tan itibaren katlanarak arttı. Okyanus ötesine taşındı.

ABD Savunma Bakan Yardımcısı Wolfowitz bu tabloyu şöyle yorumladı: “Ordu liderlik yapamadı... AKP durumu yönetemedi.”

Dönemin vicdanı en rahat kişisi Cumhurbaşkanı Sezer’di. TBMM, bir karar vermişti ve konu kapanmıştı. Sezer 1 Mart’ın hemen sonrasında yeni tezkere önerilerine şiddetle karşı çıktı.

Türkiye-ABD ilişkileri yıllarca 1 Mart gölgesi altında devam etti.

YARIN: ‘GENÇ SUBAYLAR TEDİRGİN’ MANŞETİYLE AÇIĞA ÇIKAN GERİLİM

Kaynak: Cumhuriyet Gazetesi
Kullanıcı küçük betizi
kaye
Üye
Üye
 
İletiler: 1036
Kayıt: Pzr Oca 06, 2008 0:57

Şu dizine dön: Gerilimli Yıllar - Mustafa BALBAY

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 0 konuk

x