Gözlerin Değil Yüreklerin Köreldiği Süreç / Orçun Kendigelen

Gözlerin Değil Yüreklerin Köreldiği Süreç / Orçun Kendigelen

İletigönderen okendigelen » Pzr Haz 05, 2011 2:37

Kimine göre her şey güllük gülistanlık.Onlara göre memleketin hiç sorunu yok. Ülkenin ulusu ve milleti ile bölünmez bütünlüğüne kast ettiklerini sürekli belgelerle açıklamamıza rağmen “şehir efsanesi yakıştırması” yapıyorlar. Onlar için gelsin erzaklar,elektrikli aletler, vs.

Halbuki ülkeyi yöneten bu işgalci zihniyet kafasındaki hedefe ulaştığında ilk olarak bir zamanlar kandırdığı halkına, kendine güvenenlere zulmedecektir. Yani kaşıkla verdiği erzakları gün gelecek kepçeyle alacaktır. Tarih bunu bizlere göstermiştir.İran, Gürcistan, Ukrayna ve Yugoslavya örnekleri bunun göstergesidir.

Oyun aynı...

Oyun Türkiye Cumhuriyetinin temel değerlerini çökertmek için bu temel değerleri koruyacak kurumları tasfiye etmek.

Dokuz yıl bir siyasi partinin iktidarlığı için uzun bir zamandır. Dokuz yıllık süreçte defalarca dile getirildi. Oynanan oyunlar anlatıldı. Eğer hala görememe durumu varsa bu gözlerin kör olması ile değil gönüllerin körelmesi ile alakalı bir durumdur.

Resmi olmayan belgelerle, entrikalarla Türk ordusunu terör örgütü ile eş tutup bir terör örgütüne mensupmuş gibi göstererek mahrem olan kozmik odalara girilmesi işgal değil de nedir? Bütün bunlar yapılırken yasaların vermiş olduğu yetkiye rağmen hakim ve savcıların sessiz kalması adaletin bileklerine kelepçe takıldığını göstermiyor mu?

Düşüncelerini beyan eden iktidara muhalif olan herkes sırf düşüncesini dile getirdiği için başbakanın yargıyı ikinci plana atarak bu kişileri hapsettirmesi düşüncelere kelepçe vurulduğunu göstermiyor mu?

Uydurma davalar adına hazırlanan sahte delilleri hazırlayanların üzerine gidilmemesi yandaş yargının oluşturulduğunu göstermektedir. Bu durum yargıya ve hukukun üstünlüğüne yapılan darbe değil midir?

Başbakan kendisine ve ekibine yapılan her türlü eleştiri karşısında Kasımpaşalı kesilirken Türk ordusuna yapılan bu haksız ve yanlı yaklaşıma ses çıkarmaması iktidar partisinin küresel güçlerin hedeflerini maşa olarak üstlendiğini göstermiyor mu?

Cumhurbaşkanlığına bağlı olan devlet denetleme kurumunu işlerine geldiği yerde yetkilendirirken Türk askerine yapılan bu haksızlığa karşı bu kurumu harekete geçirmeme bu olayların ehemmiyetini gözler önüne sermiyor mu?

Küresel güçlerin kendi menfaat ve politikalarına göre hedef gösterdikleri ülkeler üzerinde oynadıkları oyunları iyi irdelemek ve görmek lazım. Bu güçler canını almak istediği ülkelerin can damarı olan ordusunu etkisiz hale getirmiş ve nihai amaçlarına ulaşmışlardır. İran, Gürcistan, Ukrayna ve Yugoslavya geçmişteki en önemli örneklerdir. Orada uygulanan ve işlenen süreç bugün ülkemizde yürürlükte değil mi?

Bu süreç Türk ordusunu ötekileştirerek sanki halktan kopuk halktan uzak ve halkın yanında olmayan bir kurummuş gibi göstererek ordu millet özelliğimize darbe yapıldığını gösteren bir süreç değilmidir?

Bugün televizyonlarda iktidar yalakalığı yapan çoğu gazetecilerin yandaşlık şemsiyesi altına girerek gerçeklerden kaçarak yanlı bir tutum içinde olmaları medyanın tasfiyesi değilmidir?

AKP'ye yaranmak için sürekli sahte gündem yaratanlara sonsuz özgürlük verilirken, AKP'yi eleştirenleri susturmak adına yapılan baskı ve zulüm demokrasiyi araç olarak kullanan zihniyetlerin Türkiye’nin geleceğine kast ettiklerini göstermiyor mu?

Bütün bu oynanan oyunlar Atatürk’ten ve cumhuriyetten intikam almak adına ulus devlet modelini zedeleyerek küresel güçlerin menfaatleri için bu ülkeyi koridor olarak kullanmak amacında olduklarını göstermiyor mu?

Bakın başbakan Tayyip Erdoğan başbakan olmadan önce ABD ye yazdığı mektupta yalvar yakar ne diyor?

Recep Tayyip Erdoğan, 04 Kasım 2002 tarihinde, ABD Savunma Bakan Yardımcısı Paul Wolfowitz’e özel kurye ile aşağıdaki mektubu göndermiştir:

    “Dr. Paul Wolfowitz

    Savunma Bakan Vekili

    Pentagon

    Washington DC, 20301

    Ford

    4 Kasım 2002



    Değerli Dr. Wolfowitz,

    Ülkelerimiz arasındaki tarihsel ortaklık ve dostluğun gelecekte de sürmesi ümidimi paylaşmak için, bu mesajımı ortak dostlar aracılığı ile doğrudan size ulaştırmak isterim.

    Seçim sonuçlarının bizim genelkurmay saflarında biraz rahatsızlık yaratmış olabileceğinden, resmi konumunuz gereği, hiç kuşkusuz haberdarsınızdır. Bilmenizi isterim ki, onların Türkiye’nin müreffeh, seküler (çağdaş) ve birinci dünya topluluğunun güvenilir bir üyesi olması ümitlerini partim ve ben de paylaşıyoruz. Ve geçmişte hiç olmadığı kadar birleşmiş olan ülkemizin çıkarları için en iyisi olacak şekilde birlikte çalışabileceğimiz kanaatindeyim.

    Bu amaçla, Org. Özkök ile mümkün olduğu kadar kısa sürede mahrem, özel bir toplantı yapabilmeyi ümit ediyorum. Özel cep numaram şudur: 0533 7...

    Bu yardım ve ülkemize geçmişte gösterdiğiniz dostluk için çok teşekkürler.

    Sizinle kişisel olarak görüşmeyi sabırsızlıkla bekliyorum.

    Samimiyetle sizin olan,


    Recep Tayyip Erdoğan,

    Genel Başkan”


Bu mektup, 17 Ocak 2004 günlü Star gazetesinde Hayrullah Mahmut’un köşesinde yayımlanmış fakat bu güne kadar yalanlanmamıştır. Ayrıca Ulusal Kanal Televizyonu ve Aydınlık dergisi 19 Ocak 2004 günü Başbakan Tayyip Erdoğan’a bir yazı yazarak bu mektubun doğru olup olmadığını sormuştur. Bu soruya bugüne kadar bir cevap verilmemiştir. Sükut ikrardan gelmektedir.

Mektup, içeriğinden anlaşılabileceği gibi, gizlidir ve “ortak dostlar” olarak tanımlanan kurye kullanılarak ulaştırılmıştır. İlişkinin Türkiye halkının ve yetkililerinin bilgisi dışında yürütülebilmesi için özel cep telefon numarası da verilmektedir.

Mektupta, Türkiye Genelkurmayı, 3 Kasım 2002 seçim sonuçlarından rahatsız olduğu gerekçesiyle, ABD Savunma Bakan Yardımcısı’na şikâyet edilmektedir. ABD Savunma Bakan Yardımcısı’ndan, Türkiye Cumhuriyeti Genelkurmay Başkanı ile kendisi arasında arabuluculuk yapması istenmektedir.

Mektup dikkatle incelendiğinde, bir amir - memur ilişkisini yansıttığı görülmektedir. Mektubu yazan sanık, memur konumunu benimsemiştir ve hitap ettiği ABD Savunma Bakan Yardımcısı’nı amiri olarak görmektedir. Muhatabına açıkça sadakat sözü vermektedir.

Seçimlerden en yüksek oyu alarak çıkan bir siyasi parti liderinin, kendi ülkesinin Genelkurmay Başkanı ile görüşebilmesi için yabancı bir ülkenin Savunma Bakan Yardımcısı’nın yardımını istemesi, yabancı bir devleti ve onun yetkililerini, Türkiye’nin iç işlerine müdahaleye çağırmaktır. Türkiye Devletinin egemenlik hakkının, dış müdahale ile zayıflamasına fırsat vermektir.

Kendi ülkesinin Genelkurmay Başkanı ile “mahrem” bir toplantı yapmak istemektedir. Ancak bu toplantı, kendi ülkesi halkına ve yöneticilerine gizli, ABD Savunma Bakan Yardımcısına “aşikar”dır. Bunun, ulusal güvenlik ve bağımsızlıkla bağdaştırılması mümkün değildir.

Eyleminin bu sonuçlara yol açtığını biliyor olmalıdır ki, mektubunu “ortak dostlar” diye nitelediği özel kurye aracılığı ile ve gizlice göndermektedir.

Bu eylem, Türk Ceza Yasası’nın 125. maddesinde düzenlenen “Devletin istiklalini tenkis” (devletin bağımsızlığını azaltmak) suçuna karşılık gelmektedir.

Geldiğimiz noktada ise dokuz yıllık süreçte yaşanan tüm olaylar dış güçlerin istekleri doğrultusunda “ileri demokrasi” söylemi ile Türk milletine yutturulmaya çalışılmakta Türk milletinin temel değerlerini ve cumhuriyeti tasfiye etme görevini yerine getirmektedirler.

Söylemlerin ve eylemlerin farklı olduğu noktalarda istikrar olmaz.Olsa olsa kirli emellere ulaşmak için uygulanan politikalar olur. O nedenle yaklaşan seçimlerde söylem ve eylem farklılığı yaratan bu karanlık güçlere memleketimizin geleceği ve yarınlarımız için dur diyelim. Dur deme vakti 12 Haziran’dır.12 haziranın Türk milletinin kabustan uyanacağı gün olması dileklerimle.

Saygılarımla

Orçun Kendigelen
Kullanıcı küçük betizi
okendigelen
Üye
Üye
 
İletiler: 2
Kayıt: Cmt Şub 07, 2009 14:38

Şu dizine dön: Sizin Makaleleriniz

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 0 konuk

x