GÜNDEM
MUSTAFA BALBAY
Gülün Adı: AKP...
AKP davasının sonuçlanmasının ardından kamuoyunda döne döne yanıtı aranan soru şuydu:
AKP, bu kararı iyi okuyup gerekli dersleri çıkarır mı?
İyimser olanlar şöyle düşündü:
Kesinlikle çıkarır. Bu kararın ötesi - berisi yok, mesajı açık; parti, laiklik karşıtı eylemlerin odağı olmuştur, direkten dönmüştür. AKP, zor da olsa merkeze daha yakın bir çizgi izleyecektir.
Kötümser olanların değerlendirmesi de şöyleydi:
Bugüne kadar nasıl yürüdülerse aynen devam ederler. Daha da radikalleşirlerse, şaşırmamak gerekir.
Biz, iyimserlik - kötümserlik duygularını bir kenara koyalım; olana bakalım...
Anayasa Mahkemesi AKP davasını kabul edip etmemeyi tartışırken şu sorunun yanıtı en uzun süreyi almıştı:
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, bu davanın kapsamında olmalı mı, olmamalı mı?
Sonuçta 7-4 olması yönünde karar çıktı. Bu durum, mahkeme tarafından yukarıda aktardığımız açıklık içinde kamuoyuna anlatıldı.
Düz mantıkla bakarsak; mahkeme kararı Gülü de bağlıyor!
***
Girişte sorduğumuz sorunun en güzel yanıtını Gül verdi. Rektör atamalarında en tartışmalı üniversitelerde tartışmasız biçimde taraf oldu. Nirengi noktası Akdeniz Üniversitesiydi. Gül, bir bakıma, ilk hedefim Akdenizdir deyip kendi çizgisinde olan bir kişiyi atadı!
Zaten YÖK ilk tırpanı atmıştı, arkasını da Gül getirmiş oldu.
YÖKün temmuz başında yaptığı budama şöyle algılanmıştı:
Gül, tepki çekecek adımlar atmak istemedi. Bu nedenle gerçek listenin YÖKte yapılmasını sağladı. Kendi önüne gelen listede fazla oynama yapmayacak, ben önüme gelene baktım diyecek. YÖKten giden liste sıralaması fazla değişmeyebilir.
Öyle olmadı... Gül de YÖKün ardından bu da benden dedi.
Dicle Üniversitesinde de daha önce AKPden milletvekilliğine soyunmuş bir kişinin atanması, Akdenizi tamamlamış oldu.
Cumhurbaşkanlığı koltuğunda oturan, temel görevi kurumlar arasında denge kurulmasını sağlamak olan bir kişi bunu yaptıktan sonra, başta hükümet olmak üzere, AKP kadrolarının elini tutabilene aşk olsun...
***
Doğal olarak pek çok kişinin aklına şu soru gelebilir:
Kardeşim siz Gülü, YÖKü eleştiriyorsunuz ama, zamanında 10. Cumhurbaşkanı Sezer de öyle davranmamış mıydı?
Görünüm olarak evet, ama içerik olarak hayır!
Sezerin üniversitelere bakışı şuydu:
Bu kurumlara siyaset girmemeli. Rektör atamalarında da siyasete açıkça bulaşmış, örneğin aday olmuş kişiler öne çıkmamalı. Ben, Türkiyenin geleneksel çağdaşlık yürüyüşünden yana tarafım. Atamaları da bu yönde yaparım.
Oysa Gül, taraflılığını ne bilim, ne devlet; salt AKPden yana koyuyor... En azından rektör atamalarında gördüğümüz tablo bu.
Öyle anlaşılıyor ki Gül, türban konusunu da bu yöntemle çözmeyi düşünüyor. Türbandan yana olan rektörler göreve geldikçe sorun da kendiliğinden çözülmüş olacak.
Acaba öyle mi olur?
Gülün yanı sıra AKPnin ve akıl köşelerinin tavrı bu.
Bize göre bu yol da türbanı çözmeyecek.
Neden?
Örneğin, türbanın serbest olduğu bir üniversitede bu kez daha ileri istekler öne çıkacak. Gün gelecek o istem Gül ailesini bile tedirgin edecek.
Gülün açtığı bu gidiş dengelenebilir mi?
Öğretim üyelerinin yer yer gösterdiği çıkışlar, tek tek yanan ışıklar gibi görünüyor...
Gün, üniversitelerin gerçek bilim yuvası olmasını isteyenlerin sesini yükseltme günü...