Gül’ün adını koyalım artık!
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Harp Akademileri’ndeki konferansında dünyadaki değişimi özetledikten sonra “Ülkemizde siyasetten ekonomiye, ticarete, hukuk sistemimize, sosyal hayatımıza kadar her şeyde köklü bir değişim söz konusudur. Bu dönüşümün esas hedefi günümüz dünyasına ayak uydurmak, çağın gereklerini yapmak ve geride kalmamaktır” dedi.
Gerçekten de ekonomide Türklerin elinde stratejik bir kuruluş kalmamış, bankalar ve borsalar yabancılara devredilmiş, hukuk sistemi de tamamen yok edilmek üzeredir.
Zaten AKP sözcüleri de hukuk devletini yıkmak için düzenlenen referandumu “10 seçime bedel” olarak görmektedir!
Tayyip Erdoğan da 2006 yılı Nisan ayında 23 Nisan dolayısıyla yaptığı konuşmada “Egemenliğin duvarda kalmayacağını, bundan sonraki 10 yıl 20 yıl, 30 yıl içinde yeni bir düzen kurulacağını” söylemişti.
Bilindiği gibi, Türkiye’yi ekonomik, siyasi ve hukuki dönüştürme sürecinde AB’ye giriş hedefini bir kaldıraç olarak kullandılar. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül de açılım sürecini başlatırken “Her şey iyi olacak. Bu fırsatı kaçırmayalım” demişti.
Abdullah Gül, dünkü konferansında “Kendisine alan kalmayacağını fark eden terör örgütü, panik ve acelecilikle son saldırılarını yapmaktadır” dedi.
Bu tespit doğrudur ama boşalan alana Barzani yerleştirilmiş, Türkiye’nin Dışişleri Bakanı, Barzani’ye “abi” diye hitap edebilmiştir. Demek ki ABD destekli açılımın asıl hedefi, Barzani’ye güvenli bir alan açmaktır! Bu da dönüşümün bir parçası olmak ve ABD’ye ayak uydurmaktır!
- Zaten Abdullah Gül de Irak gezisi dönüşünde uçakta, Kürdistan’ı telaffuz etmişti. Destekçi basında bu gelişme, “bahar sevinci” gibi karşılanmıştı.
Neçirvan Barzani de Gül’ün “Kürdistan” kelimesini telaffuz etmesinin tanıma anlamına geldiğini söylemişti
-Bu arada, PKK bayrakları ile yapılan mitingler, “Nevruz olaysız geçti” diyerek sunulurken, yaklaşık 5 milyon insanın Türk bayrağıyla katıldığı Cumhuriyet mitingleri, terör organizasyonu olarak nitelendiriliyordu.
Esasen Gül, yıllar önce gönüllü sivil toplum kuruluşlarının düzenlediği bir seminerde yaptığı konuşmada “Türkiye’nin yapısı ve bunun devam ettirilebilirliği nedir? Doğrusu bunu bir sorgulamak gerek” diyerek, kuruluş ilkelerini tek tek tartışırken “Milliyetçilik; öyle olmuş ki; Türkçülük şeklinde alınmış ve bu ister istemez, aksini de bazı insanların aklına getirmiştir.
Meselâ, -bunları açık söylemek zorundayım- ‘Ne mutlu Türküm diyene’ lafını tutup her yere yaza yaza ve bunu özellikle hiç olmayacak yerlere yaza yaza, Türkiye aslında ilkel bir hale dönmüştür. ‘Bir Türk dünyaya bedel’ gibi, bu laflar aslında Türkiye’nin, geçmişteki bütün insanları İslâm kardeşliği etrafında toplayan bütünlüğünü tehdit eder anlama gelmiştir” diyebilmiş bir kişidir.
Gül, aynı konuşmada çözüme yönelik olarak “İkinci Cumhuriyet, Yeni Osmanlıcılık kavramlarının ve bu tartışmaların ortaya gelmesini ben çok sağlıklı görüyorum ve geleceğe çok ümitle bakıyorum” ifadesini kullanmıştı.
Bugün sayelerinde Türkiye; Suriye, Ürdün ve Lübnan ile birleşiyor! Yakında buna Suudi Arabistan ve Mısır da katılırsa, İsrail merkezli Orta Doğu Birleşik Devletleri ilan edilir! Türklük ortadan kaldırılır! İkinci Cumhuriyetçiliğin, Yeni Osmanlıcılığın, dinlerarası diyalogçuluğun esası budur!
Gül’ün fikirleri belli de burada acı olan, Harp Akademileri’ndeki dinleyicilerin durumudur!
Tamam Gül, Cumhurbaşkanıdır ama peygamber de değildir!
Abdullah Gül, ulus devleti benimsememiş bir kişidir. Devletin kuruluş felsefesine karşıdır.
Gül’ün adını koyalım artık!
Arslan BULUT
YENİÇAĞ
25.06.10