Gün gün, saat saat CUMHURİYET
“Milli kahramanlık ve bilincin kıymetli eseri olan aziz cumhuriyetin, bugünkü ve yarınki neslin demir ellerinde her an yükselip sağlamlaşacağına itimadım (güvenim) tamdır.” (Atatürk, 1927)
Bugün 29 Ekim 2018 Pazartesi…
Tam 95 yıl önce bugün, 29 Ekim 1923 Pazartesi, akşam saat 20.30'da Büyük Millet Meclisi cumhuriyeti ilan etti.
Böylece bin yıldan fazla bir zaman sonra Türk Milleti, kendi iradesini kendi eline aldı.
Peki, ama cumhuriyet nasıl ilan edildi?
29 Ekim öncesindeki o birkaç günde neler yaşandı?
Atatürk, cumhuriyeti ilan ettirebilmek için nasıl bir strateji izledi?
Peki ya, 95 yıl önce o pazartesi günü neler oldu?
İşte gün gün, saat saat cumhuriyetin gerçek hikâyesi…
24 EKİM ÇARŞAMBA
11 Ağustos 1923'te İkinci Meclis açıldı.
Fethi Bey (Okyar) hükümeti kurdu.
Başbakan Fethi Bey aynı zamanda İçişleri Bakanlığı'nı da yürütüyordu.
Bakanların tek tek meclis tarafından seçilmesi mecliste karışıklığa yol açtı. Çok geçmeden muhalifler, Fethi Bey'i ve onun başkanlığındaki Bakanlar Kurulu'nu çok ağır biçimde eleştiriye başladılar. Atatürk'ün dediği gibi, bakan olamayanlar bakan olanları eleştiriyordu.
Bu arada yeni mecliste eski Başbakan Rauf Bey'e bağlı bir muhalefet de filizlenmeye başlamıştı.
İşte tam o sırada Atatürk harekete geçti. Nutuk'taki deyişiyle, “Uygulanması için sıra beklediğim bir düşüncenin uygulanma zamanı gelmişti. Bunu itiraf edeyim.”
Atatürk, Fethi Bey'den İçişleri Bakanlığı görevini bırakmasını istedi.
Fethi Bey, 24 Ekim'de İçişleri Bakanlığı görevini bıraktı.
Ali Fuat Paşa da aynı gün Meclis İkinci Başkanlığı'ndan ayrıldı.
Boşalan bu yerler için mecliste kıyasıya bir yarış başladı.
25 EKİM PERŞEMBE
Halk Fırkası Grubu, muhaliflerden Rauf Bey'i Meclis İkinci Başkanlığı'na gıyaben aday gösterdi. Yine muhaliflerden Sabit Bey de gıyaben İçişleri Bakanlığı'na aday gösterildi. Atatürk, Rauf Bey'in Meclis İkinci Başkanlığı'na, Sabit Bey'in de İçişleri Bakanlığı'na aday gösterilmelerini muhaliflerin karşı hamlesi olarak değerlendirdi.
26 EKİM CUMA
Atatürk kabineyi Çankaya'da topladı. Yapılan durum değerlendirilmesinden sonra kabinenin istifa etmesine karar verildi. Orduların başında bulunan Genelkurmay Başkanı Fevzi Paşa hariç herkes istifa edecekti. İstifa eden vekiller, meclis tarafından yeni kabineye seçilmeleri halinde bu görevi de kabul etmeyeceklerdi.
Atatürk, önce Meclis Hükümeti Sistemi'nin zayıflığını herkese gösterecek, sonra da bu sorunu aşmak için rejim değişikliğini gündeme getirecekti. Plan buydu.
27 EKİM CUMARTESİ
Hükümet istifa etti. Yeni hükümeti kurmak için mecliste kulis çalışmaları başladı. Kısa süre sonra birçok liste ortaya çıktı. Grupların sayısı gittikçe artıyor, hükümet bir türlü kurulamıyor, bunalım derinleşiyordu. Muhalefet teşkilatsızdı ve bir bütün olarak hareket edemiyordu.
O gün olup bitenleri Atatürk Nutuk'ta şöyle anlatıyor:
“Muhteris grubu (muhalifleri), hükümet kurmakta tamamen serbest bırakıyoruz. Kabinedeki hiçbir vekili işin içine katmaksızın istedikleri kişilerle istedikleri gibi bir Bakanlar Kurulu oluşturup ülkeyi yönetmelerinde hiçbir sakınca görmüyoruz. Fakat hükümet kurup ülkeyi yönetemeyeceklerine eminiz.”
28 EKİM PAZAR
Hükümet kurmak için kulis faaliyetleri 28 Ekim akşamına kadar devam etti. Ancak hükümet kurulamadı. Meclis Hükümeti Sistemi tıkanmış, işlemiyordu.
Birçok milletvekili sorunu çözmek için Atatürk'ün çağrılmasını istedi.
Atatürk, çağrıldı ve geldi. Hazırlanan aday listesindeki bazı kişilerin listeye girmek istemediklerini gördü. Bunun üzerine kesin bir aday listesi hazırlanmasını isteyerek oradan ayrıldı.
Atatürk, beklenen anın geldiğine karar verdi.
Meclisten Çankaya'ya dönerken bazı arkadaşlarını Çankaya'ya akşam yemeğine davet etti.
28 Ekim akşamı, İsmet İnönü, Kazım Özalp, Fethi Okyar, Ruşen Eşref Ünaydın, Fuat Bulca, Kemalettin Sami ve Halit Karsıalan Çankaya'da Atatürk'ün sofrasındaydı.
Cumhuriyetten önceki son akşam yemeğini yiyeceklerdi.
Sonrasını Atatürk'ten dinleyelim:
“Yemek sırasında ‘Yarın cumhuriyeti ilan edeceğiz' dedim. Orada bulunan arkadaşlar derhal düşünceme daldılar. Yemeği bıraktık. O dakikadan itibaren nasıl hareket edileceği konusunda kısa bir program yaparak arkadaşları görevlendirdim.”
Atatürk, oradakilere yarın cumhuriyetin nasıl ilan edileceklerini de anlattı. Yapılan plana göre yarınki grup toplantısında Kemalettin Sami Paşa bir önerge vererek Atatürk'ü gruba davet edecekti.
Misafirler çabuk gittiler.
Atatürk, İsmet Paşa'nın kalmasını istedi.
Hemen bir masa başına geçtiler. Yan yana oturdular.
Kalem kâğıt İsmet Paşa'nın elindeydi.
Atatürk söylüyor, İsmet Paşa yazıyordu.
Önce yasa tasarısını görüştüler.
Atatürk, 1921 Anayasası'nın bazı maddelerinde cumhuriyet için gerekli değişiklikleri yaptı. Birinci maddenin sonuna “Türkiye Devleti'nin hükümet şekli cumhuriyettir” diye ekledi.
İki arkadaş, Sakarya, Büyük Taarruz, Lozan derken şimdi de cumhuriyet için baş başa vermişlerdi.
Türkiye'nin kaderinin belirlendiği o geceyi İsmet Paşa şöyle anlatıyor:
“Atatürk sonucu bana söylüyordu, ben yazıyordum. Böylece çerçeve tamamlandıktan sonra yeniden okudum. Atatürk, dikkatle dinledi. Düşündü. ‘Hazırlık tamam' dedi. Ayrılmak üzere izin verdi. Ben köşkte konuktum. Odama çekildim. Ertesi sabah metni tekrar bir gözden geçirdik ve beraberce meclise gittik.”
Cumhuriyetin ilanına artık sadece saatler vardı.
29 EKİM 1923 PAZARTESİ: CUMHURİYETİN İLANI
O gün Halk Partisi Grubu sabah saat 10.00'da Fethi Bey (Okyar) başkanlığında toplandı. Bakanlar Kurulu seçimi için görüşmeler başladı. Ancak yine sonuç alınamadı.
Bir süre sonra Kemalettin Sami Paşa'nın önergesi okundu. Önergede genel başkan olarak Atatürk'ün sorunu çözmek için görevlendirilmesi isteniyordu. Önerge kabul edildi ve Atatürk toplantıya çağrıldı.
Şimdi Atatürk'e kulak verelim:
“Görüşmeler sırasında Çankaya'da evimde bulunuyordum. Kemalettin Sami Paşa'nın önergesinin kabul edilmesi üzerine toplantıya davet edildim. Toplantı salonuna girer girmez doğruca kürsüye çıktım ve kısaca şu görüş ve teklifleri ortaya attım.”
‘Efendiler' dedim.
Hükümet üyelerinin seçiminde görüş birliği sağlanamadığı anlaşılmıştır.
Bana bir saat kadar müsaade buyurun. Bulacağım çözüm yolunu bildiririm.”
Fethi Bey bu teklifi oya koydu. Teklif kabul edildi.
Atatürk bu bir saat içinde gereken kişileri meclisteki odasına davet ederek onlara 28 Ekim gecesi hazırladığı karar tasarısını gösterip bulduğu çözümü anlattı.
Saat 13.30'da parti genel kurulu Fethi Bey'in başkanlığında toplandı
Atatürk tekrar kürsüye çıktı.
“Kusur, takip etmekte olduğumuz usul ve şekildedir” dedi.
Sonra, “Teşkilat-ı Esasiye Kanunu'nun bazı noktalarını açıklığa kavuşturmak lazımdır. Teklifim şudur!” diyerek tasarıyı meclis kâtiplerinden birine verdi.
Tasarı okunduğunda, Atatürk'ün “cumhuriyet” teklif ettiği anlaşıldı.
Derhal görüşmeler başladı.
Birçok milletvekili söz alarak görüşlerini bildirdi.
Antalya Milletvekili Rasih (Kaplan) Hoca kürsüye geldi. Ağır ağır ve kendinden emin, “Din bakımından da en uygun hükümet şekli cumhuriyettir” dedi. Sözlerini “Yaşasın cumhuriyet!” diye bitirdi.
Meclis birden hareketlendi. Bütün milletvekilleri “Yaşasın cumhuriyet” diye bağırıyordu.
İsmet Paşa kürsüye geldi.
Milletvekillerinin gözlerinin içine bakarak konuştu:
Türkiye'de bir devlet başkanı olmamasının Avrupa ülkeleriyle ilişkileri olumsuz etkilediğini söyledi. Sonra şöyle devam etti: “Millet hâkimiyeti fiili olarak eline almıştır. O halde bunu hukuki olarak dile getirmekten neden çekiniyoruz? Cumhurbaşkanı olmadan başbakan seçilmesini teklif etmek kanunsuz olur. Bunda şüpheye yer yoktur. Başbakanın seçilebilmesi için Gazi Paşa Hazretlerinin teklifinin kanunlaşması gerekir.”
Sonra meclisin en yaşlı üyesi Abdurrahman Şeref Bey kürsüye geldi: “Hükümet biçimlerini birer birer saymak gereksizdir. Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir. Kime sorarsanız sorunuz bu cumhuriyettir. Doğan çocuğun adıdır. Ama bu ad kimilerine hoş gelmezmiş varsın gelmesin” dedi.
Parti grubu toplantısının ardından meclis toplantısına geçildi.
Saat 18.00'de TBMM toplantısı başladı.
Tasarı okunduktan sonra oylamaya geçildi. Her milletvekili oyunu bir kaba attı. Seçim 15 dakikada bitti. Oylar sayıldı. O gün oylamaya katılan 158 milletvekilinin tamamı “cumhuriyete” olumlu oy verdi.
Meclis Başkanı Çorum Milletvekili İsmet Bey (Eker) sonucu açıkladı: “Tasarı oy birliğiyle kabul edilmiştir.”
Meclis coşkuyla dalgalandı. “Yaşasın cumhuriyet” sesleri meclis duvarlarını aşıp Ankara'nın sokaklarına taştı.
Cumhuriyet ilan edildiğinde saat 20.30'u gösteriyordu.
Daha sonra 158 oyla Atatürk, cumhuriyetin ilk cumhurbaşkanı seçildi.
Meclis şimdi de “Yaşa Mustafa Kemal Paşa” diye çınlıyordu.
Atatürk sanki hiçbir şey olmamış gibi sakin bir şekilde kürsüye geldi. O gün dişi ağrıyordu. Bu nedenle kısa konuştu. Milletvekillerine teşekkür etti.
Sözlerini şöyle bitirdi: “Daima milletin sevgi ve güvenine dayanarak hep birlikte ileri gideceğiz. Türkiye Cumhuriyeti mutlu, başarılı ve galip olacaktır.”
ÜÇ KERE: YAŞASIN CUMHURİYET
29 Ekim 1923'te saat 18.00'de TBMM'de cumhuriyetin ilanı görüşülmeye başladığında olup bitenleri Anayasa Komisyonu Sözcüsü Celal Nuri (İleri), ertesi gün “İleri” gazetesinde şöyle anlatmıştı:
“Anayasa Komisyonu üyeleri başkâtip Veysel Bey'in odasında maddelerin redaksiyonunu yapıyorlardı. Başkan Yunus Nadi zayıf bir petrol lambasının altında maddeleri okuyordu. Ben, kararı kaleme aldım. O yüce yasayı özel bir kâğıt üzerine, özel bir demir kalemle ve mavi mürekkeple yazdık… Birkaç günden beri büyük salon elektrikle aydınlatılıyor. Üyeler tam, dinleyici locaları dolmuş. Hatta salonun içinde bile dinleyici dolu. Hemen kürsüye çıktım ve dört gözle beklenen yasa tasarısını sundum… Ruşen Eşref tasarıyı yüksek sesle okudu. Herkeste bir heyecan ve büyük olaya tanık olmanın onuru var. Sıralarda oturacak yer yok. Geleceğin cumhurbaşkanı (Atatürk) öndeki sıralardan birine ilişmiş, Fethi Bey (Okyar) biraz ötemde, Şair Mehmet Emin (Yurdakul) coşkun bir durumda. Herkesin yüzünde bir beğeni var… Yurtsever Emin Bey (Yurdakul) ilk madde sırasında söz aldı, kürsüye çıkıp çok heyecanlı bir şekilde tüm meclisin ayakta üç kere ‘Yaşasın Cumhuriyet' diye bağırmasını önerdi. Sevinç duygularımız son noktasına ulaştı. Herkes ayakta, eller çırpılıyor… Yeri gelmişken uzatmayayım. Şimdi bu satırları kaydederken Ankara'nın kutsal ufuklarına 101 pare top atılıyor.” (Şerafettin Turan, Atatürk, s. 403,404).
CUMHURİYETİN RUHU LAİKLİKTİR
Cumhuriyetin ilanı her şeyden önce egemenliğin kaynağını değiştirmiştir. Cumhuriyetin ilanıyla “dinsel egemenliğin” yerini “dünyevi egemenlik” almıştır. Şöyle ki, cumhuriyet, kendini “Allah'ın yeryüzündeki gölgesi” olarak gören “saray saltanatına” son vererek egemenliği, asıl sahibine; millete vermiştir. Fransız Devrimi'nden beri milli egemenlik, dolayısıyla cumhuriyet laiktir. Bu nedenle “laik” niteliğini yitiren bir cumhuriyet, aslında cumhuriyet olmaktan çıkar.
* * *
“… Birinci vazifen: Türk istiklal ve cumhuriyetini kurtarmaktır…”
Nice 95 yıllara…
Sinan MEYDAN, 29 Ekim 2018
https://twitter.com/smeydan