GÜNEYDOĞU’DA TERÖRLE MÜCADELE
VE TERÖRÜN ORTADOĞU DENKLEMİ
TSK’NIN BAŞLATTIĞI OPERASYONLAR
VE ABD İLE AKP’NİN DURUŞ YÖNÜ
2015 Temmuz ayından bu yana ,Türkiye yoğun bir iç güvenlik harekatına ve güvenlik kuvvetlerinin operasyonlarına sahne oluyor.Son dönemde ise kazılan hendekler,kurulan barikatlar,patlayan bombalar,şehit haberleri ve güvenlik kuvvetlerinin Güneydoğu’da yeniden bir alan hakimiyeti sağlama mücadelesi gündemin ilk sırasında yer alıyor.
Türkiye’de terörle mücadelede sağlanacak bir kazanım ve başarı,bölücü terörün etkisizleştirilmesi ve iç tehdit kavramı olmaktan çıkması,Türk milletinin ortak arzusudur kuşkusuz.Fakat politik iktidarda bir dönem terörle mücadele yerinde ,terörle “müzakere” halinde olan,”güvenlikçi yaklaşımla bir yere varılamayacağı görülmüştür” tespitinde bulunan bir yönetim anlayışı,”Ben olsam bu zulüm karşısında ben de dağa çıkardım”diyen bakanları düşününce ,ben de ister istemez özellikle Güneydoğu’da canları pahasına terörle mücadele eden TSK personelini,emniyet ve jandarma teşkilatına mensup güvenlik kuvvetlerinin geleceğini-güvenliğini düşünür oldum.Bu güvenlik hem savunma anlamında ,hem de ulusal ve uluslar arası yasalar çerçevesinde bir güvenlik kaygısı tabi.
Terörle mücadeleye kuşkuyla bakmak kimsenin haddine değil tabi ki.
Ancak yukarıda da bahsettiğim gibi ,bir dönem Oslo görüşmelerinde dönemin başbakanı adına PKK’lı muhataplarıyla konuşan kişi “Bölgede isteklerinize uyum sağlamayan Emniyet Müdürü,kaymakam ,vali varsa bize bildirin” diyecek kadar ileri giden ve “Siyasi hayatım bitse bile bu yolda devam edeceğim” diyecek kadar “Demokratik Çözüm” projesinde kararlı olan bir politik iktidar döneminde,birden bire ne oldu da terörle mücadelede kararlılık beyan eden bir yönelime ve eyleme girildi.Politik iktidar rota mı değiştirdi,yoksa bu operasyonlardan farklı beklenti içerisinde olanlar mı var?
Bu durumu bir değil birkaç açıdan ulusal ve bölgesel dinamikleri ile incelemek gerekiyor.
1 – TERÖRLE MÜCADELEDE TÜRK SİLAHLI KUVVETLERİ’NİN KARARLILIK BEYANI
YENİÇAĞ GAZETESİ yazarı ve araştırmacı kimliği ile güven sağlayan Ahmet Takan’ın 30 Aralık 2015 tarihli köşe yazısında belirttiğine göre “Başta, Cizre, Silopi ve Sur olmak üzere şehir merkezlerinde yapılacak operasyonlar öncesinde Ankara'da yapılan güvenlik zirvesinde Genelkurmay Karargâhı daha önce defalarca yazdığımız yasal boşluklardan ve Valilerin daha önceki tutumlarından kaynaklanan çekinceleri dile getirdikten sonra "Başbakan" Ahmet Davutoğlu'ndan askerin şehir içlerinde operasyonlarında görev alabilmeleri için yazılı talimat istedi. Güvenilir kaynaklardan aldığım bilgiye göre, askerin bu talebi karşısında Davutoğlu, "siz yazın ben de imzalayayım" dedi. Genelkurmay Karargâhı gereğini yazıp Ahmet Davutoğlu'na imzalatıp yazılı talimatı aldı. “( Yeni Çağ Gazetesi 30 Aralık 2015 )
Bu durumda Güneydoğu’daki iç güvenlik harekatında esas olarak kararlığı ortaya koyan TSK ana gövdesi olmaktadır.Daha önce basın-yayın organlarında defalarca dile getirilen valilere iletilen 297 operasyon talebinin 13’ünün ancak onaylandığının bilinmesi,terörle müzakere sürecinde Oslo ve Dolmabahçe görüşmelerinin tepki çekmesi gibi nedenler,Başbakanın ,terörle mücadele konusunda TSK’nın yeni bir talebini reddetmesi politik iktidarı bu kez izah edilemez bir çıkmaza sokacaktı.
2 – TÜRKİYE’YE ORTADOĞU’DA BİÇİLEN ROL VE TERÖRLE MÜCADELE
Türkiye 2000 yılından 2011 yılına kadar Suriye ile 1998’den 2015’e kadar da İran-Rusya ile denge politikası temelinde ilişkiler sürdürmekte idi.Hatta bizi bile şaşırtan ölçüde ,bir NATO ülkesi olmasına rağmen Çin’den füze alımı yoluna gitmesi,ABD ambargosuna rağmen Türk işadamları ile Rus ekonomik kurmayları aracılığıyla Türkiye - Rusya arasındaki ticari ilişkilerin gelişmesi,İran’la kurulan diplomatik temaslar 1946’dan bu yana ABD’nin denetiminde olan Türkiye’nin “kurmaması gereken ilişkilerdi!!”
Önce Erdoğan'ın “aile dostum” dediği Esad “diktatör” ilan edildi ve Batı emperyalizminin çıkarları doğrultusunda Suriye rejiminin dışarıdan müdahale ve içeriden çökertme operasyonuna Türkiye’nin aktif olarak katılması ile Suriye’yle ilişkilerimiz bozuldu.2011’den bu yana Suriye ile yaşanan süreci defalarca yazdık.24 Kasım’da ise Rusya ile ilişkilerin gerildiği uçak düşürme vakası yaşandı.Suriye’nin doğal müttefiki Rusya ile ilişkilerin bozulması,Rusya-Suriye ittifakına daha önce Rusya ile geliştirdiği askeri-ekonomik ilişkileri olan İran’la da ilişkilerimizin kendiliğinden kopacağını bilmek için deha olmaya gerek yok.Son olarak Irak’la yaşanan gerilim ise bölgede tamamen yalnızlaşmamıza ,dahası bölge ülkelerini karşımıza almamıza neden oldu.Politik iktidarın “stratejik derinliği” sayesinde Rusya-İran-Suriye-Irak Merkezi Hükümeti karşımızda ittifak halinde bir set oluştururken;bir dönem efelendiğimiz İsrail ve “Türkiye’ye Kuzey Irak’tan Kürt kedisi bile vermem” diyen Barzani aşireti temel müttefiklerimiz haline geldi.
Türkiye’ye Suriye’nin güneyindeki Kürt kantonlarına askeri anlamda karşı çıkmaması,Irak kuzeyinde peşmergeye askeri eğitim vermesi,Suriye rejiminin yıkılması ve Esad’ın devrilmesi,Rusya ile ABD’nin doğrudan doğruya karşı karşıya gelmemesi için Rusya’nın Suriye’deki faaliyetini kısıtlaması anlamında Türkiye’ye biçilen askeri rol ;Güneydoğu’daki iç güvenlik harekatı konusunda Türkiye’ye en azından bir süre daha göz yummak için yeterli nedeni oluşturmuştur diye düşünüyorum.Daha öz bir ifade ile Batı, iç güvenlik harekatı ( TSK’nın Güneydoğu’da terörle mücadele konusu ) karşılığında;Türkiye’nin Ortadoğu’da NATO’nun genişlemesine engel olan ülkelere karşı askeri-siyasi olarak sahaya sürülmesi şartını koşmuştur.
Çünkü ABD için asıl olan Ortadoğu’da sınırların yeniden belirlenmesi.Bunun için acil olarak pratiğe geçirilmesi gereken strateji ,ABD’nin temel aktörlerinin aktif olduğu Suriye ve Irak’ta hakimiyet kurmak.Bu açıdan en azından bir süre Türkiye’de ABD’nin temel aktörlerinden PKK’nın biraz güç kaybetmesi,Suriye’de hakimiyet sağlayacağı alandan önemli değil .Çünkü ABD ve Batı için acil olarak uygulanması gereken proje Irak’ın kuzeyinden,Suriye’nin kuzeyine uzanan Kürt kantonlarını kurmak ve Doğu Akdeniz’e açılan Kürdistan’ın parçalarını birleştirmek.TSK Güneydoğu’da terörle mücadele ederken,ABD’nin Kürt koridoru planı daha engelsiz bir biçimde,TSK’nın ve Türk milletinin kaygılarını yüksek sesle dile getirmeyeceği ölçekte sürdürülebilir!!!
3 – TERÖRÜN CEPHE VE CEPHE GERİSİ :CEPHE GERİSİNİ GARANTİYE ALMAK
Düzenli ordulara karşı ,asimetrik çatışma anlayışı ile hareket eden gruplar için mutlaka bir cephe gerisi vardır.2011 yılına kadar bölücü terör örgütü için “cephe” Türkiye,”cephe gerisi” ise Irak’ın kuzeyi idi.Yani bölücü örgüt “cephede” çatışıyor,daha sonra “cephe gerisi”nde yaralarını sararak,eğitim alarak,lojistik eksikliklerini tamamlayarak yani güç toplayarak yeniden “cephe” ye giriş yapıyordu.2011’den sonra Türkiye’nin Suriye’ye karşı olan tutumunda ise PKK/PYD/YPG için ,ABD çıkarları doğrultusunda cephe bölge Suriye,cephe gerisi ise Türkiye olmuştur.Yani Suriye’ye karşı beslenen birden çok terör örgütünün Türkiye’yi ,Suriye’ye karşı cephe gerisi olarak kullandığı gibi,bölücü terör örgütü ve örgütün organları da Türkiye’yi aynı amaç için kullanmıştır.Bu durum özellikle 2014’te Suriye tezkeresinin meclisten geçmesinden sonra iyiden iyiye açığa çıkmıştır.Hatırlayacaksınız Şanlıurfa’dan geçen konvoyları karşılayan kitle Ayn El Arap’a geçiş yapan teröristleri “Bıjı Serok Obama”sloganları ile “uğurlamışlardı”.PKK ( veya PYD/YPG ) kelle kesen,adam boğazlayan,cani IŞİD’e karşı bölge halkını koruyan “kahraman”örgüt ilan edildi.
IŞİD’in söküldüğü alanlara ise PYD/YPG yerleştirilerek, ilerde kurulacak olan Kürt Kantonları’nın zemini oluşturuldu.
Özellikle 2015 Temmuz’undan sonra ise AKP iktidarı masaya oturduğu,müzakere yaptığı terör örgütü tarafından “kandırıldığını “ ” anladı!! “ ve Temmuz’dan sonra operasyonlara başlandı.Bir dönem cephe gerisi olarak,Suriye’de Kürt Kantonlarını oluşturmak için Türkiye’yi kullanan bölücü örgüt, bu kez Türkiye’yi cephe olarak kullanmaya başladı.Fakat bu kez cephe gerisi olarak yalnızca Kuzey Irak değil,Suriye’nin kuzeyindeki hat da bölücü terör örgütüne geniş bir alan sunmaktadır.Daha farklı bir ifade ile ,Türkiye’deki politik iktidar kendi eliyle,bölücü terör örgütüne Irak’ın kuzeyinden sonra,Suriye’nin kuzeyinde de geniş bir cephe gerisi alan yaratmıştır.Ortadoğu’daki oynak zemin ve Türkiye’deki iktidarın dış politikası,bölücü örgütün “cephe” ve “cephe” gerisi alanını sürekli değiştirmektedir.Her iki alan da ( Türkiye ve Irak ile Suriye’nin kuzeyi ) bir dönem cephe,bir dönem cephe gerisi haline gelmektedir.
4 – TERÖR ÖRGÜTÜNÜN SURİYE’DE EDİNDİĞİ TECRÜBE VE BU TECRÜBEYİ TÜRKİYE’DE UYGULAMASI
Bölücü terör örgütüne bağlı unsurlar ,IŞİD’e karşı yürüttüğü çatışmalarda ,ABD’nin hava desteğine rağmen çok büyük kayıplar vermiştir.Fakat bunun karşılığında bölücü terör örgütü 2011’den bu yana “meskun mahalde çatışma” hususunda geniş bir tecrübe de edindi.Bunun yanında ABD’den ve diğer ülkelerden edindiği lojistik destek,farklı silahları kullanmada edindiği yeni deneyimler bölücü terör örgütüne büyük avantaj sağladı.
Bölücü terör örgütü şimdi Suriye iç savaşından edinmiş olduğu bu tecrübeyi Şırnak- Cizre,Diyarbakır-Sur,Silopi gibi bölgelerde kullanmaktadır.
Türk Silahlı Kuvvetleri “meskun mahalde çatışma” hususunda zırhlı araçlarla ilerlemekte zorlanırken,iç güvenlik harekatını profesyonel anlamda yürüten Jandarma Özel Harekat ve Polis Özel Harekat personelleri olmaktadır.
OPERASYONLARIN İÇERDİĞİ ULUSLAR ARASI TEHDİT!
1 – OPERASYONLARDA İKİZ İHANET YASASININ İÇERDİĞİ ULUSLAR ARASI RİSK
Türkiye’nin 34 yıl boyunca imzalamadığı ve 2000'de Ecevit - Bahçeli - Yılmaz hükümeti tarafından imzalanan İkiz Yasalar . üç sene sumen altında kaldıktan sonra, 2003 yılında (tam da Irak'ın işgali gerçekleşirken) AKP hükümeti tarafından onaylandı.
İkiz Yasalar Sözleşmesine göre
1. Bütün halklar kendi kaderlerini tayin hakkına sahiptir. Bu hak vasıtasıyla halklar kendi siyasal statülerini serbestçe tayin edebilir ve ekonomik, sosyal ve siyasal gelişmelerini serbestçe sürdürebilirler. ( Siyasal özerklik )
2. Bütün halklar, …doğal kaynakları ve zenginlikleri üzerinde kendi yararına serbestçe tasarrufta bulunabilir. Bir halk sahip olduğu maddi kaynaklardan hiçbir koşulda yoksun bırakılamaz. ( Ekonomik denetimin merkezi olmaktan çıkarılması )
3. ...bu sözleşmeye taraf bütün devletler, kendi kaderini tayin hakkının gerçekleştirilmesi için çaba gösterir ve Birleşmiş Milletler şartının hükümlerine uygun olarak bu hakka saygı gösterir. Denmektedir
Başka bir ifade ile Güneydoğu’da gerçekleşecek olası bir ayaklanma, bu sözleşme ile “meşru” zemine oturmaktadır. Bu ayaklanmaya yönelik bir müdahale ise sözleşmeye aykırı oluyor.1999’da bu anlaşma gerekçe gösterilerek Yugoslavya işgal edilmiş ve şimdi Yugoslavya yerine bölgede 5 ayrı etni site kurulmuştur. İlerleyen dönemde uluslar arası camia denilen küresel güçler, bu sözleşmeyi gerekçe göstererek Türkiye’ye dışarıdan bir müdahale girişiminde bulunabilirler.
2 – AKP’nin MASAYA OTURMA RİSKİ
TSK’nın ve iç güvenlik harekâtına katılan bütün personelin canı pahasına sürdürdüğü operasyonlar askeri anlamda başarı ile sonuçlanabilir. Fakat şimdilik terörle mücadelede kararlılık gösterme gayretinde olan iktidar,keskin bir ters manevra ile dolaylı ya da dolaysız HDP/PKK ile yeniden masaya oturabilir.Nitekim başkanlık sistemi için meclisteki diğer partilerle görüşme talebini belirten başbakan,bu partilerin arasına HDP’yi de katmış;neden sonra operasyonlar aklına gelmiş olacak ki bir gerekçe ile HDP’yi yeniden listeden çıkarmıştır.Bu girişim bile politik iktidarın,terör örgütü ile tamamen köprüleri atmadığının göstergesidir.İlerleyen dönemde yeniden bir müzakere sürecinin başlatılması ,bölücü terör örgütünün moral üstülüğü ile birlikte ve daha ağır şartlar öne sürerek “masaya” oturmasına neden olacaktır.Çünkü politik iktidarın müzakere daveti,örgüt tarafından ”hendek savaşlarının” bir kazanımı olarak yansıtılacaktır.Terör örgütünün sözde askeri kanat sorumlusu Karayılan’nın 12 Şubat 2013’te “müzakere” süreci için “yenildikleri için diyalog kurma yöntemine başvurdular” cümlesini unutmayalım.Bu kadar yoğun süren operasyonlardan sonra ,yeniden bir “diyalog” süreci başlatılırsa ( ki bu risk bence var ) telafisi zor bir sürece girilmiş olur.Bütün bunların yanında operasyonlara katılan güvenlik personeli,şehit vermiş aileler,gaziler açısından derin bir güven bunalımı doğar.Güvenlik personelinin ilerleyen dönemlerdeki terörle mücadele iradesi ise büyük oranda kırılmış olur.
Kaldı ki mevcut iktidar partisi Irak’ın kuzeyinde Barzani ile kurduğu ilişki ve Suriye’nin toprak bütünlüğünün ortadan kalkmasına neden olacak bir yöntemle dış politikasını devam ettirmektedir.Bu durum hala Büyük Ortadoğu Politikasından vazgeçilmediğinin en net göstergesidir.BOP,Türkiye’nin de toprak bütünlüğünü tehdit den bir projedir.Politik iktidarın ABD stratejisine ( BOP’a ) uyumlu hareket etmesi, PKK’nın politik – örgütsel varlığı ortadan kalksa bile,Milli Devlet – Üniter Devlet kavramlarının hala tehdit altında olduğunu göstermektedir.
Son günlerde yoğun olarak tartışılan Başkanlık Sistemi buna en açık örnektir.Başkanlık sistemi yalnızca bir yönetim sistemi değişikliği değil,aynı zamanda idari federalizmin de ön sözüdür.
3 – BATI İLLERİNDE TERÖR TEHDİTİ
Güneydoğu’daki operasyonlardan ve terör örgütünün sivil unsurlar üzerinde baskı oluşturmasından dolayı ,Batı illerine yoğun bir iç göç dalgası yaşandı.İç göçler ,kimi zaman bölge içinde de yaşanmakta.Fakat İstanbul,İzmir,Adana,Mersin gibi illere yönelik yaşanan göçler;ilerleyen zamanda terör örgütünün bu durumu kendi lehine kullanmasına da neden olabilir.Bu nedenle Güneydoğu merkezli yaşanan operasyonlarda,Batı illeri de gözden kaçırılmamalı.
Ayrıca Türk milletinde yaşanan teröre yönelik öfke, Batı illerinde bölücü terör örgütünün sivil halka yönelik maddi-manevi zarar veren eylemleri, olası bir iç çatışmanın koşullarını olgunlaştırabilir. Bunun somut örneklerini aynı dönem içerisinde yaşanan üniversitedeki çatışma ve gerginliklerde görmekteyiz.
SONUÇ YERİNE
Yukarıdaki örnekler ve ihtimaller tabi ki olasılık.Hiç birimiz falcı değiliz ve geleceği net bir tablo halinde göremeyiz.Fakat geçmişteki uygulamalar,içinde bulunduğumuz sürede yaşanan olaylar geleceğe dönük emareleri de bize sunmakta.
Yukarıda olumsuz temellerde bir denklemi ortaya koymaya çalıştım. Teşhis yaptıktan sonra, tedavi yöntemini de ortaya koymak zorunluluktur.
TERÖRLE ETKİN VE SONUÇ ALICI MÜCADELE İÇİN
Terörün cephe gerisi, yani beslendiği ana kaynaklar kesilmeli ve terör örgütü bu alanlarda yalıtlmalıdır.
Politik iktidarın, ABD ve Batı’nın çıkarları doğrultusunda bölge ülkelerine karşı Türkiye’yi cephe gerisi olarak kullanmasının önüne geçilmeli.
Suriye’ye terör ihracına vasıta olma politikası terk edilmelidir.Çünkü defaatle dile getirdiğimiz gibi,terör ihracına vasıta olan ülkeler,terör ihraç ettiği ülkenin yaşadığı kaostan birinci derecede etkilenir.
Terör örgütüne karşı yürütülen askeri operasyonlar, milli güç unsurlarının tamamı ( ekonomik, siyasi, kültürel ) kullanılarak devam etmeli. Gerekirse bölge ülkeleri ile yeniden işbirliğinin kapısı açık tutulmalıdır.
ABD’nin Kürt Koridoru planı, hayata geçmeden engellenmeli, bölücü terör örgütünün Türkiye’ye karşı kullanacağı geniş bir cephe gerisini oluşturacak hattın acilen önüne geçilmeli.
Barzani ile kurulan ve Türkiye’ni toprak bütünlüğünü tehdit eden ilişkiye son verilmeli, Musul-Kerkük’te terörün sızmasını önleyecek bir alan yaratılmalı. Aynı alan Suriye’nin kuzeyinde de oluşturulmalı.
Batı’ya yaşanan yoğun göçlerden dolayı, bölücü örgütün Batı’yı Cizre yapma; Güneydoğu’yu da “kobane “ yapma planı engellenmelidir.
ABD’nin BOP planı Türk milletine sürekli hatırlatılmalı, BOP doğrultusunda hareket eden güçlerin üzerinde tabandan gelen bir baskı oluşturulmalı.
ABD ve NATO ile olan ilişkiler kademeli olarak kaldırılmalı. ABD’nin terörle mücadelede bize değil, bölücü teröre destek olduğunu sürekli ifade etmeliyiz.
Bölücü terör örgütünün ekonomik kaynakları kurutulmalı, siyasal anlamda örgütlenmesinin önüne geçilmeli, medyanın bu yöndeki algı operasyonları engellenmelidir. Bunun için ilk elden basın yabancı denetiminden çıkarılmalı, çıkmayan yayın organları kapatılmalıdır.
Bölücü terörün bir demokratikleşme ve insan hakları sorunu değil, toprak bütünlüğü ve egemenlik sorunu olduğu hatırlatılmalı.
Terörle mücadele zırhı birliklerden çok, manevra kabiliyeti yüksek Jandarma Özel Harekat, Polis Özel Harekat ve Özel Kuvvetler Komutanlığına bağlı birlikler sahada yer almalı.
Bölücülük sorununun, PKK ile sınırlı olmadığı; PKK ile beraber emperyalizmle kurulan ilişkilerden kaynaklı uzun vadeli bir proje olduğu bilinmelidir.
Terörle mücadele sorununun, aynı zamanda Ulusal Kurtuluş Savaşı’nın bir parçası olduğu bilinmeli; emperyalizme karşı tam bağımsızlık mücadelesi ile birlikte ele alınan, partiler üstü, tabandan gelen bir örgütlenme ile bu sorunun nihai olarak sonlandırılacağının; yani bir program meselesi ele alınması gerektiğinin altı çizilmeli.
Mithat Akar – Gaziantep