Günümüzde Anadolu’da Türk Varlığına Son Vermek İsteyenlere Karşı Atatürk’ün Bize Verdiği Emir
A) 100 Yıl Önceki Kuşatma
Birinci Dünya Savaşı öncesinde, yabancı devletler, Balkanlardan başlayarak Türkleri, egemen oldukları coğrafyadan tasfiye etmeye başladı.
1912 - 1913 Balkan Savaşlarında, Bulgaristan Krallığı, Sırbistan Krallığı, Yunanistan Krallığı ve Karadağ Krallığı'ndan oluşan Balkan Birliği, Osmanlı İmparatorluğu'nun Balkanlardaki topraklarının çoğunu ele geçirdi. Arnavutluk da bağımsızlığını kazandı.
Balkan Savaşları esnasında ve sonrasında yüz binlerce Türk, yaşadığı yurttan göçmek zorunda kaldı. Yüz binlercesi de öldürüldü.
Balkan Savaşları bitip 1.Dünya Savaşı başladığında ise şimdi Ortadoğu olarak adlandırılan bölgede Türk varlığının tasfiyesine başlandı. Irak, İran ve Suriye'deki Türk varlığına tamamen son vermek için, İngiltere, işbirlikçi Araplardan oluşan çeteleri de kullanarak; Türk ordularını bölgeden tasfiye etti.
1.Dünya Savaşı bittikten sonra, imzalanan Mondros Antlaşması ve bize dayatılan Sevr hayali ile harekete geçen Batılı devletler, Balkanlarda ve Ortadoğu'da tasfiye ettikleri ekonomik, kültürel, siyasi varlığımızı; bu kez de Anadolu'da tasfiye etmek için harekete geçtiler.
İşbirlikçi İstanbul Hükümeti'nin onayı ve Mondros'tan aldıkları sözde meşrulukla Antep, Maraş, Urfa, Adana işgal edildi. İzmir'e ise 9 Eylül'de çıkarma yapılmıştı. Şimdi “İstiklal Caddesi” dediğimiz bölgeden İngiliz askerileri geçit töreni yapıyordu.
Milli Kurtuluş Savaşı ile emperyalizmin hayalleri Anadolu bozkırına gömülürken, "Bitti" dedikleri Türkler Bağımsız Ulus Devlet ile yeniden dirildi.
Musul ve Kerkük masada kalmıştı ve Gazi Kemal Atatürk, bunun için bir strateji geliştiriyordu. İngiliz emperyalizmi bu plan karşısında gerici Şeyh Sait ayaklanmasını planladı ve bu gerici / bölücü ayaklanma İngiliz hava kuvvetlerinin gücü ile desteklendi.
Ayaklanma genç Türkiye Cumhuriyeti'nin binlerce yıllık geleneğine dayanan ordusu ile 147 günde bastırıldı. Emperyalizmin, Anadolu'daki Türk varlığını, toprak bütünlüğümüzü ortadan kaldırmak suretiyle planladığı ayaklanmalar 1938'e kadar aralıklarla devam etti.
Ancak her bir gerici / bölücü ayaklanma askeri, ekonomik, hukuksal siyasi ve kültürel önlemlerle, gerektiği gibi bastırıldı.
B) Günümüzdeki Kuşatma
Atatürk'ün kaleme aldığı NUTUK'ta geçen ve hala geçerliliğini koruyan temel bir tespit var : " Dışarıdan kuşatılan ve içeriden teslim alınmaya çalışılan Türkiye."
Atatürk'ün ortaya koyduğu bu tespitin güncelliğini 1980'den bu güne ana hatları ile inceleyelim şimdi. Ancak bu incelemeyi yaparken, yukarıda yaşananları anlattığım koşullarla, içinde bulunduğumuz süreci lütfen karşılaştıralım. Aradaki benzerlik eminim fark edilecektir.
1980 - 1988 yılları arasında gerçekleşen ve merkezinde ABD ve SSCB'nin olduğu İran - Irak Savaşı sonrası, Irak'ın kuzeyini kapsayan Musul, Kerkük, Erbil, Süleymaniye hattında kontrolsüz bir bölge oluşmuştur.
1991'de ABD'nin Irak'a ilk saldırısı gerçekleşir. ABD, Irak'ı tamamen işgal edemese bile Irak'ın kuzeyinde oluşan boşlukta, Barzani aşireti güç kazanmaya başlar. Aynı anda, 1984'ten itibaren kırsalda eylemlerine başlayan terör örgütü, ABD'nin Çekiç Güç'ü tarafından desteklenmeye başlamıştır.
1992 - 93 yıllarından sonra bölücü terör örgütü, kent ayaklanmaları peşindedir. Terör eylemleri artarak kent merkezlerini de kapsayan şekilde devam eder.
1995'ten sonraki süreçte, TSK Irak'ın kuzeyinde etkinlik sağlar ancak, 2003 Irak'ın işgali ile birlikte Irak'ın kuzeyindeki Türk / Türkmen varlığı kademeli olarak tasfiye edilir.
2005'ten itibaren, Irak fiilen üçe bölünür. Irak'ın kuzeyindeki Uydu Kürt Devleti, ilk olarak Türkiye'deki iktidar odağı tarafından tanınır.
2006'dan itibaren Şeyh Sait'in başlattığı gerici / bölücü ayaklanmanın sürdürücüleri ile iktidar odağı arasında "müzakereler" başlar.
2007'den itibaren Mondros Mütarekesini aratmayacak bir biçimde, temel mukavemet gücümüz olan TSK'ya karşı, Batı merkezlerinden yürütülen operasyonlar başlatılır.
2011'den itibaren Arap Baharı adı altında başlayan süreçle birlikte, ABD ve Batı emperyalizmi Ortadoğu ve Afrika'nın bir bölümünde ayaklanmalar başlatır.
Suriye'de başlatılan iç ayaklanma ve terörün temel hedeflerinden biri Irak'ın kuzeyindeki Uydu Kürt Devletinin yanına, Suriye'nin kuzey hattında oluşturulacak Kürt koridorunu yerleştirmektir.
Bölgede IŞİD, PYD/YPG, PKK ve beslenen diğer terör örgütleri Batı’nın temel aktörüdür. ABD ve Batı’nın stratejisi Ortadoğu’da “Bağımsızlık eğiliminde olan devletleri” ve Türkiye’yi parçalara ayırmaktır. Bunun karşısında Türkiye, Irak, İran ve Suriye’nin toprak parçalarından oluşacak ( bu devletlerin toprak bütünlüğünü ortadan kaldıracak ) “Bağımsız Birleşik Kürdistan” ı kurmak eğilimini göstermektedirler.
C) “Genel Durum ve Görünüm “
Türkiye Irak’ın kuzeyinde Uydu Kürt Devleti, Suriye’nin kuzeyinde ise PYD/YPG terör örgütü eliyle oluşturulacak Kürt Koridoru planı ile sıkıştırılmaktadır. 24 Temmuz itibariyle, Güneydoğu ve Doğu Anadolu’nun birçok ilinde TSK ve Emniyet güçleri, iç kalkışma amacıyla harekete geçirilen bölücü terör örgütü PKK ile düşük yoğunluklu bir çatışma sürdürmektedir.
Kıbrıs’ta, Türkiye garantörlüğü fiilen sona ererken, Batı’nın beslediği Sivil Toplum Örgütleri ve işbirlikçi iktidarlar, Kıbrıs’ı tamamen Batılı devletlere teslim etme derdinde.
Yunanistan, Ege’deki kıta sahanlığı alanını genişleterek Türkiye’ye ait olan adalara önce askeri üslerini kurmakta, sonra da bu bölgeleri sivil yerleşim alanı olarak değerlendirip fiilen ilhak etme amacını gütmektedir.
NATO orduları ( yabancı devletlerin temel saldırı gücü ) Suriye’nin kuzeyindeki Kürt koridorunun güvenliğini sağlamak için İskenderun’dan Hakkari’ye uzanan hatta konuşlanma planı yapıyor. Almanya İncirlik Üssü’nü kullanma talebinde bulunurken, ABD’ye ait Özel Kuvvetler Suriye’nin kuzeyine tamamen yerleşmek üzere. Fransız orduları ise ABD birliklerine destek olmak için Ayn El Arap bölgesine yerleşecek.
Türkiye’deki iktidar odağı ise İdari Federalizme dayanan Başkanlık Sistemi amacı ile Ulus Devletin varlığına tamamen son vermek amacıyla kendi varlığını garanti altına almak derdinde.
Sonuç Olarak
Türkiye, Mütareke dönemini aratan bir sürece doğru gidiyor. Irak ve Suriye’nin kuzeyinde Batılı devletlerin desteği ile kurulacak Kürt Kuşağı projesi ile kuşatılan Türkiye; Kuzey Kıbrıs’ın fiilen Batı’ya iltihak etmesi ile Güney’den de çevrelenecek. Yunanistan’ın adaları işgali ise Güneydeki kuşatmayı tamamlıyor.
Türk topraklarına yerleşmeye başlayan yabancı ordular ise Türkiye’yi kuşatan bu hattın “içeriden” güvenliğini sağlayacak. Aynı NATO orduları, Irak, Suriye ve Türkiye’deki terör örgütlerinin güvenliğini sağlamak için ve “dışarıdan” gelecek bir müdahaleye karşı, caydırıcı misyon üstlenecek. Bütün bunlar olurken ana akım medya aracılığıyla, Türk toplumunun beynine, yapay gündem maddeleri ve beyinleri uyuşturan TV programları ile bombardıman yapılıyor.
Peki, biz ne yapacağız?
Tabi ki Atatürk’ün verdiği emri hatırlayacağız.
“İstiklâl ve Cumhuriyetine kastedecek düşmanlar, bütün dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili olabilirler. Cebren ve hile ile aziz vatanın, bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir. Bütün bu şerâitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler. Hattâ bu iktidar sahipleri şahsî menfaatlerini, müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhit edebilirler. Millet, fakr ü zaruret içinde harap ve bîtap düşmüş olabilir.
Ey Türk istikbalinin evlâdı! İşte, bu ahval ve şerâit içinde dahi, vazifen; Türk İstiklâl ve Cumhuriyetini kurtarmaktır! Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur!”
NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE
https://www.facebook.com/profile.php?id=100006232153226
Mithat Akar – Gaziantep