Hâfıza Anıtlarımız: Kâzım İnanç Paşa, İç İsyanlar, Delibaş İsyanı
Hep diyorum: Geçmişi unutan, onu bir daha yaşar. Bu sözün ne kadar doğru olduğunun en sağlam kanıtlarından biri, kuşkusuz bugünkü Türkiye’dir. Onun içindir ki özellikle gençlerimizde tarih ilgisini canlı tutmak, tarih bilgisini artırmak yaşamsal bir görevidir her aydın yurttaşımızın. Okuduğunuz yazıyı bu amaçla hazırladım. Eğer yazının başlığındaki sözcükler ezberlenir, içeriği iyi öğrenilirse geçmişi unutturmayacaktır. Onlara “Millî Mücadelemizin hafıza anıtları” adını verdim, Siyah örtü, Stergiadis, Ali Kemal, Hrisostomos, Müdafaai Hukuk, Mülazım Ahmet Hamdi, kutsal meşale ve daha niceleri gibi… İşte bu anlayışla üç anıt daha dikeceğiz hafızamıza bu yazımda: Kâzım İnanç Paşa, İç isyanlar, Delibaş isyanı…
***
Kâzım İnanç Paşa… Asker ve siyasetçi, İstiklal Savaşımızın kahramanlarından…
İlginç bir rastlantı: Atatürk’le aynı yılda doğdu, aynı yılda hayata veda etti!
Balkan Savaşlarında, I. Dünya Savaşı'nda birçok cephede savaştı. Genelkurmay ikinci başkanlığı yaptı. Bu makamda iken Mustafa Kemal Paşa’nın Anadolu'ya geçişine katkısı oldu. Görevlendirme yazısını –Paşa’nın istekleri doğrultusunda- Kâzım Paşa düzenledi.
Nisan 1920'de Anadolu'dadır, Millî Mücadele'ye katılıyor. Büyük Taarruz'da Başkumandan Mustafa Kemal Paşa’nın 6.Kolordu komutanı… Büyük yararlılıklar gösteriyor.
Ve yıl 1925… 3. Ordu komutanı olarak Şeyh Sait İsyanı’nı bastırıyor.
1928'de askerlikten emekli oluyor. İki dönem İzmir milletvekilliği yapıyor. Son görevi Samsun valiliği... Samsun’da bir cadde onun adıyla anılıyor.
Kâzım İnanç Paşa deyince Mustafa Kemal Paşa'nın “görevlendirme yazısı”nı, emrindeki o mübarek komutanları, Büyük Taarruz’u hatırlayacağız; Şeyh Sait isyanını hatırlayacağız.
***
Kâzım İnanç Paşa’nın bu kısa hayat öyküsünde, milletimize yaptığı büyük hizmetleri öğreniyoruz. Bunlardan“Şeyh Sait isyanını bastırması” bizi Milli Mücadele’nin iç isyanlarına götürüyor. Evet, Atatürk ve onun yurtsever arkadaşları, yalnız Cumhuriyet döneminde değil, canlarını dişlerine takmış İstiklal mücadelesi verirken de, yabancı işgali yetmezmiş gibi, bir de iç isyanlarla uğraşmak zorunda kaldılar!
Evet,İç isyanlar!... Bizim bir hafıza anıtımız da bu oluyor.
22 Eylül 1920’de İngiliz Yüksek Komiserliği baş tercümanı (aslında İngiliz casusu) A. Ryan bir raporunda “Yunanlılara ölçüsüz ödünler vereceğimize, daha çok iç isyanlara güvenelim” diyordu!
Atatürk “Gençliğe Hitabesi”nde Türk milletinin düşmanlarını ikiye ayırır: Dış bedhahlar, iç bedhahlar 1 ... Yukarda, A. Ryan’ın raporunda bu iki güruh bir araya gelmiştir:
- İngiliz Yüksek Komiserliği ve A. Ryan, dış bedhahlardandır.
- İç isyanları çıkaranlar ise, iç bedhahlardandır.
Evet, Atatürk ve arkadaşları İstiklal Harbimizi yürütürken yalnız dış düşmanlarla mücadele etmemişlerdir, aynı zamanda iç düşmanlarla da mücadele etmişlerdir. Peki, kimdir bunlar? Bunlar: İstanbul Hükümeti’dir, İstanbul basınıdır, kimi aydınlardır, Meclis’de “İkinci Grup” adıyla Atatürk’e ve arkadaşlarına karşı siyaset güdenlerdir. Biri de iç isyanlara katılanlardır.
Atatürk Nutuk’ta iç isyanlar hakkında şu bilgiyi verir:
“Efendiler,1919 yılı içinde, millî girişimlerimize karşı başlayan iç isyanlar ülkenin her tarafına hızla yayıldı.
- Bandırma, Gönen, Susurluk, Kirmastı, Karacabey, Biga ve dolaylarında;
- İzmit, Adapazarı, Düzce, Hendek, Bolu, Gerede, Nallıhan, Beypazarı dolaylarında;
- Bozkır, Konya, Ilgın, Kadınhan, Karaman, Çivril, Seydişehir, Beyşehir, Koçhisar dolaylarında;
- Yozgat, Yenihan, Boğazlıyan, Zile, Erbaa, Çorum dolaylarında;
- İmranlı, Refahiye, Zara, Hafik ve Viranşehir dolaylarında alevlenen karışıklık ateşleri, bütün ülkeyi yakıyor; hainlik, cehalet, kin ve bağnazlık dumanlan bütün vatan göklerini yoğun karanlıklar içinde bırakıyordu. İsyan dalgaları, Ankara'da karargâhımızın duvarlarına kadar çarptı. Karargâhımızla şehir arasındaki telefon ve telgraf hatlarını kesmeye kadar varan kudurmuşçasına kasıtlar karşısında kaldık. Batı Anadolu'nun, İzmir'den sonra, yeniden önemli bölgeleri de, Yunan ordusunun taarruzlarıyla çiğnenmeye başladı… [Daha önce] böyle genel bir ayaklanma olmamıştı. Bu seferki yaygın ve genel ayaklanmalar, sekiz ay boyunca, ülke içinde çok hazırlık yapıldığını gösteriyordu. Damat Ferit Hükümeti’nden sonraki hükümetlerle, millî bilincin korunması ve güçlendirilmesi için yaptığımız mücadelelerin ne kadar haklı sebeplere dayandığı, acı bir şekilde bir daha anlaşılmış oluyordu.”
İç isyanlar deyince Çerkez Ethem isyanını, Demirci Mehmet Efe isyanını, Koçgiri isyanını, Yozgat isyanını, Anzavur isyanını, Millî Aşireti isyanını ve daha nicelerini hatırlıyoruz. Bunların arkasında olan, “iç isyanlara güvenen” işgalci gücü, onlarla işbirliği yapan İstanbul Hükümeti’ni, İstanbul basınını, kimi aydınları hatırlıyoruz. Dediğim gibi Atatürk yalnız işgalci emperyalistlerle değil, aynı zamanda iç hainlerle de uğraşmak zorunda kaldı. Bu isyanları en azından ana hatlarıyla bilmeden, kimse “ben yurtseverim”, “ben tam bir Atatürkçüyüm” diyemez. Çünkü günümüzde olup bitenleri anlayamaz. Dolayısıyla birinci görevi olan “Türkiye Cumhuriyeti’ni koruma” görevini yerine getirmede zaaf gösterir.
***
Gelin, Gazi Paşa’nın deyişiyle “Vatan göklerini yoğun karanlıklara boğan” bu isyanlardan birini –unutmama adına- daha yakından görelim, Konya’da patlak veren Delibaş isyanını...
Doğum tarihi bilinmeyen Delibaş Mehmet Konya’ya bağlı Çumra ilçesinin Alibeyhöyüğü köyü ağalarındandır. Milli Mücadele'nin başlarında içlere doğru ilerleyen Yunanlılara karşı, Çumra ve Karaman köylerinden kuvvet toplayarak bir çete oluşturdu. Ne var ki bu sıralarda İstanbul Hükümeti, “Anadolu halkının Milli Mücadele’ye karşı olduğu” yolunda kışkırtmalara girişmişti. Hürriyet ve İtilaf Partisi’nden Zeynel Abidin Hoca da, Kuvayı Milliyecilerin din düşmanı olduğu söylentilerini yayıyordu.
Delibaş Mehmet işte bu kışkırtma ve yalanlara kapılır. 500 kadar adamıyla Çumra'ya baskın düzenler. Ardından, çoğunluğunu asker kaçaklarının oluşturduğu Ilgın, Akşehir ve Karaman’daki ayaklanmacılarla birleşerek 3 Ekim 1920'de Konya'ya girer.
Başta Konya Müdafa-i Hukuk Cemiyeti Başkanı Sivaslı Ali Kemali Hoca olmak üzere Kuvayi Milliye yanlısı pek çok kişiyi öldürtür. Bu olaylar üzerine Ankara Hükümeti, Refet Bele’yi ayaklanmayı bastırmakla görevlendirir. Refet Bey komutasındaki güçler, 6 Ekim 1920'de, Delibaş Mehmet'i bozguna uğratarak Konya'ya girer. İsyancıları dağıtır.
Peki, Delibaş Mehmet ne yapar? Mersin'e kaçarakFransızlara sığınır! Sonra İstanbul'a gidip Zeynel Abidin Hoca ile buluşur. Bir süre İzmir'de Yunan ordusunda görev alır. Ardından yeni bir ayaklanma başlatmak üzere 1921’de Konya'ya gelir. Ancak kendisini orada kaçınılmaz son beklemektedir: Ayaklanmaya karışmak istemeyen adamları tarafından Çumra'da öldürülür.
Ve cebinde ne bulunur, biliyor musunuz: Yunan pasaportu!...
Delibaş Mehmet kimlerle ortak çalıştı, sayalım: İstanbul Hükümeti, hainliği ile ün yapmış Zeynel Abidin, dinciler, asker kaçakları, Fransızlar, Yunanlar… Görüyor musunuz, iç ve dış bedhahlar Türk varlığına karşı nasıl da bir araya gelmişler!
Ya bugün…, bugün de bir araya gelmediler mi?
1 Anlamları farklı olan, “bedhah” ile “bedbaht” sözcüklerini karıştırmamak gerekir. Bedbaht “mutsuz, talihsiz” demektir. Bedhah ise “kötü yürekli, başkalarının kötülüğünü isteyen” anlamına gelir.
Prof. Dr. Cihan DURA, 1 Ocak 2014
http://www.milliiradebildirisi.org