HAKEME RAĞMEN
‘Hakeme rağmen’ diye bir futbol deyişi vardır ya; 31 Mart yerel seçimlerinde, halkımız ‘hakeme rağmen’ önemli bir başarıya imza atmış bulunuyor.
Anandolu Ajansı’nı saymıyorum; çünkü onlar, yani bu Binali ve arkasını dayadığı adamın Türkiye ve Anadolu’ya, Cumhuriyet ve Devlet’e ilişkin ne varsa dejenere ettiğini bildiğim için, AA’dan da ‘Anadolu’ adının çıkarılmasını düşünüyorum.
Futbola dönersek, pek sevdiğim bir spor dalı sayılmaz.
Ancak, Marsilya’nın Berlusconi’nin takımını yendiği maç geliyor gözümün önüne.
Herifler fotbol değil sanki satranç oynuyorlardı.
Basil Boli her ne kadar hileli kafa vuruşuyla kazandıysa da, oyunun kendisi çok güzel olmuştu. [Ve inanın benim anımsadığım tek maç budur desem yalan olmaz!]
Gelelim 31 Mart seçimlerindeki satranca.
Doğrusu CHP’den bu başarımı ummuyordum.
Aldığı oy değil, ama sandıklara sahip çıkması konusunda.
Çünkü bu heriflerin daha Millî Selamet Partisi’nden buyana, ‘hile ile’ seçim kazandıkları biliniyordu.
Binali’nin arkasındaki adamın gençlik kolları başkanı seçildiği güne gidin isterseniz.
Fesli Kadir ile sahte-Kahraman İsmail’in yaptıkları oyunu sanırım duymuşsunuzdur.
Yani bunların içi-dışı sahtekârlık doludur.
2002’den buyana aldıkları oyların ‘haram’ kısmının ben hep helal kısmı kadar olduğunu düşünmüşümdür.
Buna sadece oy sayısı değil ama seçim kuralları da dahildir.
Bunlar ne zaman rakipleriyle karşılıklı oturup program tartışması yapmışlardır, bilen varsa beri gelsin.
Bir de buna ‘hakem’i de kendilerinin atadığını ekleyin..
İşte tam da bu nedenle, bu 31 Mart seçimleri gerçek bir ‘hakeme rağmen’ başarılmıştır.
Halkımızın gözü aydın olsun!
Ancak ve ne var ki, pek yakında olacak ‘Genel Seçimler’e çok daha hazırlıklı olmak gerekiyor.
Daha doğrusu bunları bir ‘Genel Seçim’e zorlamak gerekiyor.
Daha dörtyıldan fazla bir süre seçim yok ‘palavra’sını bugünden tezi yok işlemek gerekiyor.
Basra harap olmadan yani.
Satranç oynayabilmek için en azından otuziki elemanın yanısıra bir satranç tahtasının da olması gerekiyor.
Bunlar böyle giderse, satranç tahtasını da değiştirebilirler.
Ki ellerinden henüz o olanak alınmış değildir.
Yani bugün bir Anayasa var, Meclis var, Yasa var diyecek Tanrı kulu gösterebilir misiniz?
Onlar Binali ‘Ben kazandım’ derse, kazanmış olacak diye bir rehavete düştüler de ondan dolayı İmamoğlu kazandı gibi geliyor bana.
Binali’nin arkasındaki adamın ‘Ben Kazandım’ dediği zaman kazanamayacağı bir seçime girmesi olanak ve olasılık dışıdır.
Dört yıla kadar da bunun altyapısını hazırlayacaktır.
O nedenle bugünden tezi yok, onu bir ‘erken seçim’e zorlamak gerekiyor; yani satranç tahtasını ortadan kaldırmadan bir seçim yapılmalıdır.
O arada, nasıl olur da onca yıl Ulaştırma Bakanlığı, Başbakanlık, Meclis Başkanlığı yapmış bir adamı önadıyla çağırıyorum diye sorulabilir.
Bence o ‘makam’ların hiçbirine, ama hiçbirine ‘lâyık’ değildi ve tombaladan oralara oturtulmuştur.
Şöyle de söyleyebilirim; onun oturduğu ‘Bakan’lık, ‘Başbakanlık’ ve Meclis koltukları benim bildiğim Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin makamları değildi; onlar sadece ve ancak işgal edilmişlerdi.
Şimdi Soysuz Süleyman’a ben nasıl İç İşleri Bakanı, bir diğerine Tarım Bakanı diyebilirim?
Dilim dönmez.
Habip Hamza Erdem