HAKİKAT VE GERÇEK

HAKİKAT VE GERÇEK

İletigönderen Habip Hamza Erdem » Prş Ağu 07, 2014 12:48

HAKİKAT VE GERÇEK
‘Hakikat ve Dūșūnce’ bașlıkı yazımda ;
"Kaldı ki felsefede ‘hakikat’in değişmesi diye bir şey yoktur.
Bu konuya girildiğinde içinden çıkılmaz yola girilmiş olunabilir.
O nedenle Nihat Genç’in ‘hakikat’le ‘somut gerçeklik’i anlatmak istediğini varsayalım." demiștim.
M. Kemal Adal ise « hakikat, gerçek demektir ve sadece gerçek, gerçektir ve gerçek tektir » dedikten sonra sonra « lakin ; rivayet muhtelif » diye eklemektedir.
Böylece, tam da benim “içinden çıkılmaz yol” dediğim yere gelmiș bulunyoruz.
Șu anlamdaki; dönūp tūm felsefe tarihini yinelemeye zorlanabiliriz.
Ȫncelikle, sözcūklerin kökenine inildiğinde, Tūrkçe’de ‘hakikat’ (vérité) sözcūğūnū çoğu kez sanki öz-tūrkçesi imișçesine ‘gerçeklik’ (réalité) sözcūğū ile karșılamaktan gelen bir zorluğumuz var.
Sūleyman Demirel, Kūrt’lerin varlığından sözederken “Kūrt realitesini tanıyoruz” demiști.
Çūnkū “Kūrt hakikatini tanıyoruz” diyecek olsa, en azından Tūrkçe konușmadığı izlenimi verecekti.
İște ‘hakikat’ ile ‘gerçek’ arasında yapılması gereken ayırım bu denli sıradan bir noktadan bașlatılabilir.
Ne var ki, bu nokta, felsefeye giriș ve belki de felsefeye bașlangıç noktasıdır denilebilir.
‘Dūșūnme’ye bașlangıç noktasıdır da denilebilir.
Demek ki, daha ilk ağızda, ‘hakikat gerçek, gerçek de hakikattir’ denildiği zaman, dūșūnmeyi baștan reddetmek durumunda kalabiliriz.
Oysa herkesin ūzerinde anlașabileceği bir ‘maddî’ bir de ‘manevî’ ‘dūnya’ ayırımı vardır.
Ve hemen ardından, yine konu ile içiçe olan ‘dūșūnce’ (pensée) ile ‘fikir’ (idée) arasındaki ayırım zorunluluğu kendini dayatacaktır.
Belki ‘dūșūnce’lerimizin daha çok ‘maddî’, ‘fikir’lerimizin ise ‘manevî’ dūnyaya ilișkin oldukları söylenebilir.
O nedenle ‘hakikat’ı aramak yerine, ‘hakikat’ın kendisi değil ama onun ūzerine söylenilenlerin (önerme) ‘gerçekliği’ ūzerinde durulması yeğlenmiș olabilir (Aristo).
Bize görūndūğū biçim (phénomène)’le yetinenlerimiz de olmuștur (Kant).
Bizim ona yūklediğimiz ‘Değer’dir diyenlerimiz ( Nietzsche ) ;
Bize olan ‘yarar’ına bakanlarımız (James) ;
Bizim onu ancak ‘sezebileceğimiz’i ileri sūrenlerimiz (Bergson);
Bilge insanların ūzerinde anlașmıș olmalarını (paradigma) yeterli görenlerimiz (Thomas Kuhn); hep ‘hakikat’ ile ‘gerçeklik’ arasındaki ‘uyum’, benzeșme’ ya da ‘çakıșma’yı açıklama çabası içinde olmușlardır.
Ne var ki, hemen hepsi bir ‘hakikat/gerçeklik’ ayırımı yapmıșlardır.
O nedenle, ‘hakikat gerçektir, gerçek de hakikat’ demek; felsefe tarihini hiçe saymak ve būtūn bir ‘dūșūnce tarihi’ni ‘muhtelif rivayet’ olarak yorumlamak demek olur.
‘Hakikat’ ile ‘gerçeklik’ arasında bir ‘ayırım’ varsa, bu ‘ayırım’ı (paranthèse) yadsımak yerine onun nasıl ‘așılacağı’ konusunda dūșūnūlebilir.
Onun için de, būtūn bu filozoflar ‘hakikat’i yorumlamakla kalmıșlar, oysa șimdi onu dönūștūrme zamanı gelmiștir denilebilir (Marx-Engels).
Ne ki, belki de bu sonuncu yaklașım da; ‘maddecî’ ve ‘tarihsel’ olmak ūzere iki ayrı yoldan ilerleyerek bir bașka ‘ayırım’ ūzerinde yoğunlașabilir.
Gūnūmūzde ise, ‘bildiğimiz kadarıyla yetinmek’ așamasına gelinmiștir.
‘Ne’yi ‘ne kadar’ biliyoruz?
‘Bilemediğimiz’ șeyler ūzerine kafa yorup ‘fikir’ler ūretmek yerine, bilebileceğimiz șeyler ūzerine ‘dūșūnmek’, bir bakıma ‘kendini bilmek’tir.
‘Had’dini bilmek de denilebilir.
Bu ‘hat’, bu ‘çizgi’ ya da bu ‘sınır’ ‘tarih’ içinde genișlemektedir.
Ve biz hergūn ‘daha geniș bir çerçevede’ dūșūnme olanağına kavușmaktayız.
Dūșūncemiz giderek ‘özgūr’leșiyor da denilebilir.
‘Gerçeklik’, bu ‘dūșūnce özgörlūğū’ sınırları içinde ‘bildiklerimiz’den bașkası olamaz.
Ondan ötesi ne kadar ‘gerçek’tir henūz bilmemekteyiz.
Bildiğini sananlar için ise ‘haddini bil’ demek, yerinde bir uyarı olacaktır.
Habip Hamza Erdem
Kullanıcı küçük betizi
Habip Hamza Erdem
GM Yazarları
GM Yazarları
 
İletiler: 1635
Kayıt: Cum Haz 26, 2009 20:01

Şu dizine dön: Habip Hamza ERDEM

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 3 konuk

x