HALK İRADESİ ve GENEL İRADE
‘Sandık’ ya da ‘seçim’ denilince akan sular duruyor.
Efendim ‘millet böyle buyurdu’..
“Millet iradesi nasıl tecelli ederse”.. sana da boyun eğmekten bașkası düșmez.
Böyle mi acaba?
Yakından bakalım ama önce ‘yumurta küfesi’nden bașlayalım.
Bașkalarını bilemem, ama benim sırtımdaki ‘yumurta küfesi’ öylesine ağır ki, salt klaviye azizliği ya da sıradan ‘maddî hata’ sonucu yazdığım hatalı bir tek sözcük bile uykusuz bir gece geçirmeme yol açıyor.
Sonradan ayırdına vardığım o ‘sözcük hatası’ düzelinceye değin gözüme uyku girmez.
‘Politikacı’ değilim ki, yüzüm kızarmadan, ‘dün dündür bugün bugündür’ diyeyim.
Böyle olunca, bir politikacı çıkıp ‘efendim milletin iradesi’ dediği zaman, ben de çok rahat bir biçimde ‘sen millet nedir, irade nedir bilmezsin’ diyebiliyorum.
‘Asıl senin sırtında yumurta küfesi yok’ ve çektiğin tüm ‘nutuk’lar ‘gazel’..
Önce bu ‘çoğunluğun istenci’ ya da bir seçimde ‘halkın oylarının büyüklüğü’ denilen ‘matematiksel yüzde’ler ile ‘genel istenç’ arasında ‘doğrusal’ bir ilișki yok.
O ‘yüzde bilmem kaç’lar sadece bir ‘eğilim’in göstegeleri.
Bu ‘yüzde rakamları’na bakılarak ‘halkın çoğunluğunun eğilimi’ sadece ve ancak ‘tahmin edilibiliyor’.
Bu anektodu anlatmıș olmalıyım: kardeșim bir saat almıștı, kadranı siyah ve üzerinde rakamlar yok. Sadece 12, 3, 6 ve 9 rakamlarının yeri derin, diğer saat yerleri de daha az derin çukurlarla donatılmıș. Babam saati inceledikten sonra, espriyi patlattı:- saati öğrenmek için bu saate bakıp, saatin kaç olduğu ancak tahmin edilebilir..
İște siyasal partilerin aldıkları oyları da ancak ve sadece bir eğilimi gösterip, hiçbir koșulda ‘genel istenci’ yansıtmayabilirler.
Bu ‘Genel istenç’, ‘halk istenci’ndeki gibi tek tek bireylerin ‘kișisel’ ve ‘özel’ istençlerinin toplamına değil, artık ‘insanlık’ mı denir yoksa ‘uygarlık’ mı size kalmıș, genel ya da ‘evrensel’ ilkelere dayanmaktadır.
Sözgelimi Türkiye’de ‘halifeliğin geri getirilmesi’ konusunda bir ‘halkoylaması’ yapılabilir mi?
Ya-pı-la-maz.
Halkın yüzde doksan dokuzu ‘müslüman’ olan Türkiye’de neden ‘halifelik’ geri getirilemez?
Çünkü Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin ‘kuruluș felsefesi’ de denilen ‘ideal model’ine aykırıdır da ondan.
Ve bu ‘Model’, liberallerin çok daha doğru biçimde ‘liboș’ların bir türlü kavrayamadıkları ‘çıkar ortaklığı’na dayanmaktadır.
Bu ‘ortak çıkarlar’ bir ‘toplumsal sözleșme’ ile teminat altına alınmıș gibidir.
Eğer, sözleșmeye aykırı biçimde, ‘ben halife olmak istiyorum’, ‘ben bașkan olacağım’ ya da ben ‘özerk bölge’ isterim türü bir ‘istek’le ortaya çıkılırsa, bir tek kiși de olsa, bașka biri çıkıp ben de ‘mülkiyet hakkına kısıtlama getireceğim’ diyebilir.
Burada ‘azınlık’ ya da ‘çoğunluk’ sözkonusu değildir.
Sözkonusu olan ‘sözleșme’nin kendisidir.
Çok okuyup az bilenlerin uluorta kullandıkları ‘Devlet’ iște bu ‘sözleșme’ ile kurulmuștur.
Sorun salt ‘anayasa’ da değildir, anayasa bu ‘sözleșme’nin, ‘görünürde’ki biçimidir.
Yani ‘Anayasa Değișikliği’ ile de ‘sözleșme’ ortadan kaldırılmaz.
Varsayalım ki, șimdilik belli belirsiz dillendirilen bu ‘niyet’ler bir gün uygulamaya konulmak istendi.
İște bu ‘niyet’lerin uygulamaya konulması demek, ‘sözleșmenin feshi’ ve aynı anlama gelmek üzere ‘Devlet’in feshi’ anlamına gelir.
Devlet’in feshi ile yeniden fethi arasında geçen döneme de ‘iç savaș’ denir.
Yani oraya ‘demokratik yol’dan değil ancak bir ‘savaș’la varılabilinir.
Bugün Türkiye’de yașanmakta olan, AKP’nin ‘içten’ HDP’nin de ‘dıștan’ yürüttükleri bir fetih savașımıdır.
Her ikisi de toplumun ‘ortak çıkarları’nı ‘zorlamaktadır’lar.
Ancak HDP’nin sırtını dayadığı silahlı gücü de vardır ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti için ‘birincil tehdit’tir.
O nedenle, kuram, öğreti, ‘hak-hukuk’, demokrasi gibi ‘kelam’ların bir yana konulup, bu ‘tehdit’in ortadan kaldırılması gerekmektedir.
AKP’nin ‘iç tehdit’leri de azımsanacak gibi değildir ama o ülkenin bütünlüğü içinde ve istenildiği ‘an’da çözümlenebilecek bir ‘sorun’dur.
Bir savcı ve iki jandarma ile çözümlenebilir.
Ne var ki, ‘HDP sorunu’nun çözümü için asker, polis ve Türk ve Kürt halkları birlikte hareket etmek durumundadırlar.
Ve geçen her saniye, sönümlenmeye giden bir ‘kan kaybı’ olarak değerlendirilmelidir.
‘Niyet’leri belli bu iki partiye ‘hala’ oy veren yurttașlarımız ile onların davaları lehine çalıșanlara bir sözüm olmaz.
Çünkü bunlar ‘sözanlamaz’ grubundandırlar.
Daha doğrusu ‘sulh ile anlamayan’lardandırlar’.
Bu yazı da onlara ancak bir ‘tekdir’ olabilir.
Habip Hamza Erdem