Halkoylamasının Asıl Konusu / Prof. Dr. Hikmet Sami TÜRK

Halkoylamasının Asıl Konusu / Prof. Dr. Hikmet Sami TÜRK

İletigönderen TÜRKK » Cmt Ağu 07, 2010 15:24

Farklı konularda önemli değişiklikler getiren tartışmalı bir metin oylanacak

HALKOYLAMASININ ASIL KONUSU

Prof. Dr. Hikmet Sami TÜRK


7.5.2010 tarih ve 5982 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun, 12 Eylül 2010 günü zorunlu olarak yapılacak halkoyuna sunulmuş bulunuyor. Anayasamıza göre TBMM üye tamsayısının beşte üçü ila üçte ikisi, yani 330 ile 367 arasında bir oy çoğunluğu ile kabul edilen anayasa değişikliği hakkındaki kanun, Cumhurbaşkanı tarafından Meclis’e geri gönderilmediği takdirde halkoyuna sunulmak üzere Resmi Gazete’de yayımlanır (m.175/IV). İşte 5982 sayılı kanun da, ikinci oylamada tümü itibarıyla 336 oyla kabul edildiği için bu çerçeve içinde zorunlu olarak halkoyuna sunulmuştur.

Anayasamız, anayasa değişikliklerine ilişkin kanunların halkoyuna sunulması halinde değiştirilen hükümlerden hangilerinin birlikte, hangilerinin ayrı ayrı oylanacağının TBMM’ce karara bağlanacağını öngörmektedir (m. 175/VII).

Ancak şimdiye değin çeşitli konularda yeni hükümler getiren en kapsamlı anayasa değişikliklerinde bile -bütünlüğün bozulmaması ve oy kullanmada karışıklığa meydan verilmemesi kaygılarıyla- bu olanaktan yararlanılmamış; hepsinde değişikliğe ilişkin kanunun “halkoyuna sunulması halinde tümüyle” oylanacağı, yürürlük maddesinde belirtilmiştir. 5982 sayılı kanunda da durum böyledir (m. 26). Bu bakımdan 12 Eylül 2010 günü sandık başında her seçmen yurttaş oyunu kullanırken, 5982 sayılı kanunla getirilen anayasa değişikliği paketinin tümü kadar, kendisi açısından en çok önem taşıyan konu veya konularda nasıl bir değişikliğe gidildiğini de göz önünde tutmak ve tercihini ona göre yapmak durumunda olacaktır.


Ana çizgileriyle anayasada yapılmak istenen değişiklikler

5982 sayılı kanun, -geçmişte 1995 ve 2001 yıllarında yapılan kapsamlı anayasa değişikliklerinden farklı olarak- Meclis’te bir partiler arası uzlaşma zemini aranmaksızın, iktidar milletvekillerinin teklifi ve oylarıyla kabul edilmiş bir metindir. Her şeyden önce bu yönüyle tartışma konusu olmaya devam etmektedir.

Anayasanın çeşitli maddelerinde değişiklik yaparak yeni düzenlemeler getiren, bazı maddelerini kısmen veya tamamen yürürlükten kaldıran; anayasaya geçici iki yeni madde ekleyen 5982 sayılı kanun, yürürlük ve halkoyuna sunulmaya ilişkin son maddesiyle birlikte toplam 26 maddeden oluşmaktadır. Kanundaki düzenleme sırasıyla, kadınlar ve çocuklar başta olmak üzere toplumun özel olarak desteklenmesi veya korunması gereken kesimleri için pozitif ayrımcılık olanağı tanıyan, kişisel verilerin korunmasını isteme hakkı getiren, memurlar ve diğer kamu görevlileri için toplusözleşme yapma hakkı öngören, fakat aynı zamanda memurlar ve diğer kamu görevlileri sendikalarının anayasal temelini ortadan kaldıran, dolayısıyla onlar için bir sendikasızlaştırma hareketinin başlangıcı anlamını taşıyan(1), bilgi edinme hakkından söz eden, Kamu Denetçiliği Kurumu’na anayasal dayanak sağlayan, söz ve eylemleriyle bir siyasi partinin kapatılmasına sebep olma yüzünden milletvekilliğinin düşmesine ilişkin anayasa hükmünü yürürlükten kaldıran, Yüksek Askeri Şûra’nın terfi ve kadrosuzluk nedeniyle emekliye ayırma işlemleri dışında her türlü ilişik kesme kararlarına karşı yargı yolunu açan, yargı yetkisinin yerindelik denetimi biçiminde kullanılamayacağını vurgulayan, askeri ve adli yargının görev alanlarını yeniden belirleyen, bir Ekonomik ve Sosyal Konsey kurulmasını öngören, 12 Eylül 1980 döneminde yasama ve yürütme yetkilerini kullananlar ve idarede görev alanlar hakkında cezai, mali veya hukuki sorumluluk iddiası ileri sürülmesini önleyen anayasanın geçici 15. maddesini yürürlükten kaldıran 5982 sayılı kanun, -sadece bu sıralamadan dahi kolayca anlaşılacağı gibi- farklı konularda önemli anayasal değişiklikler getiren bir metindir. Fakat 5982 sayılı kanunla asıl değiştirilmek istenen, anayasanın yargı düzeni, özellikle Anayasa Mahkemesi ve Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu ile ilgili hükümleridir. Zaten kanunun içerik yönünden en çok tartışılan hükümleri de yargı düzenine ilişkin olanlarıdır.

Gerçi Anayasa Mahkemesi, bu hükümlerdeki bazı ibareleri iptal etmiştir(2). Sözü edilen ibareler, Anayasa Mahkemesi’ne Türkiye Büyük Millet Meclisi’nce üç üye seçiminde aday göstermek amacıyla yapılacak seçimlerde Yargıtay, Danıştay, Askeri Yargıtay, Askeri Yüksek İdare Mahkemesi ve Sayıştay genel kurulları ile Yüksek Öğretim Kurulu üyeleri ve baro başkanlarının oy hakkını sırasıyla kendilerine ayrılan iki ve bir üyelik kontenjanlar içinde birer adayla sınırlayan, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’na yükseköğretim kurumlarının iktisat ve siyasal bilimler dallarında görev yapan öğretim üyeleri ile üst kademe yöneticileri arasından Cumhurbaşkanınca üye seçilmesini öngören sözcüklerdir (m. 16 ile değişik AY m. 146, m. 22 ile değişik AY m. 159; m. 25 ile eklenen geç. m. 18, 19).

Anayasa Mahkemesi’nin oldukça kapsamlı bir anayasa değişikliği hakkında birkaç maddeden bazı ibarelerin ayıklanması biçiminde hayli sınırlı bir çerçeve içinde kalan iptal kararı, sonuç itibarıyla, anılan hükümlerin yargı bağımsızlığını, dolayısıyla hukuk devleti ilkesini zedeleyici nitelikte oldukları gerekçesine dayanmaktadır. Hukuk devleti, Cumhuriyetin değiştirilemez, değiştirilmesi teklif dahi edilemez niteliklerindendir (AY m.2, 4).

Bu yazıda hukuk devletinin en önemli denetim organı olan Anayasa Mahkemesi ile yargı bağımsızlığının kurumsal simgesi konumunda bulunan Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun yeniden yapılandırılmaları üzerinde durulacaktır:


SÜRECEK


Prof. Dr. HİKMET SAMİ TÜRK, Cumhuriyet, 4 Ağustos 2010
En son TÜRKK tarafından Cmt Ağu 07, 2010 18:45 tarihinde düzenlendi, toplamda 1 kez düzenlendi.
Kullanıcı küçük betizi
TÜRKK
Üye
Üye
 
İletiler: 152
Kayıt: Sal Mar 09, 2010 20:44

Re: Halkoylamasının Asıl Konusu / Prof. Dr. Hikmet Sami TÜRK

İletigönderen TÜRKK » Cmt Ağu 07, 2010 16:33

HALKOYLAMASININ ASIL KONUSU -II-

Prof. Dr. Hikmet Sami TÜRK


1. Anayasa Mahkemesi’nin Yeniden Yapılandırılması


a) Genel Olarak

Anayasanın 5982 sayılı kanunun 16. maddesi ile değiştirilmek istenen 146. maddesine göre; halen 11 asıl ve 4 yedek üyeden oluşan Anayasa Mahkemesi’nin üye sayısı 17’ye çıkarılmakta ve üyelerin seçim biçimi yeniden düzenlenmektedir. Değişik kategorilerden adaylar arasından 3 üye TBMM, 14 üye Cumhurbaşkanı tarafından seçilecektir.

TBMM, 2 üyeyi Sayıştay Genel Kurulu’nun kendi başkan ve üyeleri arasından her boş yer için göstereceği 3’er aday içinden, 1 üyeyi baro başkanlarının serbest avukatlar arasından gösterecekleri 3 aday içinden seçer. Bu seçimde her boş üyelik için ilk oylamada Meclis üye tam sayısının üçte ikisi (367 oy), ikinci oylamada salt çoğunluğu (276 oy) aranır. İkinci oylamada salt çoğunluk sağlanamazsa, üçüncü oylamada en çok oy alan aday seçilmiş olur.

Cumhurbaşkanı, 3 üyeyi Yargıtay, 2 üyeyi Danıştay, 1 üyeyi Askeri Yargıtay, 1 üyeyi Askeri Yüksek İdare Mahkemesi genel kurullarınca kendi başkan ve üyeleri arasından her boş yer için gösterecekleri 3’er aday içinden; en az 2’si hukukçu olmak üzere 3 üyeyi Yüksek Öğretim Kurulu’nun kendi üyesi olmayan yükseköğretim kurumlarının hukuk, iktisat ve siyasal bilimler dallarında görev yapan öğretim üyeleri arasından göstereceği 3’er aday içinden; 4 üyeyi üst kademe yöneticileri, serbest avukatlar ile Anayasa Mahkemesi’nin en az 5 yıl görev yapmış raportörleri arasından seçer.

Görüldüğü gibi, yürürlükteki anayasaya göre Anayasa Mahkemesi üyelerinin tamamı, değişik kategorilerden adaylar arasından Cumhurbaşkanı’nca seçilirken; yeni düzenlemeye göre TBMM’de 3 üye seçecektir. Yedek üyelik kaldırılmıştır. 5982 sayılı kanunun 25. maddesiyle anayasaya eklenen geçici 18. maddeye göre, bu kanunun yürürlüğe girdiği tarihte Anayasa Mahkemesi’nin mevcut yedek üyeleri asıl üye sıfatını kazanacaklardır.

Bugün Anayasa Mahkemesi üyeleri, 65 yaşında emekliye ayrılıncaya kadar görev yapmak üzere seçilirlerken; anayasanın 5982 sayılı kanunun 17. maddesiyle değiştirilen 147. maddesinin II. fıkrasına göre; bundan böyle 12 yıl için ve yalnız bir kez seçileceklerdir. Yine 65 olarak kalan zorunlu emeklilik yaşından önce görev süresi dolan üyelerin başka bir görevde çalışmaları ve özlük işleri kanunla düzenlenir. Bu, Anayasa Mahkemesi’nin süreklilik içinde yenilikleri daha iyi değerlendirme kapasitesinin korunması bakımından makul bir süredir.



b) Anayasa Mahkemesi’nin Yeni Görevleri

5982 sayılı kanunun 18. maddesi ile anayasanın 148. maddesinde yapılmak istenen değişikliklerle Anayasa Mahkemesi’nin görev alanı genişletilmektedir. 148. maddenin I ve II. fıkralarına göre asıl gö-revi, kanun ve kanun hükmünde kararnamelerle TBMM İçtüzüğü’nün anayasaya uygunluğunu denetlemek; III. fıkrasına göre Cumhurbaşkanını, Bakanlar Kurulu üyelerini, yüksek mahkemelerin başkan ve üyeleri ile başsavcılarını, Cumhuriyet Başsavcıvekilini, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu ve Sayıştay başkan ve üyelerini görevleriyle ilgili suçlardan dolayı Yüce Divan sıfatıyla yargılamak olan Yüksek Mahkeme’ye -bu maddeye oldukça karışık bir sıralama içinde eklenen fıkralarla- verilen yeni görevler şöyle sıralanabilir:

- Anayasada güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerden Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından ihlal edildiği iddiasıyla ve olağan kanun yollarının tüketilmiş olması koşuluyla Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru hakkı. Bu hak,-Anayasa Değişikliği Hakkında Kanun Teklifi Gerekçesi’nde de belirtildiği gibi- Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 35. maddesine göre Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne “iç hukuk yollarının tüketilmesinden sonra” başvurabilme koşulu bakımından Türkiye’de bir son yargı mercii yaratmak, böylelikle ülkemizden Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne gidecek başvuruların sayısını azaltmak; bu arada kamu organlarını anayasa ve kanunlara daha uygun davranmaya zorlayarak temel hak ve özgürlüklerin daha iyi korunmasını sağlamak amacıyla tanınmaktadır (3). Aslında bu hakkın -Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne başvuru sayısını azaltmak gibi pratik bir düşünceden çok- doğrudan doğruya anayasamızın öngördüğü tüm temel hak ve özgürlüklerin söz konusu ihlallere karşı kurumsal güvence altına alınması bakımından tanınması daha uygun olurdu. Fakat bu hakkın 5982 sayılı kanunla düzenlenen biçimiyle yaygın biçimde kullanılması dahi, Anayasa Mahkemesi’ni artan üye sayısıyla da kolay kolay altından kalkılamayacak yoğun bir iş yükü altında bırakabilir. O nedenle ülkemizde temel ve hak özgürlük ihlallerine meydan verilmemesi, ortaya çıkacak sorunların öncelikle Anayasa Mahkemesi’nden önceki iç hukuk yollarıyla çözülmesi, bu bağlamda büyük önem kazanmaktadır.

Kaldı ki anayasamızın 152. maddesi çerçevesinde görülmekte olan bir davada uygulanacak kanun veya kanun hükmünde kararname hükümlerinin anayasaya aykırılığını öne sürmek ve konunun Anayasa Mahkemesi’nce incelenmesini sağlamak da, bu bağlamda başvurulabilecek önemli bir yol, yararlanılabilecek önemli bir olanaktır.

- Anayasa Mahkemesi’nin Yüce Divan sıfatıyla, görevleriyle ilgili suçlardan dolayı yargılayacağı kişiler listesine TBMM Başkanı, Genelkurmay Başkanı, Kara, Deniz ve Hava Kuvvetleri Komutanları ile Jandarma Genel Komutanı da eklenmektedir. Aslında anayasanın 145. maddesinin I. fıkrasına göre Genelkurmay Başkanı ve Kuvvet Komutanlarının görevleriyle ilgili suçlarından dolayı askeri mahkemede yargılanmaları gerekir. Uzmanlık da bunu gerektirir. Nitekim 21.10.1963 tarih ve 353 sayılı Askeri Mahkemeler Kuruluşu ve Yargılama Usulü Kanunu uyarınca general ve amirallerin “askeri mahkemelere tabi suçlarından dolayı” yargılanmaları, Genelkurmay Başkanlığı’nda kurulan askeri mahkemede yapılır (m. 15).

Yapılmak istenen değişiklik için -getirilen hükmü tekrarlamak dışında- bir gerekçe gösterilmemiştir (4). Üstelik TBMM Başkanı, Genelkurmay Başkanı ve Kuvvet Komutanlarının Yüce Divan’a sevk usulü düzenlenmemiştir (krş. AY m. 100). Bu, yapılmak istenen değişikliğin son zamanlarda Türk Silahlı Kuvvetleri’nin yüksek komuta kademelerini hedef alan yıpratma politikalarının ciddiyetten uzak bir uzantısı olduğunu göstermektedir. TBMM Başkanı da objektif bir düzenleme yapıldığı izlenimini vermek için listenin başına konmuş olmalıdır.


SÜRECEK


Prof. Dr. HİKMET SAMİ TÜRK, Cumhuriyet, 5 Ağustos 2010
En son TÜRKK tarafından Cmt Ağu 07, 2010 17:33 tarihinde düzenlendi, toplamda 1 kez düzenlendi.
Kullanıcı küçük betizi
TÜRKK
Üye
Üye
 
İletiler: 152
Kayıt: Sal Mar 09, 2010 20:44

Re: Halkoylamasının Asıl Konusu / Prof. Dr. Hikmet Sami TÜRK

İletigönderen TÜRKK » Cmt Ağu 07, 2010 17:23

HALKOYLAMASININ ASIL KONUSU -III-

Prof. Dr. Hikmet Sami TÜRK



c) Anayasa Mahkemesi İçin Yeni Çalışma Kuralları

5982 sayılı kanunun 18. maddesiyle anayasanın 148. maddesinin V. fıkrası değiştirilerek, Yüce Divan kararlarına karşı yeniden inceleme başvurusu yapılabileceği, Genel Kurul’un yeniden inceleme sonucunda vereceği kararların kesin olduğu ifade edilmiştir. Yapılan değişiklik, Yüce Divan kararlarının “kesin” olduğunu belirten şimdiki V. fıkraya göre adil yargılanma ilkesine daha uygun bir hüküm niteliği taşımakla birlikte; farklı bir düzenleme de yapılabilirdi. Anayasa Mahkemesi, -aşağıda ayrıca değinileceği üzere, 19. madde ile değiştirilen yeni 149. maddeye göre- bundan böyle iki bölüm ve Genel Kurul halinde çalışacağı için; bölümlerden birinin Yüce Divan sıfatıyla vereceği bir karara karşı Genel Kurul nezdinde temyiz yoluna başvurulabileceği öngörülebilirdi. Bu, aynı davanın -kısmen de olsa- farklı iki kurul tarafından değerlendirilmesi açısından Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne ek 7. Protokol’ün ceza davalarında iki dereceli yargılama hakkı öngören 2. maddesine de daha uygun bir düzenleme olurdu. Aslında bu konuda yapılabilecek en köklü değişiklik, Yüce Divan işlevinin tümüyle Yargıtay’ın ilgili Ceza Dairesine, temyiz mercii olarak da Ceza Genel Kurulu’na verilmesi olabilir.

5982 sayılı kanunun 19. maddesiyle anayasanın 149. maddesi değiştirilerek Anayasa Mahkemesi’nin çalışma ve yargılama usulü ile ilgili bazı yeni hükümler getirilmiştir: Anayasa Mahkemesi, bundan böyle iki bölüm ve Genel Kurul halinde çalışacaktır. Bölümler ve Genel Kurul için belirlenen toplantı ve karar yetersayıları şöyledir: Bölümler, başkanvekilinin başkanlığında 4 üyenin; Genel Kurul, Mahkeme Başkanı veya onun belirleyeceği başkanvekilinin başkanlığında en az 12 üyenin katılımıyla toplanır. Üye sayısı 17’ye çıkarılan Anayasa Mahkemesi için öngörülen bu toplantı yetersayıları oldukça düşüktür. Anayasa Değişikliği Hakkında Kanun Teklifi Gerekçesi’nde bu konuda da getirilen hükmün tekrarı dışında bir açıklama bulunmamaktadır(5). Aşağıda değinileceği üzere, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nda yedek üyelik korunurken; Anayasa Mahkemesi’nde bundan vazgeçilmesi, yapılmak istenen anayasa değişikliği bakımından önemli bir iç çelişkidir.

Başka bir çelişki: Yürürlükteki anayasada Yargıtay, Danıştay, Askeri Yargıtay ve Askeri Yüksek İdare Mahkemesi gibi yüksek mahkemelerin iç bölümlerini adlandırmak için kullanılan teknik terim, “daire”dir (m. 154/III, V; 155/IV-V, 156/III, 157/V). Üstelik getirilmek istenen yeni 159. maddede Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun alt bölümleri için de “daire” terimi kullanılmıştır (f. II, VII, XIII). Böylece gerek yürürlükteki anayasa hükümleri ile, gerek yeni hükümlerin kendi içinde bir terminoloji tutarsızlığı da ortaya çıkmıştır. (Bu bağlamda anayasal terim olarak “bölüm” sözcüğü, geçmişte yalnız 1961 Anayasası’nın Yüksek Hâkimler Kurulu’na ilişkin 143. maddesinde 20.9.1971 tarih ve 1488 sayılı kanunla yapılan değişiklikte kullanılmıştır.)

Öte yandan bugün 11 asıl ve 4 yedek üyeli Anayasa Mahkemesi, gerektiğinde yedek üyelerin katılımıyla her zaman Başkan ve 10 üye ile, başka bir deyişle, üye tam sayısıyla toplanırken (AY m. 149/I); yeni düzenleme gereğince yedek üyeliğin kaldırılarak toplantı yetersayısı aranması, Yüksek Mahkeme’nin çalışmalarında süreklilik ve istikrar açısından isabetli değildir. Ayrıca bu, -istişnai durumlarda da olsa- toplantı yetersayısının sağlanamaması nedeniyle Yüksek Mahkeme çalışmalarında kilitlenmelere yol açabilir.

Yine yeni 149. maddeye göre, siyasi partilere ilişkin dava ve başvurulara, iptal ve itiraz davaları [diğer mahkemelerden gelecek anayasaya aykırılık iddiaları] ile Yüce Divan sıfatıyla yürütülecek yargılamalara genel kurulca bakılır; bireysel başvurular bölümlerce karara bağlanır. Bölümlerde ve genel kurulda kararlar, kural olarak salt çoğunlukla alınır. Anayasa değişikliklerinde iptal ya da siyasi partiler hakkında kapatma kararı verilebilmesi için halen beşte üç oy çokluğu yeterli iken, yeni düzenlemeye göre toplantıya katılan üyelerin üçte iki oy çokluğu aranacaktır. Devlet yardımından yoksun bırakma kararı için de üçte iki oy çokluğu gereklidir. Böylece anayasa değişikliklerinin iptali ve siyasi partilerin kapatılması biraz daha zorlaştırılmaktadır. Bu değişiklik, 3.10.2001 tarih ve 4709 sayılı kanunla anayasanın 69. maddesinin VII. fıkrası ile 149. maddesinin I. fıkrasında siyasi partilerin kapatılmasını zorlaştırmak amacıyla yapılan değişiklikler doğrultusunda daha ileri bir adım olmakla birlikte; bir süre önce hakkında kapatma davası açılmış ve devlet yardımından kısmen yoksun bırakma yaptırımı uygulanmış iktidar partisi açısından daha etkili bir güvence arayışı olarak da nitelenebilir.


2. Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun Yeniden Yapılandırılması

a) Genel Olarak

Anayasanın 5982 sayılı kanunun 22. maddesi ile değiştirilmek istenen 159. maddesine göre; halen Adalet Bakanı’nın başkanlığında 7 asıl, 5 yedek üyeli bir kurul olan Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu, yine Adalet Bakanı’nın başkanlığında 22 asıl,12 yedek üyeden oluşan ve 3 daire halinde çalışan bir kurul haline getirilmektedir. Bakanlık Müsteşarı, “tabii üye” olarak Kurul’daki yerini korumaktadır. Yargıtay’dan gelen 3 asıl ve 3 yedek üye ile Danıştay’dan gelen 2 asıl ve 2 yedek üye bakımından da sayısal bir değişiklik yoktur. Değişiklik, bu üyelerin artık Yargıtay ve Danıştay Genel Kurullarınca kendi üyeleri arasından seçilecek 3’er aday içinden Cumhurbaşkanınca seçilmeyip, doğrudan doğruya Yargıtay ve Danıştay Genel Kurullarınca seçilecek olmalarındadır. Bu, olumlu bir yeniliktir. Cumhurbaşkanınca herhangi bir kurumun aday önerisi olmaksızın doğrudan doğruya seçilecek 4 asıl üye, nitelikleri kanunda belirtilen, -Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararından sonra- yükseköğretim kurumlarının hukuk dalında görev yapan öğretim üyeleri ile avukatlar arasından olacaktır. Fakat bu üyeler, -Anayasa Mahkemesi kararıyla hukukçu kimlikleri sağlanmakla birlikte- bir özyönetim modeli olan Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun yapısında dışarıdan gelen, dolayısıyla yargı bağımsızlığı ilkesiyle bağdaşmayan bir grup konumunda olacaklardır. Onlar için herhangi bir yedek üye seçimi de öngörülmemiştir. Dışarıdan gelecek diğer 1 asıl ve 1 yedek üye ise Türkiye Adalet Akademisi Genel Kurulu’nca kendi üyeleri arasından seçilecektir. Bu çerçeve içinde dışarıdan gelecek üyelerle daha geniş bir toplumsal tabana ve çeşitliliğe dayanan bir kurumsal yapıya ulaşılmak istendiği anlaşılmakla birlikte; yargı bağımsızlığı açısından ortaya çıkacak sakıncayı giderecek bir önlem getirilmemiştir.

5. Bk. TBMM Dönem 23, Yasama Yılı 4, S. Sayısı 497 (yuk. dn. 3), s.19 “Madde 20”.


SÜRECEK


Prof. Dr. HİKMET SAMİ TÜRK, Cumhuriyet, 6 Ağustos 2010
En son TÜRKK tarafından Pzr Ağu 08, 2010 19:16 tarihinde düzenlendi, toplamda 2 kez düzenlendi.
Kullanıcı küçük betizi
TÜRKK
Üye
Üye
 
İletiler: 152
Kayıt: Sal Mar 09, 2010 20:44

Re: Halkoylamasının Asıl Konusu / Prof. Dr. Hikmet Sami TÜRK

İletigönderen TÜRKK » Cmt Ağu 07, 2010 18:36

HALKOYLAMASININ ASIL KONUSU -IV-



Prof. Dr. Hikmet Sami TÜRK


Daha geniş bir tabana dayalı bir yapı oluşturma düşüncesi, Kurul’da meslek içi temsil bakımından da uygulanmıştır(6). Kurul’un 7 asıl ve 4 yedek üyesi, birinci sınıf adli yargı hâkim ve savcılarınca, 3 asıl ve 2 yedek üyesi birinci sınıf idari yargı hâkim ve savcılarınca kendi aralarından seçilecektir. Kurul’un seçimle gelen üyelerinin görev süresi -bugün olduğu gibi- 4 yıldır. Yeniden seçilme olanağı vardır. Ancak bu gerçekleşmediği takdirde, adli ve idari yargıdan gelen birinci sınıf hâkim ve savcıların 4 yılın sonunda ne olacakları, örneğin eski görevlerine geri dönüp dönmeyecekleri ya da başka bir mesleki olanaktan yararlanıp yararlanmayacakları belli değildir. Bu durumun hâkimlik ve savcılık güvencesini, dolayısıyla yargı bağımsızlığını zedeleyeceği açıktır. Oysa 5982 sayılı kanunun 17. maddesiyle değiştirilen anayasanın 147. maddesinin I. fıkrasına benzer bir hüküm getirilebilir; “Zorunlu emeklilik yaşından önce görev süresi dolan üyelerin başka bir görevde çalışmaları ve özlük işleri kanunla düzenlenir” denebilirdi. Bu, hâkimlik ve savcılık güvencesi, dolayısıyla yargı bağımsızlığı bakımından yararlı bir hüküm olurdu.


Yeni bir düzenleme

Yalnız Yargıtay ve Danıştay’dan gelen, yani mesleğin her kademesinde görev yapmış, dolayısıyla yargının tüm sorunlarını bilen yüksek hâkim ve savcılardan oluşan bir kurul yerine, çoğunluğu daha sınırlı bir deneyime sahip hâkim ve savcılardan oluşan bir kurulun ne ölçüde başarılı olacağı ve her iki grubun kendi aralarında uyumlu bir çalışma ortamı sağlayıp sağlayamayacakları, şimdi yeni bir deneme konusu olacaktır. Ayrıca 22 asıl ve 12 yedek üyeli bir kurulun -üç daire halinde çalışacak olsa da- ne ölçüde verimli olacağı da deneme ile anlaşılabilecektir. 1961 Anayasası döneminde başlangıçta 6’sı Yargıtay Genel Kurulu’nca, 6’sı birinci sınıfa ayrılmış hâkimlerce ve kendi aralarından, 3’ü Millet Meclisi, 3’ü Cumhuriyet Senatosu’nca seçilen toplam 18 asıl ve 5 yedek üyeden kurulan Yüksek Hâkimler Kurulu (m. 143), bekleneni vermemiş 20.9.1971 tarih ve 1488 sayılı kanunla yapılan anayasa değişiklikleri arasında Kurul’un üye sayısı da, tümü Yargıtay Genel Kurulu’nca seçilen 11 asıl ve 3 yedek olarak belirlenmişti. 1982 Anayasası ile kurulan Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun üye sayısı ve yapısı Türkiye’nin bugünkü gereksinmeleri karşısında yetersiz kalmakla birlikte; yeni bir düzenleme için daha makul bir çözüm, örneğin 15 asıl, 5 yedek üyeli, biri adli, diğeri idari yargı ile ilgili 2 daire ve onlardan her birinin kararlarına yapılacak itirazları karara bağlayacak Genel Kuruldan oluşan bir yapı düşünülebilirdi.


Tartışmaya açık

Kurul üyelerinin seçimi ve nitelikleri konusunda anayasanın 159. maddesinde 5982 sayılı kanunun 22. maddesiyle yapılan sürekli düzenlemede -yukarıda özetlenenler dışında- fazla bir açıklık yoktur. Buna karşılık, yeni düzenlemeye göre Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’na Cumhurbaşkanı, Yargıtay, Danıştay ve Türkiye Adalet Akademisi Genel Kurulları ile birinci sınıf adli ve idari yargı hâkim ve savcılarınca yapılacak ilk seçimler, geçici 19. maddede oldukça ayrıntılı hükümlerle düzenlenmiştir. Bu arada birinci sınıf adli ve idari yargı hâkim ve savcılarınca yapılacak ilk seçimler, -tıpkı TBMM ve yerel yönetimler seçimleri gibi- Türkiye genelinde Yüksek Seçim Kurulu’nun, illerde il seçim kurullarının yönetim ve denetiminde yapılacaktır. Aslında bu hükümlerin sürekli düzenleme olarak 159. madde metninde yer alması ve geçici 19. maddede gerektiği ölçüde bu hükümlere yollama yapılması, yasa tekniği bakımından daha uygun olurdu. Bununla birlikte Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’na böyle bir yöntemle üye seçilmesi, -demokratiklik iddiası bir yana bırakılırsa- isabeti tartışmaya açık bir düzenlemedir.


b) Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nda Adalet Bakanı’nın Yetkileri

5982 sayılı kanunla yeniden düzenlenen 159. maddede Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun Başkanı olarak Adalet Bakanı’nın konumu güçlendirilmiş; yetkileri arttırılmıştır.

Gerçi Kurul Başkanı, dairelerin çalışmalarına katılamaz; ancak Kurul’un yönetim ve temsili Başkana aittir. Kurul, kendi üyeleri arasından daire başkanlarını, onlardan birini de başkanvekili olarak seçer; Başkan, yetkilerinden bir bölümünü başkanvekiline devredebilir. Hâkimler ve savcılar hakkında inceleme ve soruşturma işlemleri, ilgili dairenin önerisi ve Kurul Başkanının oluru ile Kurul müfettişlerine yaptırılır.

Kurul’un halen Adalet Bakanlığı’nca yürütülen sekretarya işleri, bundan böyle Kurul’a bağlı olarak kurulacak Genel Sekreterlikçe yürütülecektir. Bu, olumlu bir yenilik olmakla birlikte; Genel Sekreter, Kurul’un birinci sınıf hâkim ve savcılar arasından önerdiği üç aday arasından Kurul Başkanı’nca atanır. Adalet Bakanlığı’nın merkez, bağlı ve ilgili kuruluşlarında geçici veya sürekli olarak çalıştırılacak hâkim ve savcılar ile adalet müfettişlerini ve yine hâkim ve savcı mesleğinden iç denetçileri atama yetkisi de Adalet Bakanı’na aittir.

Görüldüğü gibi, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu, çalışmalarında sorun yaratabilecek ölçüde genişletilmiş; Kurul Başkanı ya da Bakanın yetkileri, yargı bağımsızlığını zedeleyebilecek boyutlarda arttırılmıştır. Bu çerçeve içinde olumlu sayılabilecek yeniliklerin de bekleneni vermesi güçtür.

Yürürlükteki 159. maddeye göre Kurul kararlarına karşı yargı mercilerine başvurulamazken; 5982 sayılı kanunla getirilen değişiklikte “meslekten çıkarma cezasına ilişkin olanlar”, bu kuralın dışına çıkarılmaktadır. Bu yetersizdir.

Kurul’un kendi içinde itiraz aşamasından geçmiş, disipline ilişkin tüm kararlarına karşı yargı yolunun açılması, daha doğru olurdu.



Sonuç

Yukarıdaki açıklamalardan anlaşılacağı üzere, 5982 sayılı kanunla yargı düzeni ile ilgili olarak anayasada yapılmak istenen değişikliklerin bir bölümü, devletin temeli niteliğindeki adaletin gerçekleşmesi için vazgeçilmez bir unsur niteliğindeki yargı bağımsızlığıyla bağdaşmayan, hukuk devleti ilkesini zedeleyen hükümler içermektedir. Bunlar, aynı kanunla getirilen bazı olumlu düzenlemelerle sağlanabilecek yararları da azaltacak niteliktedir.

Özellikle yargı sistemine yapılacak yanlış müdahaleler, daha sonra düzeltilmesi kolay olmayan arızalar bırakır. 12 Eylül 2010 günü tüm seçmen yurttaşlarımız, sandık başında oylarını kullanırken bunları düşünmek zorundadırlar.

Geçmişte yerel seçimlerin bir yıl öne alınmasına olanak vermek amacıyla anayasanın 127. maddesinde yapılmak istenen değişiklik hakkında 25 Eylül 1988 günü düzenlenen halkoylamasında yüzde 65 oranında “Hayır” çıktığı hatırlanırsa; 5982 sayılı kanunla getirilen anayasa değişikliği paketi hakkında 12 Eylül 2010 günü yapılacak halkoylamasından da ilginç bir sonuç çıkabileceği anlaşılır. Her durumda seçmen yurttaşlarımızın eşsiz sağduyularıyla en doğru tercihi yapacaklarına kuşku yoktur.

6. Aynı yönde bk. TBMM Dönem 23, Yasama Yılı 4, S. Sayısı 497 (yuk. dn. 3), s. 8 “Genel Gerekçe”.



Prof. Dr. HİKMET SAMİ TÜRK, Cumhuriyet, 7 Ağustos 2010
Kullanıcı küçük betizi
TÜRKK
Üye
Üye
 
İletiler: 152
Kayıt: Sal Mar 09, 2010 20:44


Şu dizine dön: Halk Oylaması Yazıları

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 0 konuk

cron

x