Hangi Milli İrade?..
Misak-ı Milli ile sınırları çizilmiş Türk vatanının her zerresi, taşından, toprağına, suyundan, madenine, tüm doğal kaynakları ve zenginlikleri ile Lozan Antlaşması ile Türk milletinin üzerine tescil edilmiştir.
Lozan sadece Cumhuriyet’in değil, aynı zamanda vatan topraklarının tapu senedidir. Lozan’la birlikte Türk milletinin son yurdu, Memalik-i Osman olmaktan çıkmıştır. Bu toprakların tapu senedi, Bağımsızlık Savaşı’nda, vatana katılan yiğitlerin kanı ile mühürlenmiştir.
Lozan Antlaşması Türk tarihinin dönüm noktasıdır. Sevr Antlaşması, Osmanlı Devleti’nin yıkılmasını ve Türklerin yaşam hakkının elinden alınmasını öngörürken, Lozan, Ulusal Ant (Misak-ı Milli) sınırları içersinde Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin doğuşunu müjdelemiştir. Türk milletinin hakları güvence altına alınmış, savaş alanında kazanılan büyük utku, diplomasi alanında da onanmıştır.
Türk vatanının tamamı, tüm varlıkları ve zenginlikleriyle Türk milletine aittir. Tapu senedi ise elbette Lozan’dır.
Ancak son on bir senedir sınırla kanla, canla çizilen bu kutsal topraklar, iktidar partisi tarafından “rant ve kazanç” aracı olarak kabul edilmiştir.
Seçim müsameresinin sonucu işine geldiği gibi yorumlayan iktidar, kendisini koltuğa oturtan oy çoğunluğunu ne tuhaftır ki “Milli İrade” olarak tanımlamıştır.
İrade-i Milliye ne bir efsane, ne de bir masaldır. Milli irade bir milletin yeniden dirilişi, uyanışı ve vatan savunmasında bir bütün oluşudur. Bu bütünleşme; Mustafa Kemal Paşa’nın milli kurtuluş yolunda yaptığı bir çağrı ile tanımlanmıştır. “KENDİ KİŞİSEL ÇIKARLARI İÇİN YABANCILARLA İŞBİRLİĞİNE GİREN VE GÜCÜNÜ HALKTAN ALMAYAN KÜÇÜK BİR AZINLIĞIN DIŞINDAKİ TÜM GÜÇLER, ARALARINDAKİ ETNİK, DİNİ VE SİYASİ AYRIMLARI ERTELEYEREK ULUSAL KURTULUŞ MÜCADELESİ YOLUNDA BİRLEŞMELİDİR.” İrade-i Milliye, vatan, tarih, kültür ve dil birliğidir. Milli iradenin özü, “İstiklâl-i tam”dır. Tam bağımsızlık bu iradenin parolasıdır. Tam istiklâl Türk’ün namusudur. Bu anlayıştan, ”Ya İstiklâl-Ya Ölüm” şiarından “ahval ve şerait” ne olursa olsun ödün verilmez, verilemez. “Ya istiklâl-Ya Ölüm” şiarında doğuda ve/veya batıda hiçbir ülkenin mandası olmak, gölgesine sığınmak söz konusu dahi olamaz.
İşin tuhafı Sn. Başbakan’ın son aylarda diline doladığı “Milli irade”, özellikle yolsuzluk operasyonunun ardından Erdoğan için kalkan gibi kullanılmaya başlanılmıştır.
Kefene bürünmüş bir güruh “Milli irade”nin sandık müsameresinin bir sonucu olduğunu düşünerek, yola koyulmuşlardır. Konvoylar düzenleyerek, ellerinde Türk bayrağı “Milli İrade Başbakan’ımızın Arkasında” diye sloganlar atmıştır.
Hangi milli irade?
Beyler, hanımlar unutmayınız sizin egemenliğiniz 29/Ekim/2004’de Türk ve Müslümanlık aleminin düşmanı, Papa X.İnnocent’in heykeli önünde Birleşik Hıristiyan Devleti’nin (AB) Anayasası’nı imzalanarak, Haçlı ordusunun icra organı Hıristiyan Avrupa’ya devredilmiştir.
Sahibi olduğunuz topraklar, size danışılmadan küresel çetelerin şirketlerine satılmıştır. Türk Telekom, önce Haririlere, daha sonra çok uluslu şirketlere peşkeş çekilerek, altın yumurtlayan tavuğun boynu koparılarak, sizin cebinizdeki para çalınmıştır.
Madenlerin? “Ecnebi Yatırımcılar Kanunu”nda değişiklik yapılarak, Türk vatanında yedide birinde küresel şirketlere “Maden arama ve işletme” izni verilmiştir.
Küresel çetelerin emirnamelerine baş keserek “eyvallah” diyen iktidar Türk milletinin yaşam kaynağı suların işletmesini dahi yabancı yatırımcılara adeta armağan etmiştir.
Senin önünden dahi geçirilmediğin sahillerde İngiliz, Alman, Hollanda kolonileri kurulmuştur. Sen ailenle yabancıların egemenliğine terk edilmiş o sahilden denize giremezsin. Senin ülken sana yasaktır.
Bu mu senin milli iraden?
Limanların Çinlilerin, Hollandalıların elinde… Sularının denetimi Yunanlıda…
Çocuğunu okuttuğun okulun sahibi sen değilsin. Eğitimin Amerikalının…
Sen kendi tohumunu üretemezsin. Milli tohumun küresel çetelerin emriyle yasaklanmıştır. Niğde’nin kirazı bile İsrail’in.
Yediğin ekmeğin tohumu bile Erdoğan’ın sıkıştıkça gündemi değiştirmek adına kafa tutuyormuş gibi göründüğü Siyonist efendilerin insafına terk edilmiştir.
Hayvancılığın yok edilmiş, Yörük’ün, Türkmen’in elinden ekmeği alınmıştır.
Ve hal böyleyken hâlâ Angus kafalılar, milletin iradesinden bahsetmektedir.
Seçiyor ve seçiliyor musun ey Türk milleti?
Sadece parti genel başkanlarının karşısında, el-pençe divan duran ve adı listeye “biat-itaat” karşılığı yazılan kişilere oy veriyorsun.
“Devletin varlığı ve bağımsızlığını, vatanın ve milletin bölünmez bütünlüğünü, milletin kayıtsız ve şartsız egemenliğini koruyacağıma; hukukun üstünlüğüne, demokratik ve laik cumhuriyete ve Atatürk ilke ve inkılaplarına bağlı kalacağıma; toplumun huzur ve refahı, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde herkesin insan haklarından ve temel hürriyetlerden yararlanması ülküsünden ve Anayasa'ya sadakatten ayrılmayacağıma; büyük Türk milleti önünde namusum ve şerefim üzerine ant içerim.”
“milletin kayıtsız ve şartsız egemenliğini koruyacağıma;” Hangisi yeminine sadık?
“İtaatse itaat, biatse biat. Ölümüne arkasındayız.” Bir kişinin iradesine esir olmanın kanıtı. Ne olursa olsun, ne pahasına olursa olsun, milletin iradesini yok sayan, lidere biat eden bir tükenmişlik kanıtı…
Senin “milli irade” dediğin sandık oyunu… Milli irade tek bir şahsın, tek bir partinin iradesi değildir. Hele, hele “Türk milliyetçiliğini ayaklar altına aldım.” diyenlerin, milli iradeyi sahiplenmeye hakkı yoktur.
Seçim sonrasında iktidar koltuğuna oturanlar, aldıkları oy oranına güvenerek milletin iradesini temsil ettiklerini ileri sürmektedirler. Ancak yaptıkları gizli anlaşmalar, AB Uyum Çerçevesi’nde çıkardıkları bölücü yasalarla irade-i milliyeyi yok saymaktadırlar.
Öcalan-Oslo-PKK mütarekeleri, milletin iradesine rağmen yapılmıştır. İktidar küresel çetelerin önüne koyduğu yol haritasını uygulamaktadır.
Milletin iradesi tek bir kişinin dudakları arasına sıkıştırılmıştır. “Benim milletim, benim bakanım, valim, müsteşarım …” anlayışı yersiz bir kibir ve ego ifadesidir. Erdoğan kendi iradesini, milletin iradesi üzerinde görmektedir.
Milletin iradesi yok edilmiş, küresel çetelere, terörist başına, ABD ve AB’ye teslim edilmiştir.
Egemenlik kayıtsız, şartsız milletin değildir.
Milli irade bir güçtür. Milli irade kavramını sandıktan çıkan oyların sayısıyla belirlemek ve o iradeyi tek bir kişinin, söylemi ve hareketleriyle eş değerde tutmak, Türk milletinin gerçek iradesiyle alay etmekten başka bir şey değildir.
Türk milletinin küçük bir azınlık dışında birlikte hareket ettiği, geleceğine ilişkin karar ve hedeflerde milli çıkarları gözettiği, tam bağımsızlık anlayışını, devletin, ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlüğünü savunan milli güç, milli iradedir.
Bunun dışındaki her anlayış biatçi kültürün simgesi, çakma bir iradedir.
“Bir milletin ruhu zapt olunmadıkça, bir milletin azim ve iradesi kırılmadıkça o millete hâkim olmanın imkânı yoktur. Halbuki asırların yarattığı millî bir ruha, kuvvetli ve daimî bir millî iradeye hiçbir kuvvet karşı koyamaz.” (30 Ağustos 1924)
“Ey Milletim, egemenliğini geçici de olsa tevdi edeceğin meclislere bile gereğinden fazla güvenme. Çünkü meclisler de doğru yoldan sapabilir, despotluk yapabilir. Üstelik bu, şahsî despotluktan daha tehlikeli olabilir. Öyle kararları olabilir ki meclislerin, milletin hayatına giderilmesi imkânsız zararlar verebilir. Millet her olasılığa karşı egemenliğini korumaya mecburdur.
Kendilerine milletimizin kaderi emanet edilmiş insanlar, Meclis, cumhurbaşkanı ve hükümet bilmeliler ki kendilerini iktidara ve yetkili makamlara getiren irade ve egemenliğin sahibi, Türk milletidir. İktidar mevkiine saltanat sürmek için değil, millete hizmet için getirilmişlerdir. Milletin kudretini yalnız ve ancak yine milletin hakikî ve sağlanabilir çıkarları yolunda kullanmakla yükümlüdürler.” Mustafa Kemal Paşa
Türk milletinin kurtuluşu, gerçek milli iradenin milletin önüne koyduğu karar ve eylem çerçevesidir.
Bu çerçeve tam bağımsızlık, milli egemenlik, milli çıkarlar ve ülkenin bölünmez bütünlüğüdür. Gerçek ve kararlı bir milli iradeye, dünyadaki hiçbir güç karşı koyamayacaktır.
Figen ÖZEN, 9 Ocak 2014
http://www.milliiradebildirisi.org