Hani biz itikatta Maturidi idik? / Arslan BULUT

Hani biz itikatta Maturidi idik? / Arslan BULUT

İletigönderen Balasagun » Prş Oca 21, 2016 12:15

Hani biz itikatta Maturidi idik?


Resim
İmam-ı Azam Ebu Hanife’yi Türkiye’de kaç kişi bilir? Ramazan aylarında Türkiye’de yayınlanan Mısır yapımı bir dizi film vardı. İmam’ı Azam’ı Arap gözüyle tanıtmışlardı.

Diyanet’in esas aldığı, “İtikatta Maturidi, amelde Hanefi’yiz” kabulünü kaç kişi bilir? İmam Maturidi’yi kaç kişi tanır? Şafi mezhebine mensup olanlar arasında İmam Şafii’yi kaç kişi tanır?

Aleviler hiç değilse, 12 imamı biliyor.

* * *

Konuya neden böyle girdim? Çünkü Hanbeli mezhebine adını veren “İmam Ahmed bin Hanbel”in hayatını esas alan Kuveyt-Türk ortak yapımı bir dizi film çekiliyor. Kuveyt’te Hanbeli mezhebi yaygın...

Katar Televizyonu’nun finansmanını yaptığı dizi, Katar ve Türkiye’den iki film şirketi tarafından Mardin ve İstanbul’da çekiliyor.

Dizinin prodüktörü Muhammed el-Uneyzi, İmam Hanbel’in dört mezhep imamının sonuncusu olması sebebiyle kendisinden önceki üç mezhep imamının hayat hikâyelerini ve o dönemde yaşanan savaşları da dizide anlatma imkânı bulduklarını aktardı.

Uneyzi, “Süpermen kimdir diye sorsak herkes bilir ancak İmam Hanbel’i çoğu kişi tanımıyor” dedi.

* * *

Günümüzde Selefiliğe de temel oluşturması bakımından Hanbeli düşüncesinin terörle ilişkilendirilmesi karşısında Prof. Dr. Hayrettin Karaman, “Soruyu şöyle sormak lazım: Teröre referans olma açısından Hanbeli mezhebi Hanefi ve Şafii mezhebinden daha uygun mudur?” dedikten sonra şöyle görüş bildirmiştir:

“Ben diyorum ki, dondurulmuş, tarihi şartları göz önüne alınmamış, üzerinde kafa yorulmamış olduğu sürece dört mezhebin dördünden de bir terör eylemine referans çıkarabilirsiniz. Bunu da alıp Vehhabiliğe bağlamanın anlamı yok. Afganistan, Vehhabi değil ki. Büyük çapta Hanefi’dir. Diyarbakır civarı Şafii’dir. O bölgede terör olmuyor mu? Terörün kaynağı, falan mezhep, falan din diye yanlış yerde aranıyor. Diğer amiller, sebepler yanında ‘eksik ve az İslam’da aramak gerekir.”

Konu, tartışmalıdır...

* * *

Bu arada, Diyanet İşleri İnternet sitesinde burada anmak bile istemediğim şehvetle ilgili tartışmaların kuruma saldırıya dönüştüğü iddiasıyla yurt çapında “Diyanetine Sahip Çık” eylemleri yapılıyor...

Diyanet-Sen Çankırı Şubesi Başkanı Osman Doğan, müftülük önündeki eylemde “Diyanet İşleri Başkanlığı’nı itibarsızlaştırmayı bir yöntem olarak kullanmak, hiçbir akıl ve vicdan tarafından kabul edilemez” dedi.

Diyanet-Sen Adana Şube Başkanı Veysel Akkoç ise “Diyanet İşleri Başkanlığı’na dair kirli söz söyleyenleri, dinden, imandan ve ahlaktan yoksun görüyoruz” diye konuştu.

İlginç! Diyanet’i eleştirmek ne zamandan beri dinsizlik, imansızlık ve ahlaksızlık olarak kabul ediliyor?

* * *

Bence Diyanet İşleri Başkanlığı, sadece cami yapımı, din görevlilerinin ihtiyaçlarının temini ve Kur’an’ın çeşitli dillerde çevirisini yaptırmanın dışında, İslam’ın mesajını, özellikle sinemayı ve televizyonu kullanarak yeni nesillere iletmelidir. Bu yönde çabalar var tabii... Nasıl ki uluslararası çapta bir Atatürk filmi yaptırmak Genelkurmay Başkanlığı’na yakışırsa, Hz. Muhammed’in, dört halifenin, İmam-ı Azam Ebu Hanife’nin, İmam Maturidi’nin, Ahmet Yesevi’nin, Hacı Bektaş-ı Veli’nin, Hacı Bayram-ı Veli’nin hayatlarını anlatan yapımlar da Diyanet İşleri Başkanlığı’na yakışır.

Yoksa İmam Hanbel’in filmini Katar parasıyla çekerler, siz de seyredersiniz?

Türkiye’de sözde İslâmı savunan siyasilerin, katledilmesine destek verdiği Kaddafi, Çağrı filmini yaptırır, siz seyredersiniz?

* * *

Elbette sapık bir yorum, Diyanet İşleri Başkanı’na ve personeline mal edilemez ama kuruma ait bir yayın organında böyle vahim hatalar yapılabildiğine göre buna bir çözüm bulmak için hatanın nereden kaynaklandığını da bulmak gerek değil mi?

Arslan BULUT, 20 Ocak 2016
arslanbulut@yenicaggazetesi.com.tr
“Efendiler, aziz milletime şunu tavsiye ederim ki, bağrında yetiştirerek başının üstüne kadar çıkaracağı adamların kanındaki, vicdanındaki aslî cevheri çok iyi tahlil etmek dikkatinden bir an feragat etmesin”
Kullanıcı küçük betizi
Balasagun
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 3523
Kayıt: Cum Eki 17, 2008 13:18

Re: Hani biz itikatta Maturidi idik? / Arslan BULUT

İletigönderen Aytigin Ata » Sal Mar 15, 2016 6:47

°



Atatürk’ü etkileyen İmam Maturidi kimdir?


Eski diplomat ve Avrasya Stratejik Araştırmalar Merkezi’nin eski başkanı Gündüz Aktan’ın, “Atatürk’ün laikliği Hanefi ve Maturidi çizgidir” sözleri, kamuoyunda adeta bir İslam felsefesi tartışması başlattı. İmam Maturidi kimdi? Nasıl bir İslam anlayışı vardı?




Resim

Türkiye’de ulusalcılar ile milliyetçiler arasındaki görüş ayrımının giderek belirsizleştiği bir süreçte, MHP’nin çiçeği burnundaki milletvekili adayı, eski diplomat ve Avrasya Stratejik Araştırmalar Merkezi’nin (ASAM) eski başkanı Gündüz Aktan, çarpıcı bir iddiada bulundu. MHP’nin piyasa ekonomisi ve küreselleşmede ‘bir problem yaşamadığı’ CHP ile din konusunda farklılıkları vardı. Aktan, bu görşünü Radikal Gazetesi’nde Neşe Düzel ile yaptığı röportajda şöyle ifade ediyordu:

“CHP'nin laikliğinde derin bir içerik yok. CHP'nin laikliği din dışı bir laiklik gibi görünüyor. Oysa Atatürk'ün getirdiği ‘Cumhuriyet’ laikliğinin din içeriği vardı. Bakın... Diyanet işleri bakanlığı, Genelkurmay'la aynı zamanda kuruldu. Meclis'te tartışmaları yapılırken, Adalet Bakanı Seyit Bey çok önemli bir konuşma yaptı. ‘Biz amelde Hanefi, itikatta Maturidi'yiz’ dedi.

Bir din âlimi olan Seyit Bey'in okuduğu bu metni, baştan aşağı Atatürk yazdırdı. Atatürk'ün laikliğinin din içeriğini imam Maturidi oluşturdu; ama bu, sonradan unutuldu. Bunda CHP'nin payı da var. (Atatürk'ü öldüren-öldürten yahudi inönü Türk/Müslüman düşmanı oluşunu ölümünden sonra da torunları devam ettirmiştir, ettiriyorlarda.)”

İlginç ve entellektüel arka planı olan bir iddiaydı. CHP’nin ‘unutturduğu’ laiklik anlayışında, İmam Maturidi’nin payı vardı.
Aktan röportajda, imam Maturidi hakkında bilgi de veriyordu: “Bugün, 'Dindar insan laik olabilir mi' diye soruluyor. Evet, olabilir.
Bunun en iyi örneğini Maturidi verdi!

İmam Maturidi, 850-950 yılları arasında Semerkand’da yaşamış olağanüstü bir din adamıdır. Bir dehadır, Türk’tür!

O, diyanetle siyasetin ayrılmasını savunan ilk kişi oldu ve ‘Kuran'ı yaratan Allah'tır. Allah vahyi yarattı. Allah vahyi yarattı da aklı kim yarattı?’ diyerek aklı savundu. Onun teolojisinde, aklını kullanan ve aynı zamanda da inanan birey vardır. 'İyilik ve kötülük sizden gelir, kaderinizden gelmez' der. O, kadere inanmaz. Bu çok önemli.”

Gündüz Aktan’ın bu görüşlerinden sonra, kamuoyunda adeta bir İslam felsefesi tartışması süregeldi. İmam Maturidi kimdi? Türk İslam felsefesini nasıl etkilemiş;
Atatürk, yeni cumhuriyetin din anlayışının inşa edildiği süreçte neden İmam Maturidi’nin görüşlerini ön plana çıkarmıştı?
Nasıl bir İslami anlayışı vardı? Aklı öne çıkaran bu din âlimi nasıl bir hayat sürmüştü?

Özbekistan’ın Semerkand şehrinin bugün dış mahallelerini oluşturan bölgelere Maturidi adı veriliyor. Kentin kuzeybatısında da ''Maturidi'' adında bir köy var. İmam Maturidi’nin hayatı hakkında çok fazla kaynak bulunmuyor. Ancak Abbasilerin merkezi otoritelerinin zayıfladığı bir dönemde, siyaseten halifeye bağlı olan Samanoğulları’nın Maveraünnehir’e hâkim oldukları dönemde yaşadığı biliniyor.
İslam Ansiklopedisi’ne göre, doğum tarihi bilinmiyor. Yani Aktan’ın da bir tahminde bulunduğu görülüyor. Ancak kuvvetle 9’uncu yüzyılın ortalarında doğduğuna inanılıyor.

İmam Maturidi’nin kökeni

İmam Maturidi ile ilgili bir iddia, Ebu Eyüp el-Ensari soyundan geldiğine ilişkin. Ancak bu iddia doğrulanamıyor. Zira kız tarafından torunlarından birinin Ensari ailesinden biriyle evlenmiş olması dışında bir bağı bulunmuyor. Buna karşılık bir başka iddia ise İslam felsefesinin bu değerli âliminin Arap olduğu yönünde. Ancak Maturidi’nin yazılarındaki gramer, ağırlıklı olarak Türkçeye daha yakın görülüyor. Yazılarında Farsçaya ağırlık vermesiyse, o dönemde Türk nüfusun ağırlıklı olarak yaşadığı Semerkand’da Farsçanın bilim dili olmasından kaynaklanıyor.

Asıl adı Ebu Mansur Muhammed B. Mahmud el-Maturidi es-Semerkandi olan Maturidi, Hanefi mezhebinin üçüncü kuşak âlimlerinden sayılıyor. Aykırı kişiliği, öncelikle adalet duygusuyla ortaya çıkıyordu. Örneğin dönemin zalimliğiyle ünlü sultanını adil ilan eden diğer din âlimlerinin küfre girdiğini belirterek, dönemin yöneticileriyle arasına mesafe koymuştu.

Türk-İslam felsefesinin bu özgün düşünürü, biraz bu yanıyla, biraz da farklı nedenlerle İslam bibliyografyalarında çokça adı geçen bir âlim olarak anılmadı.
>> Tarihçiler, Maturidi’nin, Hilafet merkezi Bağdat’tan uzak yaşaması, Arap tarihçiler tarafından kasıtlı olarak ihmal edilmesi, siyasi iktidarla anlaşmazlığı olması nedeniyle, eserlerinin medreselerde okutulmaması, şafiiler ve Malikiler tarafından görüşlerinin benimsenmemesi, aklı öne çıkaran görüşlerinin tutucu tarihçiler tarafından tehlike olarak görülmesi, hatta Ebu Hanife’nin otoritesini gölgeleyebileceği endşesi, eserlerinin dil ve üslup açısından sorunlu oluşu gibi gerekçelerle göz ardı edildiğini belirtiyor.

Kimi kaynaklara göre İmam Maturidi’ye atfedilen menkıbe ve rüyalar vardı;
Semerkand’da Hızır ile görüştüğü ve onun duasını aldığı, kerametleri olduğu ve yaptığı duaların kabul olunduğu gibi...

Öğrencileri tarafından yaygınlaştırılan bu rivayetlere karşılık İmam Maturidi, dünya nimetlerinden istifade edilmesini yadırgayanlara, bunların insanların faydalanması için yaratıldığını söyleyerek karşı çıkardı.

İmam Maturidi’nin görüşleri

“İman etmek, mutlaka İbadet etmeyi gerektirmez”

—Maturidi, dinin gerekliliği konusunda iki kaynaktan yararlanmak gerektiğini düşünüyordu. Bunlardan biri akıl, diğeri ise nakil, yani toplumların kuşaktan kuşağa aktardığı bilgiydi.
Maturidi’ye göre bilginin üç kaynağı vardı. Bunlar insanın altı duyusu, haber ve nazardı. Maturidi’nin en belirgin özelliği aklı, duyu ve haber yoluyla elde edilen bilgilerin anlaşılması, yorumlanması, problemlerin çözülmesi ve değerlendirilmesi için vazgeçilmez bir araç kabul etmesiydi.

—Yavuz Sultan Selim, Mısır seferinden sonra halifelik makamı ile birlikte iki bin Arap din âlimini de İstanbul'a getirmişti. Bu âlimlerin etkisiyle gerek dilde, gerekse dinde ‘Arap’ ekolü hâkim oluyordu. Oysa Osmanlı’da bu gelişmeden önce Maturidi ekolü doğrultusunda bir eğitim ve bilim hayatı vardı.

—Maturidi’ye göre, maddi hayatın kendisi de Allah’ı anlatan ayetlerdi. Dolayısıyla aklı öne çıkaran bilimsel çalışmalar, Allah’a ulaşmanın bir yoluydu. Ancak İstanbul’a gelen Arap âlimler Eşari ekolündendi. Onlara göre ise, etrafımızı saran maddi âlem geçici ve değersiz bir gölge âlemiydi. Bu âleme ait varlıklarla ilgilenmek, onlar üzerinde düşünüp araştırmalar yapmak boş bir uğraştı. Onun yerine Ahiret âlemiyle uğraşılmalı ve oraya ait ilimler öğretilmeli idi. Bu anlayışın etkisiyle, medreselerdeki tabii bilimler dersleri kaldırıldı, rasathaneler yıktırıldı, bilimsel deney çalışmaları yasaklandı.

— Maturidi’ye göre adam öldürmek, zina etmek, içki içmek gibi büyük günahlar da mümini imandan çıkarmaz. Günahkâr olur. Günahkâr olan kimse tövbe ile kurtulabilir. Tanrı, Kuran-ı Kerim'inde, “Sizi yaratan O'dur, kiminiz inkârcı (kâfir), kiminiz mümindir. Ey inananlar! Mutluluğa ermeniz için hepiniz tövbe ederek Allah'ın hükmüne dönün” ayetleriyle müminlerin, işledikleri günahlardan tövbeyle affedileceklerini müjdeler.
Maturidi, amel ile imanı tutar ve amel ile imanın ayrı şeyler olduğunu savunur. Ona göre, iman etmek, mutlaka ibadet etmeyi gerektirmez.




Tempo / Rıdvan AKAR
'


'

Kullanıcı küçük betizi
Aytigin Ata
Üye
Üye
 
İletiler: 107
Kayıt: Pzt Oca 18, 2016 4:37
Konum: UK URUM KUN


Şu dizine dön: Arslan BULUT

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 0 konuk

cron

x