HASDAL MAHPUSU BAHRİYELİDEN MEKTUP VAR...

HASDAL MAHPUSU BAHRİYELİDEN MEKTUP VAR...

İletigönderen Noyan Umruk » Prş Mar 18, 2010 15:00

--------------------------------------------------------------------------------

:roll: HASDAL MAHPUSU BAHRİYELİDEN MEKTUP VAR...

--------------------------------------------------------------------------------

Tarih : 18.03.2010 14:10:00


--------------------------------------------------------------------------------

Kardak'a çıkıp şeref madalyası almış ve sonra teröristsin diye içeri atılan bir Hasdal mahpusu, hakkında müebbet istenen bir bahriyelinin tahliye (tutuksuz yargılanma) sonrasında, 18MART Ç.KALE DENİZ ZAFERİ-ŞEHİTLERİ ANMA GÜNÜNDE yazdığı mektup!

--------------------------------------------------------------------------------





Karakter boyutu :







Değerli Büyüklerim, Arkadaşlarım, Kardeşlerim, eş, dost, akrabam.



Hayatımda yaşadığım son ve en ilginç deneyim hakkında bir iki satır yazmak isterim. Bu tür internet maillerini çok uzun süredir bırakmış idim. Sebebi; internette dolaşan bu tür maillerin dahili ve harici bedhahlar sayesinde orasından burasından çekiştirilerek kullanılması olasılığıdır. Hatta bırakınız interneti, google’a “ali türkşen uzunada emir” yazın, bakın ne çıkacak. Dahili bedhahlar tarafından altı imzalı resmi yazıların bile internet ortamında kullanılması artık son derece doğal. Bu yazının da yine aynı şahıslar tarafından kullanılacağını tahmin ediyor, sudan korksak denizci olmazdık diyor ve yine de yazıyorum.

Şanlı Bahriyemiz çetin bir sınavdan daha alnının akı ile çıkacak, çıkıyor. Deniz Kuvvetleri karargahında tek bir koridorda aynı anda bulamayacağınız sayıda amiral, albay, yarbay, binbaşı ve teğmenlerle, Yavuz sınıfı fırkateynlerimizde mevcut helikopter pistinden bile ufak bir alanda volta atmaktan geliyorum. Tesbih sallama RPM’imi her ne kadar 16 günde fazla artıramasam da volta raconundan biraz haberdarım. Kıdemli mahpuslarımız, mahpusluğa adaptasyon kapsamında ikinci günümüzde “Bayrampaşa, Ben Fazla Kalmayacağım” filmini seyrettirdiler, biz de bu vesile ile biraz racon sahibi olduk. Deniz Okullarımız, gemilerimizdeki yaşam şartlarımız bize nasıl bir disiplin verdi ise, daracık bir alanda, günde iki saat (bazen üç saat) havalandırma ile, dışarıda bir güne sığdıramayacağımız çok şey yapılabiliyor, gayet de güzel yaşanabiliyor. Nete batarya, günlük faaliyetlerden (Bizim koğuşta teğmenden yarbaya tüm subaylar, tuvalet, bulaşık, ortak alan ve yatakhane kısımlarının temizliğini vardiyalı olarak paylaşmışlardı.) ve bu sayede bir mayın tarama/avcıbot yaşam alanı kadar bir yerde pırıl pırıl yaşamak mümkün olabiliyor. Bu arada; askeri hapishanede bir elimiz yağda bir elimiz balda yaşadığımız yalanını yayacak olanlara şimdiden duyurmak isterim; bizim yatakhanede Albay’lara saygıdan temizlik vardiyası yazılmazken, Amiral/General koğuşunun tüm temizliği Komutanlarımızı n kendilerindeydi. Yine de her havalandırma saatinde, tüm Komutanlarımızı n ama özellikle Cem GÜRDENİZ Komutanımın gülen yüzünü gördükçe şu soruyu sormadan edemedim; “Komutanım, siz kesinlikle bizim bilmediğimiz birşey biliyor olmalısınız, hapishanede hergün bu coşkuyu nereden buluyorsunuz?” dedikçe, “Ali’ciğim bu da bir görev, bizim görevimiz şu anda hapis yatmak, bundan utanç duyacak olan son kişiler bizler olmalıyız.” derdi. Hadi biz mahpusluğa başlayalı birkaç gün olmuştu. Yaklaşık bir yıldır hapiste olan başta SAT özel ihtisaslı arkadaşlarımıza ve ağzı süt kokan pırıl pırıl genç teğmenlerimize ne demeli. Her gün rutin yapılan toplu sporlara hemen hepsi coşkuyla iştirak ediyor ve ben de artık bir yıldır tüm amirlerime izah etmeğe çalıştığım “beni uğraşa uğraşa sonunda hapse attıracaklar” endişesinden sıyrıldığımdan, artık hapse düştüğümden, 15 günde, bir yılda yapamadığım sporu yaptım. Spor dediysem, iç havalandırma alanındaki toplam 60 metrelik taş zemin parkurda yapılan ve kısa sürede bel rahatsızlıkları na sebep olan koşu, bir barfiks çubuğundaki asılmalar, birbirimizin kafasına atmayalım diye parmaklıklara zincirlenmiş, üçünün de ağırlığı birbirinden farklı ve üçü de birbirinden onar metre aralı üç dumbel ve sevgili Eren GÜNAY’ın SAT egzersizleri. Bu arada emekli olduğunda bir fitness merkezinde çok rahat iş bulabilecek sevgili Eren GÜNAY’ın yaşama olan bağlılığı ve heyecanından sonra şuna karar verdim; “buradaki insanların bir kısmını değil hapishaneye kibrit kutusuna koysanız hayatlarını güle oynaya devam ettirirler.” Her birinin, şu halde bile birbirleriyle; “sana 36 yıl mı istiyorlar bende iki müebbet var oğlum” diye takılabildikleri bir ruh halinden ya kaçık oldukları ya da çok sağlam bir ruha sahip olduklarını çıkarabilirsiniz. Elbette bu, Türk askeri olmanın, Bahriyenin bizlere kazandırdığı eşsiz disiplinin bir eseri. Bu ruh haline sahip ve her biri iftiraya uğramış bu insanların, hapiste sevdiklerine hasret kalmalarına sebep olan hainler, bir ömür bu insanların ayaklarını yıkasalar günahlarının kefaretini ödeyemezler, ödeyemeyecekler.

Hapishaneye girmeden önce beni en çok pencerelerdeki parmaklıkların rahatsız edeceğini düşünmüştüm. Ancak 26 Şubat sabahı saat sabahın yedisinde işlemlerimiz bitip koğuşlarımıza gittiğimizde, ufacık bir odada 21-22 saat üzerinize bir demir kapı kapatılıyor olması daha ağırıma gitti. Allah’tan içeriden kapının ihtişamı ve ağırlığı o kadar hissedilmiyor. Bir de içeride yaşamı kolaylaştıran ve iftiraya uğramanın acısını hafifleten siz dışarıdaki sevenlerimiz, kısacık sürede neredeyse hergün ziyaretimize gelen sınıf arkadaşlarımız, emekli Komutanlarımız, 30 yıldır görmediğimiz ama kalbinden geçip ziyarete gelen, evini, gelirini, imkanını paylaşmayı teklif eden abilerimiz/bü yüklerimiz, ailelerimiz, hiçbir şey yapamasa bir mektup/kitapla gönül alan ülkemizin yüreği pırıl pırıl insanları. Bu vesileyle Hasdal Ceza ve Tutuk Evini akın akın ziyaretleriyle yaşanılır kılan, Türkiye’nin şu sıkıntılı ekonomik koşullarında imkanlarını paylaşmayı teklif eden/paylaşan tüm sevenlerimize şahsım ve tüm Bahriyeli Hasdal mahpusları adına teşekkürlerimizi ve şükranlarımızı sunuyorum. Ancak bu coşkunun bir yan etkisi de hapisteki tüm Kara ve Jandarma Subaylarının şaka yollu sordukları; “acaba bizi de bu saatten sonra Bahriyeli yaparlar mı?” sorusu oldu.

Biliyorum uzun elektronik postalar çok rağbet görmüyor/okunmuyor ve bu konular da belki size çok uzak. Ancak şunu unutmayın; bir yangın size ne kadar uzak görünürse görünsün hiçbir şey yapmadıkça gelip muhakkak sizi bulacaktır. Birşeyler yapmak niyetinde iseniz, az da tanısanız bir gününüzü ayırıp Hasdal’da birini ziyaret edin ya da ona mektup yazın. Hiç tanımadığınız birini ne kadar mutlu edeceğinizi ve ona dayanma azmi vereceğinizi tahmin edemezsiniz.

Tutuklandığımda çok üzülmedim; yaklaşık bir yıldır göremediğim SAT kardeşlerimi görecektim. Tahliye edildiğimde çok sevinmedim, içeride kardeşlerim, arkadaşlarım, Komutanlarım kaldı. Bir gün üzerimizdeki tüm bu uğursuzluk kalktığında, bize bu oyunları oynayanlar bulunduğunda, bu oyunlara bilerek ve isteyerek alet olanlar adaletle yargılandığında, tüm sevenlerimizle dışarıda buluştuğumuzda, sevincimiz tam olacak. Günlük koşuşturma içinde bazen çok bunalırsanız, çok zor şartlar altında, iftiraya uğramış bir grup denizcinin, disiplinlerinden hiç taviz vermeden yaşamaya çalıştıklarını, her yemeğin sonunda “Allah devletimize milletimize zeval vermesin, hiç bir faydamız olmadığı halde bugün de karnımız doyurdu.” diye dua ederek sofradan kalktıklarını unutmayın. Ve unutmayın; zenginlik, bindiğiniz arabanın markası, oturduğunuz evin semti, metrekaresi, aldığınız maaştaki sıfır sayısı, ünvanınızdaki kalabalık değil; çocuğunuz uyurken odasına gidip üstünü örtebilmek, eşinizle karşılıklı kahve içip sohbet edebilmek, ince belli cam bardakta çay içebilmek, plastik değil metal çatal bıçakla yemek yiyebilmek, havuç rendeleyebilmek, tuvalette gazete okuyarak ve istediğiniz kadar ses çıkararak ihtiyacınızı giderebilmek, uzağa bakabilmek, çıplak ayak yağmurda toprağa basabilmek ve istediğinizde yalnız kalabilmektir. Hayatın kıymetini özgürken bilin, hapiste olmak dünyadan habersiz şarkı söyleyen kuşların sesini duymanıza engel değildir, her duyduğunuza inanmayın, gerçekleri ortaya çıkana kadar araştırın, şikayet etmeyin, sevdikleriniz yanınızdayken onlara zaman ayırın, asla ümidinizi kaybetmeyin, en zor şartlarda bile peşinizi bırakmayacak, sizden ümidini kesmeyecek, savaşçı ve sizi gerçekten seven bir eş (sağol sevgili karım) ve iyi bir avukat bulun, son olarak da imkanınız varsa Bahriyeye katılın. Hayatınızda yaşayamayacağınız her türlü duyguyu size yaşatacağını garanti ediyorum; gurur, aidiyet, vazgeçmeme, dayanıklılık, sevgi, saygı, ihanet, sırtından bıçaklama, komplo, iftira, ama yine sonunda sevgi, sevgi, sonsuz bir vatan, millet, deniz aşkı.

Allah zalimleri sevmez. İftira atan, komplo kuran, yalan söyleyen, ne bu dünyada ne ahirette hayretmez. Bir gün tüm gerçekler ortaya çıktığında kazanan yine Türkiye, ülkemiz, insanımız, Bahriyemiz olacak. O güne kadar inanmaktan ve bu inancı yaymaktan vazgeçmeyin.

Hepinize en derin sevgi ve saygılarımı sunarken, kısa süren ve umarım tekrarlanmayacak mahpusluğum sırasında ailemi sesiyle dahi olsa yalnız bırakmayan, beni oralarda unutmayan, iki gündür telefonlarımızı susturmayan, tüm sınıf arkadaşlarıma, silah arkadaşlarıma, sevenlerime, teşekkür ediyor, halen hapiste olan büyüklerimizden ve kardeşlerimizden ilginizi eksiltmeyin diyorum. Yokluğum sırasında ailesinde kayıpları olan tüm arkadaşlarıma da baş sağlığı diliyorum.

Ali TÜRKŞEN, Dz.Kur.Kd.Alb. , Kısa bir süre HASDAL Ceza ve Tutukevi B-2 koğuşu mahpuslarından



HAPİSTEN İNCİLER

* (Dış havalandırma sırasında uzaktaki ağaç dallarına uzun uzun bakarken) “Eren nereye bakıyorsun öyle hayır olsun?” “Uzağa bakıyorum efendim, uzun süre yakına bakmak gözde hasara sebep oluyor, olabildiğince gözüme antrenman yaptırmaya çalışıyorum”.

* (Sürekli yatan Halil ÖZSARAÇ’a tarafımdan sorulmuştur.) “Halil sürekli yatıyorsun sen yahu” El-cevap “Efenim, hapis yatılır, oturulmaz, siz de yatın bol bol.”

* (Kantinden çikolata yerine gofret gelince benim tarafımdan söylenmiştir.) “Ya Beyler ben çikolata ısmarladım, gofret gelmiş.” El-cevap “Efenim burada marka belitmezseniz ne geleceğini asla bilemezsiniz, çikolata istiyorsanız askere, kare şeklinde, beyaz, üzerinde fıstık resimleri olan, DAMAK çikolata istiyorum demeniz lazım, yoksa bir hafta beklersiniz.”

* “Beyler karnım kazındı. Havuç dilimlerine bir baş soğan doğrayıp, limon, nar ekşisi, zeytinyağı karıştıracağım, isteyen var mı?”

* “Ercan KİREÇTEPE’nin yine 10.000 metre günü galiba, kaçıncı turda şu anda?” “Sonuna geldi sanırım, 170. tur” (60 metre X 170 = yaklaşık 10.000 metre)

* “Beyler sayım düzeni herkes salonda toplansın” “Beni saymayın ben yakında çıkacağım zaten” (Bayrampaşa, Ben fazla kalmayacağım filminden)

* Karacı bir büyüğümüz; “Yahu ben bu savcılara anlatamadım derdimi, nehir geçiş düzeni ile darbenin ne alakası var?” Beşinci günün sonunda hala nehir geçiş düzenini anlatamamaktan şikayet eden büyüğümüze dayanamayıp verilen cevap; “Efenim geçin artık şu nehri, hapse gireli neredeyse 1 hafta oluyor.”

* 11 aydır tutuklu olan Ercan KİREÇTEPE’den son dakika bombası; “Efenim siz şimdi Allah bilir dışarıdaki insanlara “hapis yattım” dersiniz.”



SEVGİ VE SAYGILARIMLA. ...ALLAH HİÇBİRİMİZE BİR DAHA BÖYLE BİR TECRÜBE YAŞATMASIN. (Bu arada tutuksuz yagılanmak, bize isnat edilen suçtan dolayı müebbet hapisle yargılanacağımız gerçeğini değiştirmiyor. Acı ama gerçek.)
Kullanıcı küçük betizi
Noyan Umruk
GM Yazarları
GM Yazarları
 
İletiler: 1061
Kayıt: Pzr Mar 08, 2009 13:39

Şu dizine dön: Dr. Noyan UMRUK

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 0 konuk

x