STAD tribünlerinin ünlü sözüdür: Haticeye değil, neticeye bak derler.Dünyanın en güzel oyununu da oynamış olsanız, bir son dakika golüyle yenilmişseniz, iyi oynadınız diye puan vermezler takıma.
Almanya maçının ardından ulusal takıma ve teknik yöneticisine düzülen övgülerin sonu gelmiyor.
Avunma mı? Beklenmedik bir başarının, yarıfinale kadar sürmüş de olsa, övünme tadını uzatabildikçe uzatma dileği mi? Yoksa, son günlerin moda deyişiyle anlatmak gerekirse, bir travmayı örtme çabası mı?
İkinci maçtan başlayarak, çalışmaya ve özgüvene değil de mucizeye, duaya ve ilahi inayete inanmış olmanın, birdenbire, birkaç saniyelik gevşeme yüzünden çöküvermiş olması zihinlerde onulmaz bir yara açmış olamaz mı?
Travma her zaman bir yara gibi acı vermez, yerleşik ruhsal dengeleri bozar, pek akılcı olmayan değişik düşüncelere, yanlış değerlendirmelere ve güncel sorunlara olmayacak çözümler aramaya iter insanı.
Yarıfinalde yenilmenin toplumsal psikolojide gerçekten bir travma yaratıp yaratmadığını zamanla göreceğiz herhalde.
Sayın D. M. M. Fıratın sözünü ettiği travma niçin bu denli tepki yarattı, anlamak kolay değil. Normal sayılmaz mı, onun yakın çevresinin Kemalist devrimler dolayısıyla travma geçirmesi? Düşünün ki, ancak küçük bir kesim kullanabildiği halde yüzyıllardır kullanıldığına inanılan yazı değişmekte, aile hukuku yepyeni temellere oturtulmakta, kadın-erkek ilişkileri, giyim kuşam köklü değişiklikler geçirmektedir. Elbet, en azından yarım yüzyıldır bu gibi değişmelerin özlemini çeken küçük bir çevre memnun olacak, ama yüzyıllardır başka türlü bir yaşam tarzına alışmış olan büyük kitleler de travma geçirecektir.
Sayın Fırat bu gerçekçi saptamada dursa ve bir yabancıyla konuşurken başka şeyler ima etmeseydi, herhalde sözlerinde eleştirilecek çok şey kalmazdı.
Çünkü devrim budur; böyle tanımlanır ve böyle bilinir.
Hele Fransız Devriminin etkisiyle yetişmiş bağımsızlıkçı genç Osmanlı paşası ve ona inanan, istilaya ve teslime karşı onunla birlikte vuruşanlar için. Sayın Fıratın eleştirilecek yönü, travmanın sürüp gitmekte olduğunu ima etmesi, o zamandan beri toplumda ne kadar çok insanın değişmiş olduğunu bilmezden gelmesi ve daha da kötüsü, Cumhuriyeti geriye doğru çekme çabalarının, bir travmayı iyileştirme çabalarından daha çok, düpedüz bir karşıdevrim niteliği taşıdığını kabul etmekten kaçınmış olmasıdır.
Cumhuriyet, herhalde büyük özverilerle varılan bu devrimci neticeye sırt çevirip sözde mağdur ve mazlum Haticeler kılığına bürünmüş karşıdevrim militanlarının gösterdiği yöne mi bakmalıydı?
KAYNAK: http://www.ilk-kursun.com/2008/06/27/pr ... ve-netice/