"Hayır" çıkmazsa ne olur?
Türkiye AKP eliyle "olmak veya olmamak" noktasına getirilmiştir. 12 Eylül referandumu hangisine karar vereceğimizi ortaya koyacak. Oylanan şey birkaç maddelik bir Anayasa değişikliği değil, Türkiye'nin bundan sonra ne olacağıdır. Sandıktan "hayır" dışında bir sonucun çıkması, zaten ayrıştırılan, zaten altyapısı hazırlanan bu ülkenin bir iç kargaşayla bölünme noktasına sürüklenmesi demektir.
Tek yumurta ikizlerinin durumu
Anayasa değişikliğine kimlerin kabul oyu vereceği zaten niyeti de, sonucu da gösteriyor. AKP güruhu için bir şey söylemeye gerek yok. Varlık sebeplerinin gereğini yapıyorlar. Bu parti zaten bunun için kurduruldu, bunun için zemin hazırlanarak iktidara taşındı ve bu sebeple tarihin gördüğü en başarısız hükümet olmasına rağmen ayakta tutuluyor. Birde AKP'nin varlığını fırsat bilen ve bu ülkeye kavgalı, bu milletle sorunlu kanı bozuklar var.
Bunların kimler olduğunu daha önce birkaç defa dile getirmiştim. Bölücü ve hainler başı çekiyor. İktidarla tam bir işbirliği içindeler. Hayal edemeyecekleri imkanlar buldular. Şimdi de referandumda kabul çıkması için uğraşıyorlar. Siyasi kurumları olan BDP'nin bir taraftan boykot çağrısı yaparken, diğer taraftan kişisel tercih olarak olumlu görüş bildirmeleri ve yandaşlarını "evet" için kanalize etmeleri nasıl bir oyun tezgahlandığını da gösteriyor. Tek yumurta ikizi olduklarını milletten gizlemek için arkadan dolanıyorlar.
Yıkmak için işbirliği yaptılar
Dünyada nesilleri tükense de bizde hala ayakta kalan örümcek kafalı Marksistler, liberal kimlikli Yahudi dönmeleri ve çağdışı kalmış yobazlar AKP'nin diğer şakşakçıları olarak sahnedeki yerlerini alıyorlar. Bunların hiç birinin bir diğeri ile ortak noktası yoktur.
Ancak yıkmakta, parçalamakta ve yok etmekte buluşmuşlardır. Onun içindir ki televizyon ekranlarında karşılıklı oturur birbirlerine pas atar ve AKP'ye övgü dizerler. Anayasa değişikliğinin mutlaka kabul edilmesini isterler. Bu değişikliklerin gerçekleşmesi durumunda hain emellerine biraz daha yaklaşacaklarını, bu milletle hesaplaşmalarını biraz daha ileri götürebileceklerini çok iyi bilirler.
Bunlara bir de ikbal arayışındaki zavallıları eklemek gerekiyor. Kimleri kastettiğim bellidir. Son zamanlarda sayıları artan ve eski kimlikleri ile AKP değirmenine su taşımaya uğraşan yanaşmaları anlatmaya çalışıyorum.
Tam tersi doğru olandır
Böyle bir tablodan, böyle bir niyetten faydalı bir sonuç çıkması mümkün müdür? Ülkesini milletini seven, bu topraklarda yaşamaktan, bu vatanın evladı olmaktan onur duyan insanların bu güruhla ne ilgisi olabilir? Detayları bilmesek, hiç bir şeyden anlamasak bile, bunlar ne istiyorsa, bunlar ne söylüyorsa tam tersini yapmak, doğruyu bulmak için yeterli olacaktır. Bunlar bu anayasa değişikliğinin kabulü için seferber olduklarına göre, yapılması gereken şey "hayır" demektir.
Benim mahkemem
Çok şükür okuduğumuzu anlayacak, söyleneni kavrayacak kadar aklımız ve bilgimiz var. Bu anayasa değişikliğinin altında zerre kadar iyi niyet yoktur. Hedeflendiği gayet açıktır. Anayasa Mahkemesinin yapısı değiştiriliyor. Yeni duruma göre 17 üyeli bir yapı oluşturuluyor. Bu üyelerin 10 tanesi doğrudan Cumhurbaşkanı tarafından atanacak.
Yani Anayasa Mahkemesi, tıpkı RTÜK gibi, tıpkı YÖK gibi AKP'nin arka bahçesine dönüşecek. Doğrudan doğruya Recep Tayyip Erdoğan'a bağlı, onun işaretiyle hareket eden, onun menfaatlerine göre karar veren bir düzen kurulacak. Yeni üyeler genç yaştaki insanlardan seçilecektir.
Daha önce örneklerini gördüğümüz gibi yaş haddinden dolayı çok uzun süre onları değiştirmeye kimsenin gücü yetmeyecektir. Sonra bu mahkemeden bağımsız ve tarafsız olmasını bekleyeceğiz. TRT, RTÜK, YÖK, TİB ne kadar tarafsız olabiliyorsa Anayasa Mahkemesi de o kadar tarafsız olacaktır. Sayın başbakan bütün bürokratlardan, hatta bakanlardan bahsederken "benim bakanım, benim genel müdürüm, benim müsteşarım" demiyor mu? Söyledikleri dışına çıkanlar için "tutar kulağından atarım" tehditleri savurmuyor mu? Bu defa da "benim mahkemem" olacaktır.
Kararlar şimdiden belli
Önümüzdeki yıl bu zamanlar bir genel seçim var. AKP'nin bu seçimlerde ağır bir tokat yiyeceği bugünden bellidir. Kim iktidar olursa olsun bugünkü hükümetin başbakanı ve birçok bakanı mutlaka Yüce Divan'a gidecektir. Bu bir tahmin değildir. AKP sonrasında bu divanın kurulması iki kere ikinin dört ettiği kadar kesindir. Düşünebiliyor musunuz, Recep Tayyip Erdoğan'ın seçtikleri kendisini yargılayacak. Biz bu yargılamadan tarafsız ve adaletli bir sonuç çıkmasını bekleyeceğiz. Bu kadarla kalsa şükredeceğiz. Çok daha tehlikeli olan durum şudur:
AKP iktidar çoğunluğuna dayalı olarak istediği kanunu getirip meclisten rahatlıkla geçiriyor. Tahkim yasası, yabancıya toprak satışı, Türklüğe hakaretin serbest bırakılması, mayınlı arazilerin Yahudilere peşkeş çekilmesi, devlet malının özelleştirme adı altında eşe dosta hediye edilmesi bir çırpıda aklıma gelenler. Bu durumda yapılacak olan şey Anayasa Mahkemesine gitmek ve iptal davası açmak. Nitekim, ihanet sonuçları doğuracak bir çok kanun bu yolla iptal ettirilmiştir.
Anayasa Mahkemesi'nin yapısının değiştirilmesinden sonra AKP'nin yine parmak çoğunluğuna dayanarak İmralı canisine af getirmek dahil, bu ülkeyi parçalayacak yeni düzenlemeler yapmayacağının garantisi var mı? Kimse bir garanti veremeyeceği gibi, yıkım projesi çerçevesinde bu tür kanunların meclise getirilme ihtimali oldukça fazladır. Bu durumda yapılması gereken tek şey yine Anayasa Mahkemesi kanalını işletmek olacaktır. Recep Tayyip Erdoğan'ın atadığı üyelerin böyle bir durumda ne karar verecekleri şimdiden belli değil midir?
Bu yolun sonu uçurum
Hadi birisi çıksın mertçe bunların böyle olmayacağını söylesin. Bunun neresinde 12 Eylül 1980'le hesaplaşmak, bunun neresinde iyi niyet, bunun neresinde ülke ve millet menfaati var? Bu yolun sonu uçurumdur. Böyle bir duruma izin verenler, onaylayanlar her iki cihanda da vebal altındadır. Bir değil, bin defa düşünmek ve bu felaket yolunu millet kararı ile mutlaka kesmek zorundayız.
Orhan KARATAŞ
Ortadoğu Gzt.
...