HAYVANLAR SÖYLESE...
Eski çağlarda kralları kim yerecek,
Kim ölümü göze alıp onları eleştirecek?
Yokmuş şimdiki özgürlükler o zaman, demokrasi nerede?
Hani neredeymiş bağımsız yargı, halkın egemenliği, eşitlik, devletin koruyucu şemsiyesi?
İşte bu yüzden bilgeler, işi masallara vurmuşlar,
Hayvanlardan örneklerle, onları insana benzetip, dert yanmışlar.
İnsanın yerini hayvan almış, kralın, yönetenin yerini de hayvanlar kralı aslan!
İşte bu öykülerden birkaçı, insanın içini cız ettirecek,
Duyana hayvan kadar olamamışız dedirtecek...
“Aç ayı oynamaz”
Çaylakla bülbül tartışmışlar bir gün. Hırsızlar kralı çaylak, yakaladığı bülbülü yiyecek.
Bülbül; “Benim türkümü önce bir dinlesene, neler neler bilirim eğlendirici,
Bir dinle, ne güzellikler veririm evrene, baharı getiririm isteyene...”
Diyerek kendini salmasını, yememesini önermiş.
Çaylak gülmüş:
“A canım, senin derdini kralımız dinlesin.
Karnım açken ne edeyim türküyü, masalı,
Sen bunu benim külahıma anlat, ben de enayiye benzer hal var mı?
Çaylak bile önce iyi yaşam koşulları ister, açken eğlenmeyi istemezken,
Biz bir oldu bitttiye getiriliyoruz, İstanbul kanalı tuzağında debeleniyoruz.
Düşmanın yüzyıllık özlemi; masal cadısının içi zehirli elma şekeri gibi,
Kanıp yememiz için elimize veriliyor.
Trakya bölgemiz tehlikeye girecek, doğanın dengesi bozulacak,
Su kaynaklarımız yitirilecek açıkça belli, bu masal şekerine kanılmamalı.
Bu kadar açıkken durum; yayılmacı planı bize dayatılıyor:
“İstanbul’a bu kanal mutlaka yapılacak!”, deniyor, akıl dışı durum, şöyle tanıtılıyor:
“Olmayan deniz kazaları önlenecek, süksemiz dünyayı tutacak!”
Ölüyü güldürecek bu sözlere kimisi inanıyor, seviniyor, şaka değil.
Gerçekten bu şaka (!), akıllıyım denenlerce bile alkışlanıyor...
Ortalıkta, çakallarla bülbüller, eşkiya ile eğlendiriciler...
Nerede doğru yolu gösterecek bilge kişiler?
*
Gelin bir öyküye daha geçelim, bir saray öyküsü, kralın saraydaki şöleni:
“Suyun ağlamazı, insanın söylemezi” sevilir, derler.
Bilmem ki doğru mu derler?
“Ne akar ne kokar”
Aslan sarayına çağırmış herkesi. Kırk gün kırk gece sürecek eğlenceye;
“Yiyin için, buyurun gelin!” demiş.
Gelenleri iç kapıda beklermiş.
Önce ayı çalmış kapıyı, içeri girmesiyle öğürmesi bir olmuş.
Saray kesimhaneden betermiş, her yanı kirli, köşe bucak irinli,
Bir koku, dostlar başına, dayan dayanabilirsen...
Bunu görür de durur mu “ Aslan Kral”, yollar ayıyı hemen bir pençede hayvan cennetine.
Dönüp sorar, arkasından içeri giren maymuna, burnunu tutan şaşkına:
“Ne o rahatsız mı oldun, kötü bir koku mu duydun?”
Maymun, ayının başına geleni görür, görmezden gelir, bilir, bilmezden.
Bu yüzden övgünün ayarını kaçırır, bir, kırk takla atmadığı kalır:
“Aman ne güzel kokuyor sarayınız, bu ne güzel kokudur”, der.
Usta hırsız, ev sahibini bastırdım sanır, oysa kendi ipini kendi çeker.
Aslan dalkavukluğun bu kadarına kızar.
Öteki pençesiyle de maymunu ölüme gönderir, dönüp içeri giren tilkiye bakar.
Tilki bu, kaçın kurası, “Uslu uslu otur!” der içinden kendine, ” Mezarını kazma!”
“Doğrudan gitme, eğri de gitme, ne de, ne deme!”
“Yan yattı çamura battı, nezleydim, koku duymadım, gözlerim perdeli ey devletli...”
Aslana fırsat vermez, lafı döndürür, dolaştırır, durumunu kurtarır.
İnsan ne bulursa dilinden bulur, bunu herkes bilmeli.
“Maymunun gözü açıldı, olayın etrafından dolandı.”
Canını kurtardı tilki, işe ne karıştı, ne girişti, işin içinden böylece sıyrıldı...
Kaytarmak da birinciydi, “Arife bir işaret yeter!” demezler mi?
Girmedi konuya, işin içinde iş olduğunu bildi, bir daha da böyle davetlere gitmedi...
Akdeniz’i, yabancı devlet adamlarıyla toplantılarında, İngilizceye, "White Sea" diye çeviren iktidarın başına,
Çıksın da biri, bu yanlış, doğrusu; “Mediterrannean Sea” desin, düzeltsin...
Bu olabilir mi bizde?
Küçücük bir örnek, bu düzeltme, yoksa; “Ergenekon” dediler,
Aydını, askeri- sivili yıllarca hapislerde çürüttüler.
Fethullah’ın darbesi dediler, bir tek, askeri okul öğrencilerine, askere ceza kestiler,
Hem de öyle böyle değil; ömür boyu hapis, müebbet!
*
Bir öykü de, politik olsun:
“Beyden yardım isteyen köylü"
Bir çiftçinin tarlasına - bostanına bir tavşan dadanır.
Çiftçi ne yapsa tutamaz, kapan kurar, yine yakalayamaz.
Tavşan, ürünlerine ortaktır, haftada üç beş kök sebzeyi indirir mideye,
Kolay mı göz önünde bu talan,
“Sürüp gidemiyorsan, gör de geç.”demeyi yakıştırır mı kendine insan?
Bir gün dayanamamış çiftçi, oranın beyinden yardım istemiş,
“Gelin, uşaklarınızla, bu, “Arsız hırsızı yakalayın!” demiş.
Bey, atları, arabaları, eşi dostu marabalarıyla bir akşam sökün etmiş çiftliğe.
Yiyip içmişler, evde, kilerde ne var ne yok bitirmişler.
Ortalık savaş alanına dönmüş, evin altı üstüne gelmiş, yağmadan göz gözü görmezmiş...
Bahçeye dalmış sonra beyin adamları, güzelim sebze bahçesi talan edilmiş, taş üstünde taş kalmamış...
Binlerce tavşan girseymiş bahçeye, böyle zarar veremezmiş.
Ne toprak kalmış, ne ürün; ne ev, ne değirmen, ne çift ne çubuk!
Aklı başına gelmiş köylünün, iş işten geçince;
Bir sorunu mu var artık kendi çözecek, işin içine beyi, padişahı sokmayacakmış...
“Deli, akşamdan sonra azar”mış. Aklı olan, deliden iki kulaç uzaklaşmalıymış...
Çareyi bulmuş ama geç kalmış köylü, atalar sözünü kalbine yazmış:
“Araba yolundan çıkmamalı, işleri, arap saçına çevirmeden zamanında çözmeli.”
Sözü de, yüze göze bulaştırmadan, bir yakarışla, ortak akılla bitirmeli;
“Hain hainin yardımcısıdır. Doğru, doğruya yardım etsin!”
Geçmişten ders çıkarsak, atalar sözünü tutsak, başımıza hiç gelir miydi bunlar?
“Suçu başkasında değil, önce kendinde ara!..” doğru değil mi ama...
*
Sözü burada keselim, son bir anlatıyla; can kurban, bunları anlayana:
"Gözünü aç!"
Kaplan, memleketin birinde kralmış.
Bir aslan doğmuş komşuda. Kaplan, aslan yeğenimdir dermiş, ona armağanlar göndermiş.
Tilki uyarmış,” O şimdi yavru, yarın büyüyecek, bizim sürüleri yiyecek.
Onu büyütmeyin, yavruyken işini bitirin!”
Kim dinler tilkiyi, geleceği göreni. Tınmamış o memlekette kimse bu uyarıyı.
Vur patlasın çal oynasın geçirmişler yılları...
Sonunda tilkinin dediği başa gelmiş;
Aslan büyümüş, her gün onlardan bir koyun, keçi, olmadı koca bir öküz istermiş.
Sonunda kaplanı devirmişler, yeğen aslan geçmiş en başa;
Dediği dedik, çaldığı düdükmüş...
Bilgeler der ki burada, “Son pişmanlık fayda etmez!
Ağlama sızlamanın yararı yok, geçti zaman;
“Bozan olmadıkça düzen olmaz.”Bakın, “Ne idik, ne olduk!”
Sorunları büyütmeden, sorunun hakkından geleceksin!
Memleketi namerde teslim etmeyeceksin! Unutma:
“Dağ başında kış gelir, insanın başına iş gelir!” Bu yüzden:
“Çok görüp, çok dinleyip, az söylemek gerek!”
Feza Tiryaki, 6 Ocak 2020