Neye mahkumuz diyeceksiniz.
Bu coğrafyaya, bu sefil yaşamlara, bu açgözlü hükümetlere, bu cahil halklara, hak etmediğimiz yaşam formlarına.
Bunlara mahkumuz. Bu hapishaneden de kolay kolay çıkma gibi bir şansımız yok.
Dünyanın her tarafında parası olmayanlar, genel adı ile fakirler hiçbir şansa sahip olmayan büyük çoğunluklardır. Fakirlik babadan oğula geçen bir illettir. Fakir olan baba çocuğuna iyi bir eğitim, iyi bir beslenme, iyi bir barınma daha iyi yaşam koşulları sağlayamaz. Kıt kanaat yaşar, sadece karınlarını doyururlar. Bu çemberi kırmak için ya dolandırıcılık, ya hırsızlık, ya kendini satma veya diğer yasa dışı yollara başvurmak zorundadırlar. Bu ise yoğrulduğunuz maya ile ilişkilidir. Mayanızda yoksa olmaz.
Hepimiz farklı coğrafyalarda yaşıyoruz. Kimimiz mutlu, huzurlu coğrafyalarda kimimiz kaynayan kazan coğrafyalarında. Bir düşünün ne kadar özgürsünüz!
Her istediğinizi yapabiliyor musunuz.
Her istediğiniz yere gidebiliyor musunuz.
Her istediğiniz şeyi yiyebiliyor musunuz.
Her istediğiniz kültür faaliyetine katılabiliyor musunuz.
Her istediğiniz gibi alenen fikirlerinizi söyleyip, yazabiliyor musunuz.
Bu her istediğiniz lafını istediğiniz kadar üretebilirsiniz.
Sorduğum soruya geri dönelim.
Ne kadar özgürsünüz?
Bu kavram yaşadığınız yere, yaşam koşullarınıza, maddi olanaklarınıza, en önemlisi sizin bakış açınıza göre değişkenlik gösterir.
İşin özü kendinizle ne kadar barışık, ne kadar dingin ve huzurlu olduğunuz belirleyici etmendir.
Neden Asya, Afrika coğrafyaları huzursuz, Avrupa coğrafyaları daha dingin toplumlara sahiptir.
Çünkü dünyadaki her tür değerli gördüğünüz şey bu gelişmiş coğrafyalarda daha adil Asya’da ise daha kötü (adaletsiz) paylaşılır. Bu işin aslı paylaşımdır. Hepsini kendinize alıp kırıntıları sadaka gibi atarsanız haliyle huzursuzluk çıkar. Paylaşım savaşları başlar. Bunda yaşadığınız coğrafya ve sizin kültürel yapınız da belirteçtir. Unutmadan sahip olduğunuz kanaatkârlık veya aç gözlülük de en önemli kıstaslardan biridir.
Bir ülke düşünün tüm zenginlikler, fırsatlar, olanaklar ülkede yerleşik %5’lik bir azınlığın elinde olsun.
Kalan büyük çoğunluğun %60 adına asgari ücret denilen gerçekten yaşamanıza yetmeyen asgari bir parayla yaşamlarını sürdürmeye çalışsınlar. Kalan %20, o %5’lik azınlığın işbirlikçileri olsun.
Geri kalan %15 ise bana dokunmayan yılan bin yaşasın mantığı ile etliye sütlüye karışmayıp boş gözlerle olan biteni seyretsin.
Sonuç ne olur?
Tahmin edeceğiniz gibi huzursuzluk, gürültü patırtı daha çok yoksulluk ve her konuda kaos olur.
Mutsuz ve huzursuz bir topluma sahip olursunuz.
Bu toplumu yönetebilmek adına da devamlı baskıcı tedbirler, yeni yaptırımlar uygulamaya geçirirsiniz.
Bu yaptıklarınız ise düdüklü tenceredeki basıncın artması gibi toplumun üzerindeki basıncı arttırır ve sonuçta bir yerden patlama gerçekleşir.
Bunu idrak etmek okul bitirmek ile olmaz sadece doğru gözlem ve analiz ile mümkündür.
Ancak siz sahte bir cennette yaşıyor, size bağlı havariler size hep duymak istediklerinizi söyleyip farklı şeyler gösteriyorlarsa doğal olarak dünyadan kopuk bir şekilde mutlu mesut yaşarsınız.
Temel olarak mutlu, huzurlu coğrafyaların neden böyle olduğu onların bilgi, görgü,kazanç ve kültürel yapıları ile doğru orantılıdır. İşin temelinde insan ve insana saygı, insana değer verme gelir.
Bunun arkasından kurallar bütünü; ahlâki yapı, eğitim öğretim, adalet mekanizması ve yazılı olmayan toplum kuralları gelir.
Aslında çok zor olamayan yapılması olanaksız şeylerden bahsetmiyoruz.
Her şey beyinde başlar ve beyinde biter. İlk adım bakış açınızı genişletmek ile başlar.
Temel soru şu; Ne kadar mutlu ve huzurlu olmak istiyorsunuz?
Vereceğiniz yanıt sizin, içinde yaşadığınız toplumun, ülkenizin bolluk, refah ve huzuru ile doğru orantılı olacaktır.
Son söz; Kendinizi ne kadar özgür ve mutlu hissediyorsunuz?
Zafer ATUN
19 Eylül 2022
zaferatun.wordpress.com