HEPİNİZ ÖSOCUSUNUZ
Ee vallahi de billahi de bunların hepsi ÖSOcu.
Ben bunların ‘IŞİDci’ olduğunu yazdığım zaman, Mustafa Kemal’in ‘sözde’ askerleri, sözde Atatürkçü’ler, demokratlar, sosyal demokratlar, liberaller, tarafsızlar, yansızlar, çapsızlar, mütedeinler, müteahhitler ve münafıklar, ‘dudak büktüler’.
Tabii aydın-maydın ve Aydın Doğanlar dahil.
‘Meclis Başkanı’ diye ortalıkta dolanan İsmail’in, sözde halife Bağdadî’den hangi konuda nasıl ayrıldığını bilen varsa beri gelsin.
O 339 mu ne idi, ‘Başkanlık Sistemi’ önergesini hazırlayanlar şöyle dursun, okumadan imzalayanlar, onaylayanlar, karşı çıkanları tartaklayanların ‘insan’ olduklarını söyleyebilir misiniz ?
Ben söyleyemem ve iki cihanda da söylemeyeceğim.
Bunların ‘savaş çıkarabileceklerini’ ise on yıldır söylüyordum.
On yıldır niye çıkmadı diyorsanız, işte çıkmasına az kaldı diyeyim o zaman.
Lozan-mozan tartışmaları zaman zaman ateşleniyor ya, sonra sönüp gitti sanıyorsunuz.
Oysa, bunların ‘bilinçaltında’ o var : Saltanat ve Hilafet.
Lozan’ı yok saymak.
Bunun adı ‘Türkiye Cumhuriyeti’ni yıkmak değildir demek için, ya çıldırmış ya da gerçekten ‘sefil’ olmak gerekir.
Bunlar, 1924’ten buyana öyle yetiştirildiler ; dedeleri babaları falan, tarla duvarlarına sakladılar Saidi Nursî’nin risalelerini.
Örneğin şimdilerde CHP’nin el altından destek verdiği Abdullah Gül Norşinci değil midir ?
Bülent Arınç mı temizdir, yoksa El Beşir Atalay mı ?
Abdulkadir Aksu mu temizdir yoksa Sezen Aksu mu ?
İbrahim Tatlıses mi temizdir yoksa Rıdvan Sesigüzel mi ?
Aptal ve aymazlar ise, ‘efendim düşünce özgürlüğü’ demekteler.
Herkes benim gibi ‘düşünmek zorunda’ değilmiş.
Benim gibi düşünmesini bekleyen yok zaten, ama düşünmesini ‘bilmek’ gerekiyor.
İleri sürdüğü ‘önerme’nin, hiç değilse ‘mantık kuralları’na uygun olması gerekiyor.
Mantıkta ‘saçma’ diye birşey var mı yok mu ?
Dahası, bunlar göz göre göre yaptılar herşeyi.
Çıplak gözle bile görülebilirdi atılan tüm adımlar.
ÖSO’yu güya Davudunoğlu getirmişmiş de, bunlar kullanmak zorunda kalmışlarmış.
Senin o dönemdeki Candarma Genelkomutanın getirdi onları, MİT’teki başçavuşun, Birleşmiş Milletlerdeki daimî Büyükelçin getirdi.
Şimdiki Kara Kuvvetleri Komutanın.
Ve ‘Jandarma’yı sattı, Soysuz Süleyman’a bağışladı aslında.
Rusya’daki askerî uzmanlar da, ‘Afrin Harekâtı’ kadar askerlik mesleğinden uzak bir ‘harekât’ düzenlenemez demişler.
Türkiye’de ‘asker’ kaldığını sanıyor olmalılar.
Ee taze bitti diyelim, kalmadı.
Onun için, bütün televizyonlar ve yorumcuları olağanüstü bir çaba harcıyorlar parlatmak için.
Oysa, gerçek askerler olsa, sessiz sedasız gidip üç-beş tetöristi haklayıp gelebililerdi.
İsterse üçyüz-beşyüzbin olsunlardı, yine haklarından gelinirdi.
Yeter ki, bir ‘ulusal bilinç’ olsundu ve bir de gerçekten Mustafa Kermal’in askerleri, gerçek Türk subayları yani..
Ama hayır, illa sınırda semaver kurup a skerimizle birlikte nargile çekecekler.
Harekât merkezinde de ‘Bilaloğlan’..
Sonra topluca camiye.. ki Allahı da aldatalar orada..
Bölükbaşı mı, taburbaşı mı ne, o baş da, ‘bu gece şu tepe’yi alacaklar diye nara atıyor.
Sanki orası Zafertepe, kendisi de o..
Kenan Evren geldi aklıma, ‘bir baş ol da ne başı olursa olsun’ demişti, korunda tik oturasıca..
Sizinki de ‘herşeyin başı’ oldu sonunda.
Tüm kötülüklerin, gaflet, delalet ve hıyanetin başı.
Çetenin, çıbanın, belânın başı.
Yalanın dolanın ahlaksızlığın başı.
Ve o başında olduğu sürece, Türkiye’nin başının selamate ereceğini bekleyenlerın de başları sağolsun diyelim.
‘Basireti tutulmak’ diye buna denir işte.
Toplum olarak Millet olarak basireti tutulmuş Türkiye’nin.
Türkiye bunları başından atmadığı sürece, başı selamete ermez oysa.
Ve Türkiye’yi hep birlikte batıracaksız, bu gidişle, hep birlikte.
Haydi olabileceğiniz kadar birlik ve beraberlik içinde olun o zaman.
Suya sabuna dokunmayan ‘pis’ler.
Bir Öztürk Yılmaz kadar olamayanlar diyelim.
Sizi gidi sefiller sizi..
Habip Hamza Erdem