HER ȘEYİN BAȘI
‘Her șeyin bașı para’ denilir değil mi?
Çünkü ‘el kiri-mel kiri’dir ama ‘ekonomik gerçekliği’ örten bir ‘örtü’dür para.
Ancak bu ‘örtü’ kaldırıldiğıda, her șeyin bașının gelip ‘ekonomi’ye dayandığı kolaylıkla görülebilir.
Pekiyi dünya genelinde ‘ekonomik gerçeklikler’e bakıldığında neler görünmektedir?
Çin’in 2001 yılında Dünya Ticaret Örgütü’ne katılmasıyla birlikte, dıșsatım ürünleri üzerindeki gümrük vergilerinden muaf tutulması sa yesinde, dünyanın geri kalan ülkeleri aleyhine olağanüstü bir rekabet gücü kazanmıș olduğu görünmektedir.
Çünkü ucuz emekle ürettiği ürünleri düșük kurla satarak, son on yılda bașta ABD olmak üzere Afrika’dan Güney Amerika’daki ülkelere değin ticaret yaptığı bütün ülkelere karșı ‘ticaret fazlası’ vermeye bașlamıștır.
Çin’in bu bașarısına, uluslarüstü sermayenin doğrudan yatırımları da eklendığinde, Çin ekonomisi dünya ölçeğinde ‘bașa oynamaya’ bașlayan ‘ekonomik güç’ olmuștur.
Böylece ‘bașat ekonomi’ konumuna yükselmiștir denilebilir.
Çin ekonomisinin ‘bașat ekonomi’ olması, dünyanın geri kalan ülkeleri için hem bir durgunluğa ve hem de sürekli bir tecimsel dengesizliğe yol açtı.
Dünyanın geri kalanı ve özellikle ABD, 2001-2007 arasında giderek artan açıklar vermeye bașladılar.
Bașka etkenlerin yanısıra, ‘Çin etkisi’ ABD ve Batı’da ‘parasal bunalımlar’ı tetikledi.
Görünürde ABD’deki ‘subprimes’ bunalımları, Lehman Brothers’ların batmasının temelinde Çin ekonomisinin dünya genelinde ‘bașat ekonomi’ olması yatmaktadır.
Ancak ‘her șeyin bașı’ olabilmesi, yani ‘dünya liderliği’ne oynayabilmesi için ‘baskın ekonomi’ olması da gerekmektedir.
2008 bunalımından çıkmak için Federal Rezerv, Avrupa’da Avrupa Merkez Bankası orta dönemde enflasyon riskini göze alarak, kısa dönem için piyasaya para sürmekten çekinmediler.
IMF ve onun aklı bașında bașkanı Dominique Strauss-Khan bu tehlikeye dikkat çekmediler değil.
Dominique Strauss-Khan’nın bașına gelenler bundan mıdır bilinmez.
Ancak Çin, bir yandan Brüt Ulusal Üretim (Gayrisafi Yurtiçi Hasıla) içindeki ücret oranını düșürürken öte yandan dargelirlilerin vergi yükünü azaltan bir ‘denge politikası’ sürdürüp rekabet gücünü korumayı ve bașta ABD olmak üzere tüm gelișmiș ülke ekonomilerini dipten sallamayı sürdürmektedir.
Böylece Çin ekonomisinin ‘baskın ekonomi’ olma yolunda da emin adımlarla yürümekte olduğu gözlemlenmektedir.
Baskın ekonomi olması, kendi parasının da ‘dünya parası’ olması demektir.
Bunun için ekonomik gücünü, askeri ve diplomatik gücüyle desteklemesi gerekmektedir.
Kapitalizmin ‘tecimsel’ așamasında Hollanda, ‘sanayi’ așamasında İngiltere, ‘emperyalist’ așamasında ise ABD’nin dünya genelinde ‘bașat ve baskın’ güç oldukları bilinmektedir.
Ne var ki, tarihsel olarak bakıldığında, dünya genelinde ‘bașat ve baskın’ olmanın ‘barıșçıl’ yollardan değil, büyük alt-üst olușlarla gerçekleștiği görülmektedir.
Bugün Çi’in bu ‘barıșçıl’ yolu denediği söylenebilir.
Ancak ‘savașçıl yol’dan çekinmediği ve bunun için hazırlıklı olduğu da gözlenmektedir.
Kaldı ki ABD’nin dünya liderliğini barıșçıl yoldan bırakması demek, savașmadan yenilgiyi kabullenmesi demek olacaktır.
‘Savaș’tan bașka bir seçenek bulunabilir mi bulunamaz mı bilinmez ama, ABD’nin ‘bașat ve baskın’ olduğu günlerin sonunun geldiği bilinmektedir.
Demek ki, resmin büyüğüne bakılırsa eğer, dünya genelinde büyük bir çekișmenin yașandığı söylenebilir.
Bölgemizdeki olaylar da, bu ‘çekișme’nin bölgesel ‘yansıma’ları olarak değerlendirilebilirler.
Biribirlerini besleyen ve yerine göre tetikleyen çatıșmalardır bunlar.
Bir gecede Beșar El Asad’a neden ‘düșman’ olduğumuz anlamamıza yardımcı olabilecekleri gibi, yarın neden ‘İran’a saldırmak zorunda kalacağımızı da açıklayabilirler.
Habip Hamza Erdem