HER SAVAŞ AYNI ZAMANDA BİR İÇ SAVAŞTIR

HER SAVAŞ AYNI ZAMANDA BİR İÇ SAVAŞTIR

İletigönderen Habip Hamza Erdem » Sal Ara 29, 2015 14:02

HER SAVAŞ AYNI ZAMANDA BİR İÇ SAVAŞTIR
Kimi görüşlerine katılmasam da, ünlü edebiyat eleştirmeni Henri Guillemine (1903-1992)’nin “Ne zaman yeni bir şey öğrensem, paylaşmadan edemem” sözüne katılmamak olası mıdır?
‘Edebiyat’tan anladığımdan değil, ama o da ‘tarih’ alanındaki ‘kimi bilinmeyen gerçeklikler’den sözediyor da ondan.
Sözgelimi “Her savaş aynı zamanda bir iç savaştır” sözünü kanıtlamaya çalışırken, ileri sürdüğü kimi savlar da benim için ‘yeni’.
O halde paylaşmasam olmaz.
Guillemine diyor ki, “Büyük Devrim’den buyana Fransız Burjuvazisi, her zaman ‘iç sorun’larını çözmeyi ‘dış sorun’lar yaratmakta görmüştür”.
Bunun neresi ‘yeni’, zaten hep öyle olmuştur diyenlere katılmak zor.
İngiltere’de öyle mi? Almanya’da, İtalya’da, İspanya’da öyle midir?
Rusya’da öyle mi?
Birinci Dünya Savaşı’na gelindiği dönemde Rusya en ‘görkemli’ günlerini yaşıyordu.
Çarlık Rusya’sındaki gelişmeler
1902’de Rusya imparatorluğunun nüfusu 139 320 000, 1908’de 155 433 000 ve 1913’te 171 060 000 idi. Son on yılda, demek ki nüfus olarak % 22,7 artmış oluyordu. Bu da, yüzyılın başında Rusya’nın, her yıl, bir Bulgaristan ve her on yılda bir, Fransa kadar nüfusu olarak büyümesi demekti.
Yine aynı dönemde askerlik çağına gelen genç sayısı 1 200 000 olup, onların içinden ancak 455 000’i askere alınabiliyordu. Yani 5 asker adayından 2’si askere alınıyor ve 3’ü evlerinde kalabiliyorlardı. Dolayısıyla, asker adayları arasından bilgi ve becerileri yüksek olanlarının seçilme olanağı da vardı.
1913 yılı başında, muvazzaf asker sayısı 1 385 000 olup, dünyanın en kalabalık ordusu idi: 1 180 000 düzenli ordu, bir tür özerk jandarma birliği olarak 60 000 Kazak, 47 000 denizci, 60 000 sınır savunma birliği ve 38 000 jandarma. Üstelik, iyi eğitim görmüş ve gereğince donatılmış bir ordu.
Ancak bir seferberlik durumunda ilk ağızda 5 000 000’dan fazla hazır kıta çıkarma olanağı da vardı Rusya’nın.
İstikrarsa istikrar
1905-14 arasında Fransa’nın Petersburg’da 5 Büyükelçisi (Bompard, Amiral Touchard, MM Louis, Délcassé, ve yeni atanacak olan) varken, Rusya’nın Paris’te biri görevde iken ölen olmak üzere 2 Büyükelçsisi olur (Görevde iken ölen Nelidov ve Isvolsky).
Aynı dönemde Fransa’da 10 Dışişleri Bakanı (Délcassé, Rouvier, Bourgeois, Pichon, Cruppi, De Selves, Pioncarré, Jonnart, Pichon, Doumergue) değişirken, Rusya’da 3 Dışişleri bakanı (I Amsdorff, Isvolsky, Sazonow) değişir.
Devletse Devlet
Burada, Stpéphane Lauzanne’ın Moskova-Petersburg gözlemelerine başvurulabilir.
Yazar, büyük olasılıkla, Rusya’nın Paris Bütüyelçisi Isvolsky’nin düzenlediğı on günlük Rusya gezisini, yönetmeni olduğu Le Matin gezetesinde dizi olarak yayımlıyor (1).
Rusya’da, Maliye Bakanı Davidof’un kişiliğinde bir ‘başka’ Devlet gördüğünü söylüyor Lauzanne. “Saray sütunları üzerinde poz veren bir heykel gibi duran değil ama çıkar çatışmalarında yer almak üzere sahaya inen bir Devlet.” Ve bu izlenimini Davidof’a söylediğinde, Bakan’ın da kendisini onaylamakla kalmadığı, bunun bir hak, bir ödev ve giderek bir onur olduğunu ekliyor.
- “Çevrenize bakın, diyor Davidof, en küçüğünden büyüğüne, üreticiler, işçiler, finansçılar, tüccarlar hep birer çıkar grubu (sendika) olarak çalışmıyorlar mı ? Hepsinin amacı, para kazanmak değil mi ? Devlet, belki de en büyüğü olarak bir ‘sendika’ gibi çalışmak zorunda ; öyle ki, en ağır ve en kutsal çıkarların temsilcisi olarak, ulus’un çıkarlarını kollamak durumunda, daha geniş ama en küçük, en zayıf, en dışlanmış yurttaşlarının çıkarlarını gözetmek zorunda.”
Dolayısıyla verdiği kredileri batırmak isteyenlerin boğazını da sıkmalıdır. Nitekim, bulanık suda avlanmak isteyen bir kaçının boğazının sıkılması yönergesi de verdim diyor Davidof.
Daha tehlikeli olmalarına fırsat vermeden Devlet olarak müdahale etmek gerekmez miydi ? Kaldı ki, onların kullandıkları silahların aynısıyla vurdum diye ekliyor.
Böylece, aldığı krediyi ‘koşulları’na göre ödemeyen işadamı ya da batan bir bankanın ‘kurtarılması’nın, Davidof için sözkonusu edilmediğini tahmin etmek zor olmuyor. Kuşkusuz onlar arasında ‘köpekbalığı’ gibi fırsatçılar en öncelikli cezalandırılacaklar arasında görülüyor.
“Devlet, diyor Davidof, kendi otoritesini kullanmakla kendisine düşen görevin yarısını yapmış olur, öbür yarısı kamusal servetin (öncelikle altın) kullandırılmasıdır”.
“Şu finansal savaşa bakınız, kim alıyor ve kim satıyor ? Satanlar, birkaç finansçı, birkaç spekülatör ve birkaç borsacı. Alanlar ise, küçük tasarrufçu, çalışanlar ve küçük mülk sahipleri. Bana gelince, benim alıcılar yanında yeralmak ve büyüklerin küçükleri yutmalarını sezdiğim anda onların boğazını sıkmaktır görevim.”
Kapitalizmse kapitalizm
Rusya, öteden beri, en dar ve en mutlak anlamda, kollektivist bir toprak rejimi sürdürmekteydi. Küçük mülkiyet azdı ve yürürlukteki mir rejimi, bir tür komün idi. Komün çok büyük toprakların sahibiydi; bu topraklar aile reisleri tarafından, nicelik ve nitelik olarak bölüşülüyordu ve her 12 yılda bir ‘yeniden-bölüşülüyordu’.
Stolipin, 1905 Devrimi’nde, köylülere ‘özel mülkiyet’ özgürlüğü getirmişti. Mir topraklarının bölünmeme ilkesi kaldırılıyor ve toprakların alınıp satılabileceği kararlaştırılıyordu.
Anımsatılmalıdır ki, 1905’te Rusya finansal bunalımın eşiğindeydi ve bütçe açığı 1 milyar Ruble (2,5 Milyar Frank) idi.
Ancak, her geçen yıl açık biraz daha azaldı ve 1910’dan itibaren fazla vermeye başladı; 1911’de 672 milyon Frank, 1912 de 1 Milyar Frank fazla oldu.
Aynı dönemde, 555 milyon franklık kamu borcu ödendiği gibi, 1 790 milyon Frank tutarında demiryolu yatırımları da yapıldı.
Rusya 1893’te 30 000 km demiryoluna sahipken, 1914’te bu 69 400 km oldu.
“Hasatı bilmeyen insanlara asla tohum ekmeyi öğretemezsiniz”
Mir sistemi, Marx’tan Lenin ve Roza Luxembourg’a değin, büyük kuramcıların dikkatini çekmiştir.
Ancak, ünlü sözle dile getirildiği üzere, hasatı bilmeyen insanlara tohum ekmeyi öğretemenin hiçbir yararı olmazdı.
Rusya da, 1914 yılında, yeni vergiler koymadan, bütçeden 975 milyon Ruble (2,5 milyar Frank), askerî harcamalarına ayırmak durumuna gelmişti.
Böylece Devlet de, en büyük işveren, en büyük toprak sahibi, en büyük tüketici, Rusya’nın en büyük sanayicisi konumuna gelmişti.
Ve dünyanın en büyük bankeri.
1908’de borç arayan Rusya, 1914 yılında, 3 Milyar 678 milyon Ruble değerinde iç, ve 1 Milyar 500 milyon Ruble değerinde dış piyasalarda altın rezervine sahip olmuştu.
Savaşın Sorumluları
Demekki, Rusya Avrupa ve Asya’nın gerçek bir ‘dev’i komuna gelmişti.
Ve Büyük Savaş’ın sorumluları arasında yeralmaktaydı.
Doğrudur; eğer 18.nci yüzyılın sonlarına doğru başlatılan ‘nüfuz alanları savaşı’nda Rusya da vardı deniyorsa, eklenecek çok şey yok.
Ancak Rusya’yı ‘savaşa sürükleyenlerin başında’ Fransa geliyordu.
Ve hem de, yazının başlığında belirtildiği üzere, ‘iç sorunlarını dış sorunlarla aşamak’ isteyen bir yaklaşıma uygun olarak.
Fransa’da ilk kez çalışanların sayısı işsizlerin sayısını geçiyordu (1913) ve CGT’nin üye sayısı da 600 000’e yaklaşıyordu.
Tüm anketlerde ‘sosyalist’ler önde olup, 1906’da 50 milletvekilleri varken, 1910’da 63’e 1914’te ise 100’e ulaşacaklardı.
Mart 1912’de Meclis kürsüsünden Jean Jaurès, pek yapmadığı biçimde elindeki notlara bakarak, şunları söyleyecekti:
Paris’in 20 mahallesinden, o günlerin zengin mahallesi olan 8nci Paris’te çocuk ölüm oranı 100 000 kişide 33, burjuva-proleter karşımı olan 4ncü Paris’te 100 000 kişide 154 ve proleterlerin yoğunlukta olduğu 20nci Paris’te 156 000 kişide 544’dür.
Sanki, konuşan büyük hatip Jean Jaurès değil de, ‘Aççık ve net’ olarak rakamlar idi.
İç sorunlar, Fransız burjuvazisini bir dış savaşa zorluyordu.
1792’de Jironden’lerin Belçikaya, 1848’de Polonyay’ya, 1870’te Prusya’ya savaş açmaları gibi..
Kaldı ki, 18 Ocak 1914’te Belçika’nın Paris Büyükelçisi, Baron Guillome, kendi hükumetine şöyle yazacaktı: “Fransa’da Delcasse ve Pioncare dünya için tehlike oluşturmakta”
Evet Büyük Savaş’ta Almanya Belçika’ya saldırmıştı ama savaşı, sözcük bulmakta zorlanıyorum, fiştekleyen diyelim, Fransız burjuvaları olmuştu.
Jean Jaurès’in liderliğindeki sosyalistler ise barıştan yanaydılar.
François Hollande ya da Laurent Fabius mu diyeceksiniz?
Onlar, Jaurès’in sakalından düşen bir ‘kıl’ bile olamazlar.
Habip Hamza Erdem
(1) Stpéhane Lauzanne, “La plus Grande Russie”, Le Matin, 2-10 Ocak 1914
Ve bir not: Bugün Türkiye o denli sıkıntılar içinde iken, bu Rus ya da Fransız öyküsü niye diye sorulabilir. Bir bakıma haklıdır da. Ancak, Selo, Figo, Sürro tipi ‘politikacıları’ adam yerine koymak istemem. Onlara ‘vekil’lik sunup, televizyonlara çıkaranları da ‘fiştekçi’leri olarak görürüm. ‘Duygu bağı’nın patent sahibi olduğunu söyleyip, partisi adına konuşan Allahverdi’yi ise Tanrı Karabulut’una bağışlasın derken, PKK’ya karşı verilen savaşın aynı zamanda başta ABD olmak üzere, tüm Avrupa burjuvazisine karşı veriliyor oluğundan kuşku duyan, önce kendi aklından kuşku duysun derim.
Kullanıcı küçük betizi
Habip Hamza Erdem
GM Yazarları
GM Yazarları
 
İletiler: 1664
Kayıt: Cum Haz 26, 2009 20:01

Şu dizine dön: Habip Hamza ERDEM

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 0 konuk

x