Enflasyon paranın değer kaybetmesidir.
Hiperenflasyon ise, paranın değerini çok hızlı yitirdiği en şiddetli enflasyon biçimidir.
Enflasyonun yıllık yüzde 200 bandını geçmesi Hiperenflasyon olarak adlandırılır.
Ekonomide buna dört nala enflasyon da denir (galloping inflation);
Birinci dünya savaşından hemen sonra, Almanya’da ve diğer Avrupa ülkelerindekilere benzer paranın değer yitimi, çok hızlı oluşan hiperenflasyon durumlarına en iyi örnektir.
Örneğin 1923’te Almanya’da aylık enflasyon oranı %2500 olmuştu. Fiyatlardaki bu ölçüsüz artışlar, halkın paraya olan güveninin tamamen kaybolmasına ve takas yoluyla alışveriş yoluna başvurmasına neden olmuştu. İkinci dünya savaşında sonra, benzer enflasyonlar özellikle Latin Amerika ülkelerinde ve Dünya Petrol Buhranı sırasında hemen hemen bütün ülkelerde görülmüştür.
Buhrandan sonra ülkeler fiyat artışlarını normal düzeylere indirmeyi başarmışlar, ancak Türkiye’de petrol buhranı sonrası yüksek enflasyon adeta kronikleşmiştir.
Neticede enflasyon gelir dağılımındaki dengesizlikleri arttıran bir olgudur.
En büyük kesimlerden biri olan sabit gelirliler (yani maaş ile geçinenler) ve emekliler, maaşlarında her zaman bir ayarlama yapılma olanağı olmayanlar, enflasyondan dolayı büyük gelir kaybına uğrarlar.
Hükümet uzunca bir süreden beri emisyon (para basılması) hacmini arttırarak bütçedeki açıkları finanse etmeye çalışıyor.
Bu yapılana bir nevi Enflasyon Vergisi diyebiliriz.
Emisyonu arttırmanız enflasyona yol açar, bu da halkın vadesiz hesaplarda tuttuğu paranın reel değerini ya da satın alma gücünü azaltarak bir tür vergi gibi etkide bulunur.
Gelelim bizim durumumuza benzer ülkelere,
mesela Venezuela takas ekonomisini hiperenflasyon yaşadığından mecburen kullanıyor.
Yani ülke parası, değeri olmayan bir kağıt parçası haline geldi.
İnsanlar ellerindekini takas ederek ihtiyaçlarını gidermeye, yaşamaya çalışıyorlar.
Yani paranın icadından önceki duruma geri döndüler.
Kısaca geri kalmış, yönetilemeyen veya çok kötü yönetilen ülkeler batma aşamasına gelip, sürekli gerileyecek ve parçalanma aşamasına geçecekler yani yok olacaklar.
Dünya tarihi boyunca bilinen en kötü hiper enflasyonları; Venezuela, Almanya ve Zimbabve yaşamıştır.
Fakat Yugoslavya, Macaristan ve Yunanistan’da benzer krizler yaşamıştır.
Örneğin Çin’de Mao döneminde uygulanan yanlış politikalar sonucunda,
Çin’de kıtlık oluşmuş ve binlerce insan açlıktan ölmüşlerdir.
Günümüzde ise Kuzey Kore’de kıtlık tehlikesi baş göstermiştir.
Kim Jong basına verdiği demeçte halkından az yemelerini istemiştir.
Sizlere tanıdık geliyor değil mi.
Halktan özveri isteyen otokrat liderler veya o ülkelerin diktatörleri acaba kendileri az yiyorlar mı.
Çevreleri, yönetim kademesinde olanlar az yiyorlar mı?
Özveri isteyenler kendileri ne kadar özveride bulunuyorlar.
Dünya bir kıtlık tehlikesi ile karşı karşıya, bu yüzden öngörüsü olan ülkeler tohum bankaları kuruyor.
Su kaynaklarını koruma altına alıyor.
Vergi sistemlerinde yoksulların payının azaltılmasına ve yoksulların refah seviyelerinin arttırılmasına yönelik değişiklikler yapıyorlar.
Varsılların vergi dilimindeki paylarını arttırıyorlar.
Kıtlık açlığı doğurur, açlık ise kaosu tetikler.
Bunu görmemek, anlamamak sadece aptallık olarak adlandırılabilir.
Bu çıkmaz yolun ilk taşı, enflasyon ardından kontrol edilemeyen hiper enflasyondur.
Yalancılık kurumu yıllık enflasyonu gene iyileştirerek %36,08 olarak açıklamış.
Bağımsız denetim kuruluşları enflasyonu %82,81 ölçüyor (ENAgrup).
Yurtdışı verilerdeki ölçümler de ENA grup verilerine benzemektedir.
Çalışanların aldıkları maaş zamları, daha ellerine geçmeden buharlaştırıldı.
İnsanlar muhtelif yalanlar ile, algı operasyonları ile oyalanmaya devam ediyorlar.
Nereye kadar?
Örneğin tanesi 0,18 kuruş olan yumurta bugün 1.33 kuruş yumurtanın kolisi 40 Lira,
5 kat yumurta fiyatları artmış.
Bebek mamasında da durum aynı, 52,32 Lira olan mama süreç içerisinde 155,23 Liraya çıkmış.
Son olarak 1,80 kuruş olan makarnanın paketi bugün 6,5 Lira. Yani 3,5 kat fiyatı artmış.
Dikkat edin yüzde şu kadar artmış demiyorum. Kimi 7,5 kat kimi 3,5 kat artmış.
Görünen o ki, ileride bir gıda karaborsası oluşacak,
bugün nasıl Azerbaycan’dan, Bulgaristan’dan, Romanya’dan insanlar gelip, değerli paraları ile Türkiye’den alışveriş yapıp ihtiyaçlarını gideriyorlar sonrasında ülkelerine dönüyorlar ise,
yarın da Türkiye’den civar ülkelere karaborsacılar gidip oralardan gıda maddeleri alıp ülkemizde karaborsadan yüksek fiyatlara satacaklar.
Parası olanın gene derdi olmayacak.
Görünen maalesef bu.
Ve halen büyük bir aymazlıkla Ağustos böceği misali günümüzü gün ediyoruz.
Siyasilerimize bakacak olursak, etkisiz bir meclis çatısı altında asgari ücretin 3,5 katı ve çoğunu bilmediğimiz sosyal olanaklar alarak kayıkçı kavgası yapar görünmeye devam ediyorlar.
Akşener; esnafla ve toplumun diğer kesimleri ile günler yapıyor (kadınların günleri gibi).
Kılıçdaroğlu; kendisine kapanmış zincirli kapıların önünde basına demeçler veriyor.
Bahçeli; bizi ülkeye saldıran dış güçler ile mücadeleye çağırıyor.
Erdoğan ise; gelen zamlar karşısında, kim yapıyor bu zamları diye sorarak insanların aklıyla hepsi dalga geçiyorlar.
Vatandaş ise mahsun, melûl olan biteni seyredip bir anlam vermeye anlamaya çalışıyor.
Faz 4 bir kanser hastasının, kemoterapi ile iyileşip dışarda top oynamasını bekleyen bir topluma sahibiz.
Faz 4 aşamasında olan bir hasta, iyileşmez ölür.
Bunu söylediğiniz zaman da siz çok kötümser oluyorsunuz.
Onlar çok iyimser, hayalperest olmuyor.
Üstüne basa basa bir daha söyleyelim çok ağır bir stagflasyon (durgunluk) ve hiper-enflasyonun kapısı açıldı.
Yapabileceğiniz ise Neden sorusunu sormak,
Ve aklınıza yatan bir parti veya örgütte (STÖ) ülkede yaşadığınız olumsuzluklara karşın çalışabilir, duruma müdahil olabilirsiniz.
Son Söz; İnsanlar hak ettikleri şekilde yaşar ve yönetilirler.
Bizler bugünkü durumu/yaşamı/yönetimi hak ediyor muyuz?
Zafer ATUN
04 Ocak 2022
zaferatun.wordpress.com