Hıyanet-i Vatan
“Laik Cumhuriyet elden gidiyor.” ”İrtica kapıya dayandı.” “…….Belediyesi içki yasağı koydu.” “Emine Hanım’ın türbanı…” “Şeriat tehlikesi kapıya dayandı. Mollalar İran’a”
Onlar böyle dedikçe biz “Aman değerli dostlar, dikkatli olun, Gerçek tehlike irtica veya şeriat değildir. İrtica emperyalizmin körüklediği ve şimdilik ortalarda dolaşmasına, boy göstermesine izin verdiği çakma bir sorundur. Gerçek tehlike bölünmedir, parçalanmadır. Hedef ulus devletin yıkılmasıdır. Ulus devlet yıkıldığı zaman onun yerine bir başka devlet kurulmaz, bir şeriat devletinin kurulmasına emperyalizm izin vermez. Yeni özerk bölgeler, bölünmüşlük, şehir devletleri, eyalet sistemi çıkar ortaya…
Tehlikenin en büyüğü kapımızda, BÖLÜNMÜŞLÜK… Bir olalım, diri olalım.” dedik ama kimseyi inandıramadık, dinletemedik…”
Seneler önce yazdığım bir yazı ve Mart 2014’de yayımlanan “Büyük Abi Emretti!” adlı kitabım yukarıdaki satırlarla başlamaktadır.
Yazı yayımlandığı zaman bazı dostlar yazdıkları yorumlarla benim “haksız” olduğumu belirtmişler ve gerçek tehlikenin “laikliğin yok edilmesi” olduğunu savunmuşlardır.
Keşke onlar haklı, ben haksız olsaydım.
CIA istasyon şefi Paul Henze açıkça söylemiştir.
“…. temel bir düzenlemenin (federasyonlaştırmanın) yapılabilmesi için 20. yüzyılın sonunda Türkiye’nin içine sürüklendiği bunalımın daha (da) kötüleşmesi gerekecektir."
Çünkü pompalanarak iktidar koltuğuna oturtulan Made-in USA olan parti; milli(ulus) devlet karşıtıdır ve bu modelin büyümek için engel olduğunu (!) düşünmektedir.
Büyümek! Büyümek için ulus devlet eyaletlere bölünmelidir.
“Partimiz merkeziyetçi idareden uzaklaşmayı öngörmektedir.” Ak Kitap (AKP’nin Tüzüğü) 8. sayfada yazılı olan bu cümlenin anlamı son derece açıktır. Başkent Ankara’dan yönetilen, tek merkezli, başkentli ulus (MİLLİ DEVLET) şehir devletçiklerine bölünecektir.
“PKK ile görüşenler şerefsizdir” diyerek, İmralı canisinin önünde diz çökmelerinin önünde federasyon planı yatmaktadır.
Üllimünati’nin tepesindeki tek gözlü iblis Türkiye’nin ancak Türk gibi görünen bir siyasetçiye verilen emirler doğrultusunda Türk’ün son yurdunun bölünmesinin daha akla yatkın olduğunun bilincindedir. “Çözüm Süreci”nin yazılımı İP adresi ABD’de olan bilgisayarda yapılmış ve Sn. BOP Eşbaşkanı’nın eline tutuşturulmuştur.
8 Ocak 2013 tarihli “İmralı Mutabakatı”… Kiminle yapılmıştır? Soyu, sopu belirsiz, Kürt olduğunu iddia eden İmralı’daki cani Öcalan’ın iktidar eliyle yapılan görüşmelerde verdiği emirlere aynen sadık kalınmıştır. MİT Müsteşarı Hakan Fidan ve hatta “Ben devletim” diye çığırtkanlık yapan iktidar dahi “Büyük İsrail Devleti”nin birer hizmetkarıdır. BOP; bütün hızıyla devam etmektedir.
Çatışmasızlık İlânı: Örgüt terör eylemlerini durduracak, meşru devlet kuvvetleri ise örgütün yasa dışı durumuna karşı operasyon yapmayacaktır.
Terör örgütü gücünü tazelemek için bu çağrıya görünürde uymuş; örgütün yasa dışı durumuna “operasyon yapılamadığı” içindir ki, dağdan şehirlere inerek, adeta “yasa yapıcı” durumuna gelmiştir.
Kurdukları polis güçleri(!) ile yollar kesmekte ve kimlik kontrolü yapmaktadırlar. Öcalan’ın emriyle kurulan beş bin kişilik asker-polis gücü Güneydoğu’da kurmak istedikleri piyon devletin açıkça ilanıdır.
“Kalekol isyanları” “yol kesmeler” “askere ateş” “adam kaçırma” ve kimin dölü olduğu belirsiz “Sırrı Sakık’ın Kars’taki yaygarası”; Bunların tümü ve benzerleri kanla ve canla çizilmiş “Misak-ı Milli” sınırlarının, bölücülerin insafına terk edildiğinin iktidar eliyle çekilmiş birer fotoğrafıdır.
Hazırlık, iktidarın da desteğiyle tam gaz gitmektedir. Elbette mütarekeci yazılı ve görsel basın, siyaseten devşirilmiş geçici güçlerin yanındadır. Ellerindeki silahla Türk milletinin kalbini hedef almışlar, tetiği çekmek için uygun zaman ve zemini beklemektedirler.
Serhildanlar görev başındadır.
“Licê Serhildanı Sürüyor…
Licê katliamını protesto eylemleri Kürdistan ve Türkiye’de yükselerek sürerken, Farqîn’de, Pasûr-Hezro üçgeninde bulunan Hindês köyü yolu üzerinde, karakol, kalekol ve baraj inşaatlarına karşı başlatılan çadır eylemi üçüngü gününe girdi.” PKK’nın yayın organı Özgür Gündem
Yukarıda sizinle paylaştığım gazete haberi; devlete isyan eden iki kişinin ölümünü “katliam” olarak nitelendirmektedir. Elbette biz kandan nemalanan, ölümleri fırsat bilen bir güruhun içinde değiliz.
Eğer bu olay bir katliamsa -bu sözcük PKK tarafından katledilen kadın, erkek, bebek, yaşlı, sivil, asker, polis, korucu kırk bin kişiyi hatırlatmaktadır- sorumlusu asker değildir.
Tek sorumlu “İmralı mutabakatı”nı imzalayanlar ve onları devlete isyana teşvik eden bölücülerdir.
Biz “Babalar Günü”nü kutlarken; devlet baba, vatan anaya tecavüz edilmesini seyretmektedir.
Mutabakat; vatana ihanettir. İhanet edenler yargılanmalıdır.
Bir başka ihanet suçu işleyenler de bilerek ve/veya bilmeyerek “Cumhuriyet yıkıldı” yaygarası koparanlardır.
"Benim naçiz vücudum elbet bir gün toprak olacaktır. Fakat Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır''.
O aymazlara cevap Gazi Mareşal Mustafa Kemal Atatürk tarafından verilmiştir.
Figen ÖZEN, 14 Haziran 2014