Hıyanet-i Vataniye Kanunu Unutulmamalıdır...
Bugün sorsak kimse hatırlamaz bu kanunu, günümüz Türkçesi ile adı; Vatana İhanet Kanunu… Bir zamanlar vardı bu kanun, hatta Şeyh Said, Ağrı ve Tunceli isyanlarını çıkaranlar bu kanuna göre yargılanmış ve yine bu kanuna göre cezalandırılmışlardı… Ama şimdi yok… Kim yok etti, derseniz eğer, Özal, evet, dönemin Cumhurbaşkanı Turgut Özal yok etti… Ne zaman yok etti, derseniz, 12 Nisan 1991’de… Peki, neden yok etti, bunu hiç düşündünüz mü?
Bu soruya doğru cevabı bulabilmek için, ikinci bir soruya daha cevap aramak gerekir, o da; Cumhuriyet döneminin 2 numaralı kanunu olan Hıyanet-i Vataniye Kanunu yürürlükte olsaydı, bugün Türkiye neler olacaktı, sorusudur. Bakınız bir olası cevaplara, bir yakından bakınız…
Önce Ulusal kahramanımız Mustafa Kemal Atatürk’ten “Atatürk matatürk” diye bahseden, ne acıdır ki Atatürk ve silah arkadaşları sayesinde Başbakanlık koltuğuna oturmuş olduğunun dahi idrakinde olmayan, Recep Tayyip Erdoğan ve partisi AKP’den başlayalım.
Bildiğiniz üzere bu parti hakkında Anayasa Mahkemesi’nde kapatma davası açılmıştı. Sebep? Laiklik karşıtı eylemlerin odağı olduğu gerekçesiyle… Dava sonuçlandı ve Anayasa Mahkemesi’nin 30.07.2008 gün ve 2 Sayılı Kararı ile bu AKP mahkûm oldu, detay için bakınız: (http://www.anayasa.gov.tr/index.php?l=manage_karar&ref=show&action=karar&id=2611&content=)
Laiklik karşıtı eylemlerin odağı olmak demek, din üzerinden siyaset yapmak ve bu amaçla örgütlenmek demektir. Bu suçtan dolayı AKP’nin aldığı ceza; siyasi partilere yapılan devlet yardımının yarısının kesilmesi olmuştur. Peki, Özal’ın kaldırdığı Hıyanet-i Vataniye Kanunu’na göre yargılanmış olsaydı, ne ceza alacaktı, biliyor musunuz?
Bu kanunun ilgili maddesi şudur: “ EK Madde (25 ŞUBAT 1925): Dini veya mukaddesatı diniyeyi siyasi gayelere esas olan veya alet ittihaz maksadıyla cemiyetler teşkili memnudur. Bu kabil cemiyetleri teşkil edenler veya bu cemiyetlere dahil olanlar haini vatan addolunur…”
Peki, ya cezası? Yine kanuna bakalım: “Madde 2. Bilfiil hıyanet-i vataniyede bulunanlar selben idam olunur…”
Bu kanuna göre AKP’nin işlemiş olduğu suç, her şeyden önce, “laiklik karşıtı eylemlerin odağı olmak” değil, “vatan hainliği” olacaktı, bu bir…
Bu kanuna göre yargılanmış olsaydı AKP, alacağı ceza “devlet yardımı kesintisi” değil, idam olacaktı, bu da iki… Buyurun size, Özal neden kaldırdı bu kanunu, sorusunun cevabı için ilk işaretler...
Sadece bu mu, değil, biraz daha geriye gidelim ve şu Fettullah Gülen dosyasına bir bakalım…
Haziran 1999 ayı itibariyle Ankara DGM Savcısı Nuh Mete Yüksel, Fettullah Gülen hakkında “Şeriat devleti kurmak amacıyla yasadışı örgüt oluşturmak" iddiasıyla soruşturma başlattı. Aynı tarihlerde Gülen sağlık gerekçesiyle (ABDGULLİ) ABD’ye gitti. Zaten bir daha da geri gelmedi.
Başlatılan soruşturma 2000 yılında davaya dönüştü ve yargılanmaya başladı. Aynı yıl davaların ertelenmesine dair 4616 Sayılı kanun çıkarıldı(Üçlü Koalisyon dönemi) ve yine aynı yıl, soruşturmayı başlatan Savcı Yüksel hakkında seks kasetleri ortaya atılarak görevden alınması sağlandı.
Mart 2003’te Gülen davası yeni çıkarılan yasaya göre ertelendi. Gülen itiraz etti. İtiraz reddedildi. Bu arada Terörle Mücadele Yasası’nda bir değişiklik yapılarak, terör tanımında yer alan “baskı, yıldırma, tehdit, sindirme veya korkutma yöntemlerinden biriyle…” ifadesi değiştirildi ve yerine “cebir ve şiddet” şartı getirildi. 2004’te DGM’ler kaldırıldı.
Dava 11. Ağır Ceza Mahkemesi’ne verildi. Gülen yeniden itiraz etti ve dava yeniden görülmeye başlandı. Bu arada Emniyet Genel Müdürlüğü Gülen hakkında, “eylemlerinde cebir ve şiddet unsuru bulunmadığına” ilişkin bir rapor verdi.
Ve Gülen beraat etti. Hâlbuki aynı Emniyet 2000 yılında “Gülen’in tehlikeli olduğuna” ilişkin rapor vermişti. Yargıtay mahkemenin beraat kararını onayladı, onaylarken de, Gülen’in eylemlerinde “cebir ve şiddet unsuru bulmadığını” açıkladı. İşte Gülen Davası’nın kısa hikâyesi bu…
Bu durum tamamen kanuna karşı hiledir, çünkü Gülen’in eylemleri, yasaları değiştirmek suretiyle, bizzat AKP tarafından suç olmaktan çıkarılmıştır. Aynı Gülen, Hıyanet-i Vataniye Kanunu’na göre yargılanmış olsaydı, örgüt kurmaktan değil, “vatana ihanet” suçundan yargılanmış olacaktı… Cezası ise artık vicdanlarda kaldı…
Olayın elbet bir de Özal boyutu var…
1982 Anayasası’nın 105 nci maddesine göre Cumhurbaşkanları ancak “vatana ihanet” ile suçlanabilir;”Cumhurbaşkanı, vatana ihanetten dolayı, Türkiye Büyük Millet Meclisi üye tamsayısının en az üçte birinin teklifi üzerine, üye tamsayısının en az dörtte üçünün vereceği kararla suçlandırılır…”
Türkiye’de “vatana ihanet” suçunun kapsam ve niteliğini açıklayan tek kanun vardı, o da Hıyanet-i Vataniye Kanunu idi. Bu kanuna göre vatana ihanet suçunun oluşması için üç temel nitelik vardı; devlete isyan, saltanatı geri getirmek ve din üzerinden siyaset yapmak… Bu her üç suçun da cezası idamdı.
Ama Özal bu kanunu kaldırdı ve yerine “Terörle Mücadele Kanunu”nu çıkarttı. Bu yeni kanunda “Saltanat ve din üzerinden siyaset” suçu yer almadı. Yani BU EYLEMLER SUÇ SAYILMADI. Devlete isyan anlamında anayasal düzeni değiştirmek fiilinin oluşması için ise de “cebir ve şiddete” dayandırıldı.
Şimdi bu durumda, bizim ülkemizde “vatana ihanet” suç değildir, çünkü kanunu yoktur, kanunun suç saymadığı bir eylemden de kimse yargılanamaz…
Şimdi bu durumda, bizim ülkemizde “saltanatı geri getirmek için örgütlenmek” de suç değildir, onun da kanunu yoktur…
Şimdi bu durumda, Fettullah Gülen ve benzerleri için de “halkımızın kutsal din duygularını istismar ederek örgütlenmek” de suç değildir, çünkü Özal ve Erdoğan tarafından çıkarılan yasalarla suç olmaktan çıkarılmıştır.
Ancak siyasi partiler, AKP gibi, bu tür eylemler içerisine girerse eğer, suç vasfı nitelik değiştirmiş, vatana ihanetten, “laiklik karşıtı eylemlerin odağı olmak” şekline dönüştürülmüştür. Aynı şekilde bu suça tayin edilen ceza da idamdan, "parti kapatma ve para cezasına" dönüştürülmüştür. Parti kapatmanın neredeyse imkânsız hale geldiği düşünülürse, olası para cezasının da ne denli caydırıcı olabileceği sizin takdirinize bırakılmıştır…
Kesin inancımız odur ki; Hıyanet-i Vataniye Kanunu unutulmamalıdır, çünkü gün gelecek, Devrim Yasaları yeniden yürürlüğe girecektir ve bu suçları işleyenler de Özal ve Tayyip Yasaları’na göre değil, Devrim Yasaları’na göre cezalandırılacaktır.
Erdal SARIZEYBEK, 15 Aralık 2011
erdalsarizeybek@gmail.com