gönderen cafersadık » Prş Ağu 16, 2007 12:50
Hoca'yı mahkûm edip ABDullah'ı Çankaya'ya yürüten çarpık adalet
Bugün sizlere, Anayasa mahkemesi tarafından kapatılma kararı alındığı dönemde Refah Partisinde görev yapan iki zat-ı muhterem üzerinden Türkiyede adalet sisteminin nasıl işlediğinden bahsedeceğiz.
Birinin sıfatı Genel Başkan idi.
Diğerinin ise Genel Başkan Yardımcısı.
Biri, kararların alınmasında belki en üst mercii olarak görev yapıyordu.
Ama diğeri hem o kararların hazırlık aşamasında, hem alınma aşamasında bizzat hazır bulunuyor, hem de uygulama aşamasında birinci dereceden vazife ifa ediyordu.
Alınan kararlardan dolayı hem parti teşkilatına, hem yargıya, hem de kamuoyuna karşı en az biri kadar diğeri de sorumluydu.
Tabii kağıt üzerinde belki böyleydi.
Ama biri diğerinden özde farklıydı.
Çünkü mayası farklıydı.
Bu fark, 28 Şubat sürecinde iyice belirginleşti.
Birine siyaset yasağı getirildi.
Diğerine, Durmak yok, yola devam denildi.
Biri, köşesine çekildi.
Diğeri, el altından Biri, 28 Şubat kararlarına yeterince direnemedi söylentileri yayarak, onun yerine genel başkan adayı oldu.
Kıl payıyla kaybetti.
* * *
Derken kayıp trilyon meselesi patlak verdi.
Refah Partisinin kapatılmasının ardından Maliye Bakanlığı, 1997 yılında yapılan Hazine yardımını devlete geri iade edilmesini istedi.
Ancak, paraların parti teşkilatlarına gönderilerek harcandığını öne süren parti yöneticileri, iade talebini geri çevirdiler.
Maliye müfettişleri tarafından yapılan incelemelerde, Hazineye iade edilmesi gereken yaklaşık 1 milyon YTLnin sahte belgeler ile harcanmış gibi gösterildiği ortaya çıktı.
Yargıtay Başsavcılığının suç duyurusu üzerine Refah Partisinin yöneticileri hakkında dava açıldı.
Biri, siyasi yasağı yüzünden milletvekili dokunulmazlığına sahip olmadığı için yargılandı.
Özel belgede sahtecilik suçundan tam 2 yıl, 4 ay, 10 hapis cezasına mahkum edildi.
Kararın Yargıtayda onaylanmasının ardından, defalarca sağlık raporu alarak cezanın infazını erteletmek için uğraşıp durdu.
Gerçi, sonunda yaş haddinden dolayı cezaevine girmedi, ama ne farkeder?
Yüz kızartıcı bir suçtan dolayı ceza aldığı için ömür boyu fiili siyaset yapamayacak.
Diğeri, üzerinde milletvekili dokunulmazlığı zırhı bulunduğu için yargılanmaktan kurtuldu.
Hakkındaki dosya geçici olarak rafa kaldırıldı.
* * *
Adaletin garip cilvesi diye işte buna derler.
Eğer bir suç varsa, o suçu işleyen herkesin yargı karşısında eşit muamele görmesi gerekmez mi?
Demek ki gerekmiyor.
Biri, ömür boyu siyasetten ötelendi.
Diğeri, hiçbir şey olmamış gibi siyaset merdivenlerini hızla tırmanmaya devam etti.
Türk milleti suni krizler ile dize getirildikten sonra, okyanus ötesinden gönderilen memorandumlar ile şekillendirilip kurtarıcı diye tedavüle sokulan AKPde ikinci adam koltuğuna oturdu.
Vekaleten başbakanlık yaptığı kısa dönemde Amerika ile çok gizli anlaşmalara imza attı.
Türkiyenin en düşük profilli Dışişleri Bakanı olarak tarihin kara sayfaları arasında yerini aldı.
ABden müzakere tarihi almak için önüne konulan bütün talimatlara boyun eğdi, Annan planı oyunları ile Kıbrısın Rum Kesimine teslim edilmesine, Irakın kuzeyinde kukla bir Yahudi/Kürt Devletinin kurulmasına göz yumdu.
Kırmızı çizgi adına ne varsa ayaklar altına alınmasına ses çıkarmadı, Türk askerinin başına çuval geçirilmesini bile gülücükler ile karşıladı.
Az zamanda çok iş başarmış bir büyük komutan edası ile şimdi de yönünü Başkomutanlık makamına çevirdi.
O, şimdi Çankayaya yürüyor.
* * *
Hey gidinin çarpık adaleti hey!..
Ortadaki çifte standart, adalet sisteminin ne kadar bağımsız, ne kadar tarafsız, ne kadar adil işlediğinin çok açık bir delilidir.
Diğeri için ortada bir suç yokmuş meğer.
Peki birinin günahı neydi o halde?
Amerikan karşıtı olması mıydı?
Millici olması mıydı?
Birinin saf dışı bırakılması, diğerinin önünü açmak için miydi?
İsrafik Kumbasar