Hukukla Korkutma
Gerçeğin Karanlığı
Adalet duygusunun çekinceli (tehlikeli) biçimde yara aldığı günlerden geçiyoruz. Toplumların özellikle Türk toplumunun temel taşı olan adalet duygusu yok edilerek amaçlanan karmaşa (kaos) ortamı yaratılabilecek mi? Osmanlı imparatorluğunun son dönemlerinde de uygulanan bu durumdan çıkmasını bilen Türk toplumu, aynı beceriyi yine gösterecek, dünyaya egemen olduğunu sananların hevesleri yine kursağında kalacaktır.
Türkler, eşitlikçi ve katılımcı yaşam biçimiyle köklü bir hukuka ve buna bağlı adalet anlayışına sahiptir. Türklerin İslamiyet’i kabul etmesinin ana nedeni güç kullanımı değil, bu dinin getirdiği adalet anlayışının töresine uygun olmasıydı. Geçmişi anımsamak ve anımsatmak gerekiyor. Aydınlığa çıkış nelerin nasıl yok edildiği bilinirse sağlanabilir. Her şeyden önce ne olduğumuzu bilmek gerek.
Eski Türklerde Hukuk
Orta Asya Türkleri, çok eski zamanlardan beri, yargıda eşitliği temel alan, hızlı işleyen, kolay anlaşılır, eşitlikçi bir hukuksal düzen kurmuştur. Uluslararası hukuktan, aile ve mülkiyet hukukuna dek, toplumun tüm sorunlarını kapsayan yasal düzenlemeler (töreler), kendi dönemi kadar, sonraki dönemleri de etkilemiş ve hemen tüm Türk toplumlarına esin kaynağı olarak, köklü bir toplumsal ahlak anlayışı oluşturmuştur.
Orta Asya’da, toplumun genel çıkarını etkileyen alanlarda kamu mülkiyeti yaygındı ancak yerleşik bir kişisel mülkiyet kavramı da vardı. Otlaklar ortak, hayvanlar ve bahçeler, evler, zenaat araçları kişisel mülklerdi. Hayvanlara vurulan damgalar, onların sahiplerini belli ederdi. Mülkiyet’i ilgilendiren konularda bir sözleşme (bıçgas) yapılır ve taraflar bu sözleşmeye kesinlikle uyardı. Sözleşmeler, törenle yapılan, özgür istence dayanan yükümlenmelerdi; bu yükümlenmeye ant denilirdi. 1
Türkler ant koşullarına ve baçığ adı verilen uluslararası sözleşmelere çok önem verirlerdi. Sözünü yerine getirmeme, yani baçığlarla kabul edilen yükümlülüklere uymama, asla düşünülmezdi, en büyük ayıp sayılırdı.
Ceza Yasaları
Eski Türkler’in hukuk düzeninde, ayrımsız herkesin sorumlu olduğu ceza yasaları vardı; yasalar, sıkıdüzene (disipline) bağlı bir güvenlik örgütü aracılığıyla ödünsüz uygulanırdı.
Hızlı ve adil karar veren mahkemeler, suçluları ayrım gözetmeden yargılardı. Gözaltı süresi on günden çok olamazdı. Vatana ihanet, savaşta gevşeklik, ülke çıkarlarını yabancı ülkelere karşı korumama, elçilik görevlerinde kusur, ağır siyasi suçlar; cinayet, ırza geçme, bağlı atı çalma, soygun, ağır adi suçlar’dı ve cezası ölüm’dü. Genç kızları aldatanlar, yüksek mal ve tazminat ödemeyle cezalandırılır; adam yaralayanlar, yaranın durumuna göre ceza öder; bağlı olmayan atı çalanlardan, çaldığı at sayısının on katı ceza alınırdı. Bu suçlar hafif adi suçlar’dı. 2
Hâkimlerin Niteliği
Yasama yetkisini kullanan hâkimler ve uygulamada görev yapan güvenlik görevlileri, toplumun en saygın kişileriydi; yetkileri ve sorumlulukları yüksekti. Karar vermede özgürdüler ancak düzenli bir denetim altındaydılar. Topluma saygı ve devletin iç güvenliği her boyutuyla düşünülmüş ve iyi işleyen bir örgütlenmeye gidilmişti.
Toplum düzenini ve toplumsal erinci (huzuru) sağlayan gerçek güç, bireylerin birbirlerine gösterdikleri saygıydı. Adli önlemlere, kolluk güçlerine çoğu kez gerek duyulmaz, toplum kendi dengesini kusursuz bir biçimde korurdu. Venedik’in İstanbul Elçisi Marcantonio Barbara bu dengeyi, 16.yüzyıl Osmanlı toplumu için şöyle anlatıyordu: “Geceleri kent güvenliğinin sağlanması için, bir elinde bir sopa, diğer elinde bir fener bulunan, tek bir görevli bile yeterli olmaktadır... Geceleyin evim soyulacak korkusu olmadan güven içinde uyuyabilirsiniz. Zira o sopalı, fenerli adam tek başına, örneğin Paris’teki gece polisi yüzbaşısından ve onlarca yardımcısından daha çok güven vermektedir. Böyle bir güvenli sakinliğe, görmeden inanmak pek mümkün değildir.” 3
Uluslararası Anlayış
Eski Türkler, ilkeleri ve kendine özgü kuralları olan, gelişkin bir kamu hukukuna sahipti. Uluslararası anlaşmalara çok önem verilir, bu anlaşmaların devletin çıkarları ve iç hukukla çelişmemesine özen gösterilirdi. Bu konuda, o dönem için oldukça ileri bir anlayışları vardı. Uluslararası ilişkiler anlaşmalarla belirlenir ve bunlara kesinlikle uyulurdu. Anlaşmaya uymak ahlaki bir borçtu. Yerine getirmeyen ya da bozan devletler, cezalandırılırdı.
Anlaşmalara uymak eski Türkler’de o denli önemlidir ki, onların anlayışına göre; “barış esastır ve savaş her zaman, anlaşmaların bozulması nedeniyle ortaya çıkan bir olaydır.” 4 Devletler hukukunu ülke adına temsil eden elçiler, çok önemli görevlilerdir; onların güvenliği her koşulda ve eksiksiz sağlanmalıdır. Elçiyi korumak, bir devletin namusudur. Öyle ki, “elçiye zeval olmaz” özdeyişi, atasözü halini alarak bugüne dek gelmiştir ve hâlâ kullanılmaktadır.
Ülke Çıkarını Savunmak
Devletler hukuku anlayışının temel ve değişmez kuralı, ülke çıkarlarının korunmasıdır. Yabancı ülkelere gönderilen elçiler, önem verilen ve saygı gösterilen görevlilerdi. Ancak, ülke çıkarlarını dışa karşı korumada savsaklama ya da güveni kötüye kullanma içine girerlerse, ölümle cezalandırılırdı.
Herşey ülke ve vatan içindir; kutsal bir kavram olan vatan için, yaşam dâhil “tüm sevgili varlıklar” feda edilir. İl yani millet, Gök Tanrı’nın yeryüzündeki gölgesi, vatan da bu gölgenin yaşadığı topraktır. Türkler nereye giderlerse gitsinler, vatanlarını asla unutmazlar; yaşam biçimlerini, iç hukuklarını ve kimliklerini olağanüstü bir yetenekle korurlar; en güç koşullarda bile töreyi yaşatmanın bir yolunu bulurlardı.
Atatürk Ne Diyor
Mustafa Kemal Atatürk, 5 Kasım 1925’te Ankara Hukuk Mektebi’nin açılışında şunları söylemişti: “Devrimcilerin en büyük ve en sinsi düşmanı çürümüş hukuk ve dermansız izleyicilerdir. Ulusun ateşli devrim atılımları sırasında sinmek zorunda kalan eski yasa hükümleri, eski hukukçular, devrimci çaba sahiplerinin sözlerinin geçerliliği azalmaya, ateşleri azalmaya başlayınca hemen canlanıp devrim ilkelerini, bu ilkelerin candan izleyicilerini ve kutsal ülkülerini mahkûm etmek için fırsat kollarlar... Biz baştanbaşa yeni yasalar yaparak eski hukuk ilkelerini temelinden söküp atma girişimindeyiz...” 5
1 “Tarih I-Kemalist Eğitimin Tarih Dersleri” Kaynak Yay., 4.Bas.-2000, sf.46
2 “Türk Tarihinin Ana Hatları” Kaynak Yay., 2. Basım 1956, sf. 349
3 “Türkler”, Stéphane Yerasimos, Doruk Yay., 2002, sf. 28
4 “Türk Tarihinin Ana Hatları” Kaynak Yay., 2.Bas. 1956, sf. 349
5 “Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri” 2. C. sf. 240–243 ak. Seyfettin Turan, “Atatürk’te Konular Ansiklopedisi” Y.K. Yay. sf. 166
Metin AYDOĞAN, 10 Ekim 2013
http://www.milliiradebildirisi.org