İȘID’IN ÖNÜ-ARKASI

İȘID’IN ÖNÜ-ARKASI

İletigönderen Habip Hamza Erdem » Cum Tem 24, 2015 22:08

İȘID’IN ÖNÜ-ARKASI

‘Arap Baharı’ gibi ‘toplumsal devinim’ler kendiliğinden (spontané) gelișmeler midir yoksa bir yerlerden ‘İpleri Çeken’ler mi vardır?
Bu tür sorulara ‘Aristo mantığı’ çerçevesinde yanıt arandığında içinden çıkılamaz durumlara düșülebilir. Tavuk mu yumurtadan, yumurta mı tavuktan.
Oysa yanıt apaçık ortadadır: Her ikisi de..
İște o nedenle, Gurvitch, toplumbilimsel alanda ‘akılyürütecek’ olanlara, “Diyalektiği bilmeyen bu kapıdan girmesin” demiști.
‘Tez-antitez-sentez’i, Horasan’da dokunan halı örneği, duymuș olanlar ise ‘diyalektik akılyürütme’de, o halının binlerce ‘düğüm’ünden sadece birine takılı kalmıș olmaktan öteye gidememektedirler.
O zaman, çevremizde gelișen olayları anlamak için, strateji ve taktikler gibi ‘askerî’ terimlere ‘indirgemek’ ile plan ve projelere ‘bağlamak’ gibi kolaycılıklara düșmek kaçınılmazlașmaktadır.
İște tam da burada ‘düzey’ terimine bașvurmaktan bașka seçenek kalmaz.
Zaten o nedenle, ‘düzey’ terimine bașvurmayanlar, uygulayacakları ‘politika’lara, ‘uzun, orta ve kısa dönem’ gibi ‘zamansal’ ve ‘global, bölgesel, ulusal ve yerel’ gibi ‘uzamsal’ boyut eklemek zorunluluğu duymaktadırlar.
Pekiyi ama, șimdilerde yatıp-kalktığımız ‘İȘID sorunu’nu nasıl ele alınmalıdır ki, ‘derinliği’ne kavranıp, eğer yararlı değilse zararlarından sakınabilelim?
Eșbașkanlık’tan bașlanılabilir.
BOP eșbașkanığı.
Ancak, ABD Dıș İșleri Bakanı Condoleezza Rice, Haziran 2006 tarihine gelindiğinde, Tel Aviv’de eski Büyük Ortadoğu ‘proje’si yerine (BOP), bir ‘Yeni Ortadoğu’ projesine (Nouveau Moyen-Orient) geçildiğini ilan ediyordu.
Oysa bu ‘Proje’, Bernard Lewis, Richard Perle ve Ralph Peters’in, Arap (İslam Dünyası da denilebilir) dünyasını parçalamak ‘projesi’ olmakla birlikte, genel olarak dünyanın etnik ve dinsel gruplara ayrılmakta olduğu ‘bilimsel’ kuramıyla da destekleniyordu.
Akdeniz’de bulușma dergisi (Confluences méditerranée)nin, İlkbahar 2007 (n°61) sayısında, ‘Arap Dünyası’nı parçalanmanın değișmeyen (sağlam) stratejisi’ ( Une stratégie persévérante de dislocation du monde arabe ) bașlıklı bir makaleyle, bu ‘proje’nin hem çok eski ve hem de sağlam bir ‘strateji’ olduğunu anımsatıyordu.
Makalenin gönderme yaptığı kaynak da, Oded Yinon adında, İsrail Dıșișleri Bakanlığıyla sıkı ilișkileri olan bir ‘gazeteci’nin, Kivunim dergisinde Haziran 1982’de yayımlanan makalesi.
Ancak, o görüșlerin ‘Oden Yinon Planı’ diye uluslararası yazına girmesi, Polonya kökenli bir İsrail’li olan Kimya profesörü Israel Shahkak sayesinde oluyor. Israel Shahkak, 1970 ile 1990 arasında, İsrail’deki İnsan Hakları Derneği’nin bașkanlığı yaparken, 1982 yılında Oded Yinon’un ‘Kivunim’ dergisindeki makalesini İngilizce’ye çevirerek dünyanın gündemine getiriyor.
Böylece, The Association of arab-american University Graduates »(AAUG), 1982 Haziranında, Shahkak’ın önsözü hariç 26 sayfalık bir broșür ortaya çıkarıyor. Bașlık’tan da anlașılabileceği gibi, tasarlanan bir proje değil, Ortadoğu’da uygulanması istenen bir Siyonist ‘Plan’dır: “The zionist plan for the Middle East”
Bu plan, ‘Siyonist ideoloji’ çerçevesinde uygulanması gereken ‘politikaları’ önermektedir. Bu ‘politikalar’ın özü nedir diye sorulucak olursa, Magrepten Mașrıka tüm Arap Devletleri’ne yönelik ‘böl yönet politikası’ da denilebilir, daha akademik bir dille Arap Devletleri’nin ‘Balkanizasyon’u da denilebilir.
Israel Shahkak, yazdığı önsözde, yine 1982 yılı Haziran ayında İsrail’in askerî dergisi Ha’aretz’de, Zeev Schiff’in yazdığı bir makalede Irak Devleti’nin (Șiî, Sunnî ve Kürt olmak üzere) üçe ayrılması gerektiğine de gönderme yapmaktadır.
Ne var ki, ilk ağızda Saddam’ın Irak’ı sözkonusu edilmekteyse de ilișikteki haritadan da görüleceği üzerine, Mısır’ın Sina’sı dahil, Suudi Arabistan, Yemen, Kuveyt, Ürdün, Filistin, Lübnan ve Suriye’nin de içinde olduğu ve bugün İȘID’ın kurmaya çalıștığı ‘Devlet’in tüm sınırları çizilmiș olmaktadır.
Bu sınırlar Fırat’ın batısından Nil’in doğusuna kadar uzanan bölgedeki tüm ‘Arap Dünyası’nı kapsamaktadır.
Kușkusuz bu bölgede Irak’ta, Suriye’de, Ürdün ve Suudi Arabistan’da ikișer, üçer, dörder ‘devletçik’lerin ortaya çıkması ve kimine mezhebine göre alevilerin, kimine etnisitesine göre Kürtlerin, Arapların, Kıpti ya da Dürzilerin adının verilmesinin bir önemi yoktur.
Sonuçta hiçbiri bağımsız birer ‘devlet-ulus’ olamayacaklardır.
Bu konu bir bașka yazının konusu olduğundan geçebiliriz.
Konu, salt İȘID ve Mașrık İslam Devleti bağlamında ele alınacak olursa, aralarında dinsel herhangi bir yakınlık olmamasına karșın, İȘID’ın doğrudan ‘siyonizm’in hizmetindeki bir hareket olduğu söylenebilir.
Bu bağlamda, Irak ve Suriye’deki Kürtler ile Türkiye’deki PKK aynı kategoride değerlendirilebilir.
Köktendinci İȘID ile ‘demokratik’ PKK aynı yola döșenen parke tașları gibiler.
Ancak biribirleriyle ‘șimdilik’, karșı karșıya geliyorlar ve ‘akıllarınca’ egemenlik mücadelesi veriyorlar.
Yine akıllarınca plan, proje, strateji ve taktikler geliștirmekteler.
Oysa bir üst düzeydeki plan, proje, strateji ve taktiklerin ‘piyon’u olmaktan ileri gidemeyeceklerdir.
Ne yazık ki, Halkların Demokratik Partisi’nin de ne Türkiye’ye ve ne de Orta-Doğuya barıș ve kardeșlikten çok, yıkım ve düșmanlık tașıdığı söylenebilecektir. Unutulmamalıdır ki, Israel Shahkak da yirmi yıl boyunca İsrail’de ‘İnsan Hakları Derneği’ bașkanlığı yapmıștı.
Toparlanacak olursa, İȘID, her ne kadar Kuzey ve Orta Afrikada etkinlikler yapıyorsa da, temel görevi Orta-Doğu’da, İsrail’in güvenlik ve yașam alanını sağlamakla görevlendirilmiș bir ‘geçici terör hareketi’ olup, ‘yapıcı’ ya da ‘kurucu’ herhangi bir ișlevi yoktur.
Tek ișlevi varolan ‘sınırlar’ın ortadan kaldırılmasına yöneliktir.
Bakınız ne İȘID ve ne de PKK İsrail ile çatıșmayı aklına bile getiremez ama, Türkiye ile savaș sözkonusu olduğunda, ișbirliği bile yapabilirler.
O arada, Türkiye’deki çoğu tavuk çiftliğini İsrailliler kurmuș deniyor.
Gele gele Amerikan unundan İsrail yumurtasına gelindiği söylenebilir.
Civcivlerimiz de cici eșbașkanlarımız..
İȘID Türkiye için ‘solda sıfır’ bile değildir.
Sen onların Türkiye’deki Selo dayı’larına bak!
Yeter ki Türkiye’nin sınırlarının değiștirilmesine karar verilmiș olsun.
Eșbașkan Yüksekdağ’ın sırtını dayadığı dağ da, Kürt halkı olmadığı gibi Harran ovası da değil, doğrudan İsrail’deki Harran Dağı’dır.
Habip Hamza Erdem

(*) KIVUNIM (Directions), A journal for Judaism and Zionism ; Issue N°14 – Winter, 5742, February 1982.
Kullanıcı küçük betizi
Habip Hamza Erdem
GM Yazarları
GM Yazarları
 
İletiler: 1664
Kayıt: Cum Haz 26, 2009 20:01

Şu dizine dön: Habip Hamza ERDEM

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 2 konuk

x