İHVAN-I MÜSLİMİN
Kendi kalemlerinden İhvan-ı Müslimin Hareketi (1928-....)
İhvan-I Mūslimin, Mısır'ın İsmailiye kentinde mütevazi bir evde 1928 yılında yedi kişilik neferden ilk defa kurulmuş olan bir teşkilattır.
Teşkilatın amacı, İslam'ı sahih akide platformuna yeniden oturtmak ve bu uğurda İslam'ın dev¬let olmasına kadar cihad vermektir.
İhvan, çalışmalarına önce kültürel sahada başladı. Kur'an, Tefsir, Hadis, peygamberi¬mizin sireti, akaid ve ibadet gibi ilimlerde kendilerini ye¬tiştirmek için bir ev kiralayarak burayı medreseye dönüş¬türdüler.
İsmailiye'nin pislik ve bataklığına saplanmış, fa¬kat ruhları halen ölmemiş insanları bir bir çekip bu med¬resede yetiştiriyorlardı.
İhvan'ı bazen beşinci mezhep, bazen Vahhabilerin uzantısı, bazen de kendilerine güvenilmeyen maceracı, hayalperest gençlerin bir ta¬kım yollarla yeni bir din inşa etmeleri olarak nitelendirenler de oldu.
Bu noktada küfrün tek millet olduğu açıkça netleşiyor. Evet, asırlar önce garezkar bir tutumla İslam'a karşı çıkanların yöntemiyle bugünkülerin yöntemi hep ay¬nı olmuştur.
Teşkilat kısa zamanda İsmailiye'nin dışına taşa¬rak Ebu Savir, Port Said, el-Bahr, Süveyş ve Kahire'ye kadar uzandı. Daha sonra teşkilatın merkezi Kahire'ye ta-şındığında (1932), çalışmalar daha da zenginleşiyordu.
Artık Mısır'da köklü bir İslami hareket göz ardı edilemez¬di.
Temelde güdülen İslami yaşayışa davet, bütün şiddetiyle yürürlükteydi.
Genel mürşit Hasan el-Benna bunlarla yetinmeyerek Kral ve vekillerine, batı taklitçiliğini bı¬rakıp müslümanca yaşamalarını, kadın ve erkeklerin yan yana toplantılara katılmamalarını, gazetelerde kadınların resimlerinin basılmamasını, içki, kumar, şans oyunları, gece kulüplerini ve sinemayı yasakla¬masını, namazın kılınmasını, Avrupa kültürünün top¬lumdan kaldırılmasını ve yerine İslam kültürünün ko¬nulmasını mektuplar yazarak isteyince durum tama¬men değişti.
1941 yılında bir kaç dergileri kapatıldı. Ve genel mürşit tutuklanarak zindana atıldı.
1944'de Ahmed Mahur hükümeti ile İngilizler bir¬leşerek parlemento seçimlerinde İslami harekete karşı sa¬vaşa girdiler.
İkinci Dünya Savaşı sonucunda yürüttüğü aktif çalışmalarla adeta devlet içinde devlet olmuştu İhvan. Her yerleşim merkezinde özel eğitim sistemi, okullar, camiler, bakım merkezleri ve ticari kuruluşlar gibi bir çok hizmetler teşekkül ettirmişti. Yayın sahasında da gazete, dergi ve kitaplarla bütün bölgeyi irşad ediyordu.
Bu çalışmalar sadece Mısır sınırları içerisinde kalmayıp Suriye, Filistin, Lübnan, Ürdün, Fas ve Sudan'a da taşınmıştı. Buralarda da şubeler açılmış ve Şehid Hasan, İmam olarak kabul edilmişti.
1951 yılında mūcahidlerin zindalardan çıkmasıyla hareket daha aktif bir görev üstlendi. Hükümetin aldığı güç¬lü tedbirlere rağmen ülke, cihad dalgasıyla kaplanmış, özellikle Üniversitelerde askeri eğitim kampları kurul¬muştu.
Kral Faruk'un devrilmesi (1953) ve yeri¬ne Cemal Abdunnasır'ın gelmesinden sonra İhvan'ın devlet ile olan ilişkilerinde bir değişiklik olmadı.
1954'de Nasır'ı öldürme komplosu bahane edilerek, Abdulkadir Udeh, Muhammed Fergali ve dört seçkin ihvan șehit edildi.
Cemal Nasır işbaşına geldiği günlerde, İhvan hak¬kında şunları demişti:
"İhvan başkanı ile görüştüm. Ben¬den bazı taleplerde bulundu. İlki, kadınların peçe takması, sonra sinema ve tiyatroların kapatılması... Bence bunlar hayatı zindan hale getirmektir. Takdir edersiniz ki kendi¬lerine bu konuda söz vermedim."
1954 darbesinden sonra uzun zaman İhvan kendisini toparlayamaımştı.
Hatta İmam Hudaybi tüm ümidini yitirmişti. Çünkü İhvan teşkilatı tamamen fesh edilmiş, onbinlerce mensubu zindanlarda çürütülmüştü.
Aynı yıl Seyyid Kutub da tevkif edilmiş ve onbeş yıl ağır hapse mahkum edilmişti.
İhvan mensupları on yılı aşkın bir suskunluk devresi geçirdiler.
1965 yıllarına gelindiğinde, İhvan tekrar güçlenip ha¬rekete geçince despot yöneticiler tarafından mevcut düze¬ni devirmek suçundan Seyyid Kutub'un yazdığı 'Yoldaki İşaretler' adlı kitap her tarafta toplatıldı.
1966'da hareketin öncülerinden üstad Kutup ile arkadaşları savunmasız bir şekilde idam edildiler.
İhvan hareketinde ilk defa 1950'lerde uzlaşmacı ve radikal olmak üzere iki ayrı düşünceye şahid olmaktayız.
Uzlaşmacı kanadın lideri Hasan el-Hudaybi bilinirken, radikal kanadın öncüleri de Abduîkadir Udeh’ler biliniyor¬du.
1960'h yılla¬rın ortalarına gelindiğinde bu ihtilaf daha da netleşmişti. Hasan el-Benna'nın ilke ve prensiplerine bağlı kalan ve genelde yaşlı kesimin temsil ettiği eski nesil ile Kutub'un "Yoldaki işaretler" adlı kitabında savunduğu fikir ve ilke¬lerden etkilenerek ortaya çıkan yeni nesil.
Böylece karşı¬mıza İhvan gurubu ile Kutupçu gurup diye iki önemli hi¬zip çıkmış bulunmaktadır.
Bu iki akımın temel ihtilaf noktası 'düzene karşı tavır belirleme' üzerinde yoğunlaşı¬yordu. İhvan, düzen tamamen bozulmamıştır. Islah edilmesi gerekir derken; Kutupçu akım, 'düzen baş¬tan sona bozuktur, dolayısıyla ıslahı mümkün değil¬dir', diyerek radikal bir tavır sahibi olmuştur.
1970'li yıllarda ise İslami hareket; Selefiler, Cihad, Tekfir, Kutupçular, İhvan, el-Cemaatu'l İslamiyye olmak üzere hiziplere ayrılmıştı. Hatta Cemaati İslamiyye, kendi arasın¬da İhvana kanat ve Cihada kanat olmak üzere ikiye ay¬rılmıştı.
İhvan Hareketi Benna tarafından se¬lefi, sünni, sufi, siyasi, sportif, ilmi ve kültürel, ekonomik ve içtimaî esasları içeren bir hareket olarak kurulmuştu. İhvan elemanlarını serbest bırakmasıyla açık bir uzlaşma yanlısı oldu. Bu uzlaşma netice-sinde çıkan ihtilaf diğer Arap ülkelerindeki teşkilatlara da sirayet etti. Bu guruplardan herbiri ülkesindeki mevcut si¬yasi rejime karşı ya uzlaşmacı, ya da radikal bir tavır ta-kınmak zorunda kalıyordu.
İhvan hareketinde uzlaşma ve itidal yolunu benimse¬yenlerin başında hareketin 2. lideri Hasan el-Hudaybi ve ölümünden sonra liderliğe getirilen Ömer Tilmisani gel¬mektedir.
Hudaybi, 1973'de hareketin çeşitli guruplara ayrıldığını görerek uzlete ( emeklilik?) çekilmiş ve bu uzlet esnasında vefat etmiştir.
Hudaybi olsun, yerine geçen Tilmisani olsun İslami hedef ve nizamın zor ve şiddet kullanarak yerleşeceğine ve İnkılabın bu yolla zafere ulaşacağına inanmıyorlardı. Özellikle Tilmisani'nin uzlaşma stratejisi hareket içerisin¬de az da olsa yer etmiş ve bu düşünce Suriye, Ürdün, Su¬dan ve Lübnan'a da geçmişti.
Mısırda 1981 tutuklama kararları öncesi Tilmisani şöyle diyordu:
"İhvan cemaatı şiddetten en uzak cemattir. Selefi Salihin; fasik veya zalim de olsa ülkeyi yönetenlere karşı silahla mücadele etmeyi uygun gör¬memektedir... Teşkilatın kurucusu Hasan el-Benna ve halefi el-Hudeybi de şiddet olaylarını tasvib etmemekteydiler. Ben de bu iki başkan gibi şiddet hareketlerine karşıyım.”
Bu ve benzeri sözler, İhvan kanadının resmi ideolo¬jiyle nasıl bir uzlaşma içinde olduklarını açıkça göster¬mektedir.
Mayıs 1986'da vefat eden Tilmisani'nin yerine getirilen Seyyid Hamid Ebu Nasr'la İhvan'ın politik düşünce yapısında ciddi gedikler açılmış¬tır.
Hamid Ebu Nasr, yaptığı konuşmalarda İhvan'ın çağ¬daş amacının Mısır, Arap alemi ve İslam'ı kurtarmak ol¬duğunu belirtmiştir.
Zalim Mısır diktatörleri yarım asırdır İhvan'ın bir çok elemanlarına hakaret etmiş, bir çoklarını zindanlarda çürütmüş ve bir çoklarını darağacına çekerek idam etmişler¬di. Zulüm taraftan olan bu rejim, İhvan elemanlarınca na¬sıl yasal kabul edilebilir?.
Hele onsekiz yıl bizzat zindanlarda işkence gören kalan Ebu Nasır gibi insanlar, pek çok kardeşini darağacına çeken bir rejimle nasıl çalı¬şabilir, onu nasıl yasal görebilir?
Yeni İhvan lideri Ebu Nasır'ın girdiği parlamento se¬çimlerinden üç ortakları (İhvan-İşçi partisi-Ahrar partisi) yüzde yedilik bir sonuçla çıkması, İhvan'ın demokratik oyunlar içerisindeki konumunu açıkça belirlemektedir.
Bu legal ve demokratik çalışmalarla ne Amerika kontro¬lündeki aşağılık düzene meydan okuyabilir, ne de İslam şeriatını hakim kılabilir...
Bugün İhvan, milyarderler sınıfına girerek, korkunç maddi imkanlara sahip bulunmaktadır.
İhvan bu ekono¬mik silahı, gençleri İhvan hareketine çekmekte kullan-maktadır.
Diğer yandan el-Hizbu'l Vatani'nin kanadında bazı mensuplarını seçimlere sokmuş, böylece bu partinin gölgesinde millet meclisine girme imkanını elde etmiştir.
Ayrıca bazı elemanları; basın, baro ve tabipler birliği se¬çimlerinde bazı makamlar elde etmişlerdir.
İhvan, diğer gurublar nezdinde tamamen resmi ideolojiyle bütünleşmiş olarak görüldüğü halde, halen Mısır İslam pratiğinde en etkili ve en büyük cemaat olma özelliğini korumaktadır.
Bu özellik belki de 'İhvan' isminden kaynaklanmaktadır.
Müslüman kamuoyunda hakim olan görüş, İhvan'ın gele¬cekte bağımsızlığını yitirerek resmi ideolojiye tabi olaca¬ğı şeklindedir.
Zira tarihi süreç içerisinde hiç bir İslami hareketin uysallık, uzlaşma ve demokratik sürece takıla¬rak iktidara geldiği görülmemiştir.
Eğer gerçekten İslam'ın iktidar olmasını istiyorsak, her şeyden önce ALLAH Resulu'nün, müşriklerin tüm cazip tekliflerini reddederek işe başlamasını kendimiz için bir yöntem, bir düstur kabul ederek işe başlamalıyız.
Bu da güçlü bir siyasi beraberlikle, radikal ve karizmatik yapıya sahip bir liderin harekete vaziyet etmesiyle mümkündür.
Genel değerlendirme:
Mısır'da İslami hareketin dayandığı büyük insan kit¬lesi herhalde yeryüzünün bir başka yerinde bulunmamak¬tadır. Buna rağmen bu hareketin inkılaba ulaşmaması gerçekten düşündürücüdür. Sıradan Mısır halkının siyasi kavrayış, bilgi, inanç ve dinamizmden mahrum oluşu ya¬nında İslami hareketin de kendi içinde birtakım tutarsız¬lıkları hareketi inkılaba götürememiştir.
Her şeyden önce, Mısır'da İslami hareket parçalan¬mıştır.
İkinci bir husus da İslami hareket sahasında faaliyetin başına, idari ehliyetine ve karizmasına bakılmaksızın, sıradan hatiple¬rin getirilmesidir.
Hareketi olumsuz şekilde etkileyen ve şekillendiren faktörlerden biri de ekonomik faktördür.
Bu yoksulluk, sıkıntı ve umutsuzluklar Mısır halkını etkiledi¬ği gibi İslami hareketi de etkilemiştir.
İslami hareketi engelleyen faktörlerden biri de hare¬ketin sağlıklı bir istihbarata sahip olmayışıdır. Her sakal bırakıp cübbe giyen İslami cemaate giriş için vize almış demekti. Artık bu kıyafete giren herkese kucak açılır ve önemli görevler verilir olmuştu. İşte hareketin bu zaafını bilen resmi istihbarat, mensuplarına kıyafet düzenleyerek cemaatlere göndermekte ve her türlü bilgiyi almaktaydı.
Bir başka olumsuz faktör de, Mısır siyasi partilerinin oy hatırına İslami sloganlar kullanması sonucu hareke¬tin bazı elemanlarının İslam şeriatının yürürlüğe konulması¬nı partilerden bekler olmaları veya en azından uzlaşmacı bir tavra girmiş olmalarıdır.
Siyasi partiler, İslami hareketin getireceği tehlikeyi bütün boyutlarıyla kavrarken; İslami hareket siyasi partilerin getireceği tehlikeyi maalesef kav¬ramış değildi. İslami hareketin büyük çoğunluğuna sahip olan İhvan kanadının, laiklik prensibine sahip Vefd parti¬siyle işbirliğine girmesi izah için yeterlidir.
Bir başka olumsuz faktör de hiç bir İslami gurubun elinde sağlıklı bir programın olmayışıdır.
Şeyma-i Nur