III. ABDULHAMİT
« Tümcenin tamamı aptala söylenir » diye bir sözümüz var.
Çünkü normal bir insan “leb demeden leblebiyi anlamak” durumundadır.
Ancak Abdulhamit konusunda yazdığım son birkaç yazıda; II.Abdulhamit’in meşru bir ‘Osmanlı Sultanı’ olmadığını ileri sürmeme karşın, bir tek kişiden olsun bir ‘tepki’ almadım.
Oysa, II. Abdulhamit bir Osmanlı Sultanı değil, bir ‘Naip’ (régent) idi.
Meşru Osmanlı Sultanı da V. Murat.
Türkiye’de ‘tarihin arka odası’, ‘ön odası’, üniversitelerin ‘tarih kürsüsü’, uluslararası üne sahip tarihçilerimiz var.
Belki onlar da değinmişlerdir ama bunun ‘somut tarihsel bir gerçeklik’ olduğunu yüksek sesle dile getireni ben görmedim.
Türkiye’de ‘genelgeçer kanı’, II. Abdulhamit’in 33 yıl (1876-1909) Osmanlı Padişahı olduğu biçimindedir.
Oysa bu tamamen yanlış bir ‘bilgi’dir; bir sav.
‘Abdulhamit Sevdası’ başlıklı yazımda, bu savın ‘yanlış’ olduğunu ileri sürdüm: “Abdulhamit tahta çıkar çıkmaz, kendi doktoru Mavroyeni’yi Sultan V. Murat’ın sağlık durumu ile görevlendiri. Amacı, tüm dünyaya Sultan’ın deli olmadığı ve bir gün iyileşeceği izlenimi vermek ve o arada kendisinin ne yaparsa yapsın ‘sorumlu’ olmadığı ama ‘zorunlu’ kaldığını göstermektir.” (1).
“Oysa Sultan V. Murat, doktorlar odasına girdiği andan itibaren kendisinin ‘tahttan inmiş’ olarak değelendirilmesini isteyecektir.” Çünkü hem aklı başındadır ve hem de Abdulhamit’ten çok akıllıdır.
Nitekim, gözaltında tutulduğu yerden Abdulhamit’e yazdığı mektuplarda, “Atalarımızın adını kirletme”, “Milletimize eziyet etme” diye yalvaracaktır.
Örnekse, 29 Kanunu evvel (Aralık) 1294 (1878) tarihli mektup.
Sultan Murat, naipi (Padişah vekili) Abdulmait’e, “Sizi çevreleyen sözde sadıklar, sizin ve benim hezimimetimize, tüm ailemizin, milletimizin ve ülkemizin zararına çabalamaktalar” diye yazacaktır.
Şimdi II. Abdulhamit’ten III. Abdulhamit’e gelelim.
II. Abdulhamit naip olarak 33 yıl hüküm sürdü ise, III.sü de 15 yıldan fazladır ülkemizi ‘idare’ etmektedir.
Yürürlükteki yasalara göre ‘Muhtar bile olamaz’ denilmişti, oldu.
Yürürlükteki Anayasal kurallara göre göre Cumhurbaşkanı olamazdı, oldu.
Haydi bunlar üzerinde; içinde bulunduğumuz ‘dönem’in özelliğine dayanarak durmayalım.
Sindirmesek de fazlaca dillendirmeyelim.
Ancak, III. Abdulhamit, bizlerin bu sessizliğini, sinmişlik olarak görmekte hep.
Anayasayı tanımıyorum deyip, tanımamayı sürdürmekte..
Parlamento (ne kadarsa artık!)’yu ‘baypas’ etmeyi bir alışkanlık haline getirmekte.
Ülkeyi ‘göz göre göre savaşa sürüklemekte’..
Sürüklemek de ne kelime, bugün savaşın tam da ortasında bulunmaktayız.
Hem de dörtbir koldan bir savaş..
Ordunun bir ‘komuta kademesi’ ise ne yazık ki yok..
Sultan V Murat’ın mektubunda belirttiği gibi, birilerinin çıkıp III. Abdulhamit’e, “Sizi çevreleyen sözde sadıklar, sizin (...) milletimizin ve ülkemizin zararına çabalamaktalar” diye haykırmak durumundadır.
Çünkü bu III. Abdulhamit ve onu çevreleyen sözde sadıkları, her geçen gün, her eylem ve söylemleriyle, hem onu, hem milletimizi ve hem de ülkemizi daha karanlık, çok daha içinden çıkılmaz bir yola sürüklemektedirler.
Bunlara birilerinin çıkıp artık ‘dur’ deme zamanı gelmiştir.
Heyhat ki ne hayhat!
Milletimiz ‘leb demeden leblebiyi anlamak’ şöyle dursun, III. Abdülhamit’in ‘Lozan’ı bize yutturdular’ sözüne bile ‘acaba başka birşey mi demek istedi’ diye bakmakta.
Adam’ın Lozan’ı delmek şöyle dursun, varlığı ve konumu bile ‘Lozan’da kocaman bir delik’tir.
Bilim de böyle diyor, hukuk da.
Tarih de böyle yazacak.
Bir tek ‘yüce milletimiz’ ve onun ‘önder kadrosu’ anlayamayacak...
Habip Hamza Erdem
(1) http://www.dunya48.com/habip-hamza-erde ... t-sevdasi1