"İKİ KARILI"

"İKİ KARILI"

İletigönderen Feza Tiryaki » Pzr Mar 06, 2016 10:34

"İKİ KARILI"


Nasrettin Hoca: Gülümseterek düşündüren bu en ünlü halk düşünürümüzün öğütlerine çoğumuz başvururuz bir şeyler anlatırken... Her anlatıcı bu gülmeceleri kendinden bir şeyler katarak, kendi diliyle anlatır. Kimi de yalnızca kullanır Nasrettin Hoca’nın adını, kendi düşündüğünü, söylemek istediğini Hoca demiş gibi söyler... Bu gülmecelerden böyle uydurulanları, Hoca’ya yakıştırılanları, değiştirilen, özü bozulanları duymuş olmalısınız...

Her yiğidin bir yoğurt yiyişi vardır sözünü doğrularcasına Hoca’nın öykülerini her eline kalem alan, kendine göre yazmış, anlatmıştır.

Burada önemli olan, dinleyeni sıkmadan, ilgisini azaltmadan, demek istediğimizi destekleyen bilindik öyküyü, kısa, öz anlatmak, vurucu son sözü en etkileyici sözlerle diyebilmektir.

Nasıl yazında (edebiyatta), “fabl” denilen hayvan öyküleri bir kişiye mal edilemez, önce şu yazdıydı denilemezse, bu tür hayvan öykülerinin kökeni kaç bin yılın öncesine gidiyorsa, bizim Nasrettin Hoca gülmecelerimiz de öyledir. Hoca’nın yaşayıp yaşamadığı bile şüphelidir ama öyküleri gerçektir, onlar, Türk toplumunun, atalarımızın değerlerinden derlenmiş düşünü – düşünüş demetleridir. Bu kısa öykülerle en azından sekiz yüz yıl geriye gideriz, eski Türk devletleri döneminde Anadolu'muzda dolaşırız... Hayvan öykülerinin, nasıl kişileri, konuşanları, öğütleri belliyse bu öykülerin de konuları bellidir. Öğütleri, öyküsünü nasıl anlatırsak anlatalım aynıdır. Verilmek istenen anadüşünce iyiye, doğruya, gerçeğe doğrudur. Bizim yaşamımızdan, bilgeliklerimizden birer kesittir... Çoğu herkesçe bilinir. Her anlatan kendine göre bir yol tutar... Öykünün anlatım dili, - miş’li geçmiş, - di’li geçmiş zaman olabilir veya geniş zaman, şimdiki zaman, şimdiki zamanın öyküsü ( hikaye), söylentisi (rivayet)... Dildeki zaman seçimi, öykünün tadı tuzudur, nasıl anlatacağı yazanın isteğine kalmıştır. Hoca bir gün yolda giderken diye de başlanır. “Bir gün Hoca Konya’ya gider... gitmiş, gidermiş, gidiyormuş... gitti... gitmişmiş... gidiyorken... diye de söze girilir. Olayın yeri, karşılıklı konuşmalı olup olmaması, kısa uzun oluşu anlatan kişinin elindedir.

Kimi yazarımız bu öyküleri her konuşmasında, her yazısında kullanır. Günümüzde yaşanan bir düşündürücü olayı, toplumun dertlerini, sıkıntılarını, çirkin siyaseti, siyasetçilerin açmazlarını bu öykülere başvurmadan mümkün değil anlatamaz...

Nasrettin Hoca’nın öyküleri derdimizi anlatmak için bu kadar önemliyse, onun gülmeceleriyle kapalı gözler açılabiliyor, uyuyan uyandırılabiliyorsa, bu gülmecelerle birlikte verilen algı belleklere yerleşiyor, bir anda yitip gitmiyorsa, bu durumu kötüler kötülüğümüze niye kullanmasın?

İşte kullandılar. Kullanıyorlar.

Son günlerin rezil haberi:

“Skandal kitap: Çok eşli Nasrettin Hoca.”

Bu başlıkla verilen haber şöyle sürüyor: “Veliler tepkili. Çocuklar çok eşliliğe özendiriliyor.”

Olay şu: Sekiz yaştan başlayarak çocuklara (ilkokul ikinci sınıf) yazılan, Milli Eğitim Bakanlığınca okullara önermeli bir çocuk kitabından bu öykü. Okuma listelerine alınmış. Okullara dağıtılmış. Yayıncısına göre her yaş içinmiş bu kitaplar. Böyle bir kitap için seçilmiş seçkilerden biri “İki Eş” öyküsü. Amaç: Düşünmeyi öğrenmek yazılı kitabın tanıtımında. Neymiş?

“Nasrettin Hoca ile düşünmeyi öğrenmek.”

Öykü aynen şu sözlerle başlıyor: “Nasrettin Hoca’nin iki eşi varmış. İlk eşi Leyla ile onun teyzesinin kızı Ceren.”

İlk iki tümce, okuyanın içini donduruyor.

Tümcenin kuruluşundan, sözcük sıralanışından anlıyoruz ki burada iki eşe dikkat çekiliyor. İkinci tümce beterin beteri: İki eş, kardeş çocuğu imiş. Teyze kızları. Hem olay öyle eskiden geçmişe falan da benzemiyor. Bakınız; kızın adı: Ceren.

Bir de resimlemişler. Resme bakıyorsun: İki eş, kızlar ergen bile değil, küçücük iki kız çocuğu. Saçlar salık, kabarık, baştaki şapka Fransız modası, elbise masal kızı elbisesi. Ya Hoca? Beyaz üçgen keçi sakallı, başı kavuklu, Avrupalı’nın bahçe figürü cücelerine benziyor. Kocamış, gülünç bir cüce ile iki prenses. Nasıl masalsa bu, bunlardan biri koca, kızlarsa, ak sakallı yer cücesinin karıları. Hiç bir dilde, hiç bir kültürde böyle bir masal yazılmamıştır, böyle bir masal ne yazılır ne böyle resimlenir... Sapıklık öğretilecekse, konu sapkınlık, sapıklık, şeytanlıksa o ayrı tabii...

Belli, öykü gülüp geçmek için yazılmış değil. Öykü, demek hilafeti kaldırdınız, şeri (dini) mahkemeleri kaldırdınız, çok eşliliği yasakladınız, ama bakın ben bunların hepsini aştım. Geldim her yere yayıldım, damarlarınıza kadar sızdım... Çocuklarınız tutsağım... Geriye döndüreceğim bu düzeni. Ben size göstereceğim diyorlar bu öyküyle çağdaş Türk ulusuna. Resimlerdeki uçuşan kalp resimlerine, iki kızın elini tutan Hoca görüntüsüne hiç girmeyelim. Öykü ile ilgili sorular da var hemen öykünün arkasında. Belki ne demek istediğimiz anlaşılmaz, en iyisi, sorularla bu durumu pekiştirelim demiş olmalılar. Soruyor çocuğa, bu Nasrettin Hoca öyküsünü yazan utanmaz:

"Nasrettin Hoca iyi bir koca mıdır?

Leyla ile Ceren neden tartışıp durmaktadır?

İki kadının sorularını cevaplamaktan neden kaçmaktadır?

Verdiği cevap iki kadını da mutlu eder mi?

Neyi ölçüt alarak iki eşi arasında seçim yapmaktadır?"

Sorulardaki düşünsel yüksekliğe, derinliğe şapka çıkarınız! Bu cin fikirliler önünde eğiliniz! Bu akla parmak ısırınız!

Kitabın arka kapağında amaçlarını gizlememişler: “Derinlerde yatan felsefi (düşünsel) kavramlarla tanıştırma amaçlanıyormuş bu öykülerle çocuklara.

"Derinlerde yatan düşünsel kavramlar..." Pöh, söze bak hizaya gel! Derin yatan kavramları çocuk yüzeye çıkardığı an yandı. Arap gericiliğinde boğuldu... Cinsellikte kullanılan bir eşya oldu... Ne işin var o zaman okulda, yürü doğru eve! Marş marş! Kır dizini evinde otur, koca bekle, artık kime kısmet olursan... Altmışlık mı olur, yetmişlik mi? Altmış birinde, bir de Rus imam nikahlısı mı olur kısmetinin, bilinmez... Erkekse çocuk, aslanım sana her yol serbest. Deden yaşına gelince bile gözün uçkurunda olsun! Gönlün kimi çekerse... Yeter ki onları iyi idare et, mutlu et! Derindeki anlam bu!

Bu iş nasıl duyuldu biliyor musunuz? Meclis kürsüsünden verilen soru önergesiyle. Çok eşliliğin, olağan, sevimli gösterildiğini öne sürmüş kadın milletvekili Didem Engin. Bu duyguyu, bilinçaltına yerleştirme çabası demiş bu kitapla yapılana. Bilmiyorlarmış gibi de açıklamış:

“Bu durum çağdaş Türkiye’nin aile yapısına ve toplumsal değerlerine de aykırıdır.”

Çağdaş Türkiye mi kaldı Didem Hanım? Günaydın! Arada bir çıkarak orada konuşmakla olmuyor. Atı alan Üsküdar’ı geçti. Şimdi siz sorunuza yanıt bekleyip durun bakalım. Bekleyin, verirler!

Okullara yeni sistemi getirirlerken, kızları okuldan alırlarken, başörtüsünü serbest bırakırlarken, "Din" kitabını ders diye okullara koyarlarken, ilkokulda, eski yazıya geçme amaçlı Arapça dersi öğretirlerken neredeydiniz?

Elimde 1984 basımı “Renkli Resimlerle Nasrettin Hoca” adlı bir kitap var. 248 sayfa, büyük boy bir kitap. İnkılap ve Aka Kitabevi yazıyor altta. Hazırlayan Ferit Ragıp Tuncor. Bu kitapta (377) yüzlerce, çok duyulan az duyulan, bilinen bilinmeyen gülmeceler var. Hocanın adı da, Arapça, “Nasreddin” değil, Türkçe doğru yazımla “Nasrettin” olarak yazılmış. Kitabın yazarı önsözde demiş ki:

“Hoca meclislerin tuzu biberidir. Onun hayatını tamamlayan belli başlı üç unsur göze çarpar:

1- Karısı,
2- Mollası İmad,
3- Eşeği.

Her üçünün de bu kitapta mükemmel bir şekilde işlendiğini görüyorsunuz.”

Son sözü de şöyle:

“Bu kitap okuyana ibret dolu zevkli dakikalar geçirtebilirse hazırlayana ne mutlu!”

Ferit Ragıp Tuncor, (1912 -2005) şair - yazar. MEB Arşiv kütüphanesine adı verilmiş, çevirmen (Osmanlı yazısı – Türkçe). Eski yazarlarımızın( Ziya Gökalp, Mehmet Rauf, Refik Halit...) bir çoğunun eserini Türkçe yazıma çevirmiş. Bir özelliği daha var bu kişinin. Ekmeleddin İhsanoğlu, İslam Konferansı Teşkilatı’nın bir kültür bölümü adına, ona hizmetlerinin anısı olarak bir teşekkür plaketi sunmuş bir zamanlar. Yine kitaba dönersek:

Kitabının 150’nci sayfasında aynı fıkra, biri hocanın yaşında bir kocakarı, diğeri ortayaşlı bir kadın resmiyle, şu başlıkla verili:

“Yahu? Sen azıcık yüzme bilirsin değil mi?

Nasrettin Hoca’nın iki karısı varmış. Bir gün iki karısı birden Hoca’ya:
-Hangimizi daha çok seversin?
diye sormuşlar. Biçare zor durumda kalmış, terler dökmüş, ikisine birden:
-Bu nasıl soru? Elbetteki ben ikinizi birbirinizden ayırd etmem. Her ikinizi de eşit derecede severim.
der.”

Buraya kadar olanı aynen yazdım kitaptan. Sonra genç olanı o ünlü suya yuvarlanma örneğini verir, onun, hangimizi evvel kurtarırdın?” sorusuna Hoca, eski karısına dönerek:

“Yahu?.. sen azıcık yüzme bilirsin değil mi? demiş. “ diye bitirir Ferit Ragıp fikrayı.

Kitapta bundan başka, anlatıma, Nasrettin Hoca'nın "iki karısı" varmış diye başlayan bilindik bir mavi boncuk öyküsü daha var. Diğer öykülerde Nasrettin Hoca'nın karısı diye adı geçiyor karısının. Bu gülmece, eski zaman, geçtiği dönem düşünülünce, gülümsetebiliyor bile... Eski yasaların yürürlükte olduğu dönemler... Türklük töresini koruyamamış, yobazın baskısına girmiş yörelerimiz... İçten içe acıyorsunuz ancak eskiden yaşayıp ölmüşlere...

Sonra bir şey daha var. Bu gülmece dünya çapında bir gülmece. Çoğu dilde değişik şekillerde geçer. Kiminde anneyi sınarlar, çocukları suya düşer. Babayı sınarlar, eşini mi, ananı mı kurtarırsın diye. Ya da sevgilin mi, anan atan mı? “Birini kurtarma şansın var, hangi çocuğunu kurtarırsın?” sorusu mutlaka sorulmuştur içimizden birine. Dostlar birbirini sınar... Kardeşler öyle... Suya düşersek önce kimi kurtarırsın sorusu ünlüdür yani.

Şimdi tutup da, böyle bir konuyu, o resimlerle, o anlatımla, o sorularla günümüzde eğitim adına, bir okul kitabına uyarla ve iki eşli yaşlı kocayı, minicik çocuklara tartıştır, üzerinde konuşturt. İşte bu ihanettir.

Eğitimin çivisi çıkmıştır!

Öyle soru sorarak, bir iki söz söyleyerek, çıkmaz ayın son perşembesinde gelecek yanıtı bekleyerek oyalanmak zamanı değildir...

Söyleyin bu dinsel bağnazlık, karanlık düzen gözle görülür, elle tutulur bir şey midir?

Şeriat bundan başka daha nasıl gelecektir?

Feza Tiryaki, 5 Mart 2016
Kullanıcı küçük betizi
Feza Tiryaki
GM Yazarları
GM Yazarları
 
İletiler: 1006
Kayıt: Sal Kas 09, 2010 14:12

Şu dizine dön: Feza TİRYAKİ

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 0 konuk

x