“İki Yahudi Tefecidir, Üç İngiliz bir Sömürge”
Size bir kitabın tek bir sayfasını okuyacağım ve içindekileri kısaca özetleyeceğim. Neden mi? Bunu sonra anlayacaksınız.
“Bir Yahudi dilencidir.
İki yahudi tefeci.
Üç Yahudi uluslararası bir banka.”
“Bir İngiliz turisttir.
İki İngiliz bir ticaret şirketi.
Üç İngiliz bir sömürge!”
“Bir Alman uşaktır.
İki Alman, bir çavuş ve bir er.
Üç Alman bir istilâ ordusu.”
„Bir Amerikalı bir tüccardır.
İki Amerikalı bir anonim şirket.
Üç Amerikalı tröst demektir.“
Bunlardan başka, Fransız, Çinli ve Meksikalı anlatılıyor bu sayfada. Meksikalı için :
“Bir Meksikalı bir at hırsızıdır.
İki Meksikalı bir eşkiya çetesi.
Üç Meksikalı devrim demektir.” deniyor.
Sonra sayfada, şöyle içerikli bir fıkra var:
Bir İngiliz, bir İtalyan, bir Alman, bir Arap, bir Yahudi ve bir Fransız arkadaş olmuşlar, birlikte eğlenmek istemişler. Fransız, herkes istediği bir şeyi alıp bana gelsin, bende buluşalım, şaraplar da benden, demiş.
Sözleştikleri gibi Fransız’da buluşmuşlar. Her biri gelirken yanında birer çeşit yiyecek getirmiş:
İngiliz frenküzümü peltesi, İtalyan makarna, Alman kapuska, Arap kuskus...
Yahudi’ye gelince, o da beraberinde kardeşini getirmiş.
Sayfada bunlardan başka, bir Amerikalı, bir İngiliz, bir Fransız ve bir Türk diye başlayan fıkra var. O bilindik cennet fıkrası. Cennetin kapısında, cennetlikler bekliyor. Bekleyenlerden her biri ancak yanlarında üç adet eşya getirebilecekmiş. Diğer milletlerin fertleri(Amerikalı, İngiliz, Fransız) tüm konfor sağlayan eşyaları almışlar yanlarına da, bizim Türk cebinde cüzdanından başka bir şey getirmemiş. Cennetin kapısında, “Niye yanınıza bir şey almadınız?” dendiğinde Türk:
“Hiç almaz olur muyum, işte nüfus cüzdanım, tasdikli bir sureti ve altı adet vesikalık fotoğraf. Bu da iyi hal kâğıdım, demiş.
Sayfada küçük bir bölüm daha var. Burada, bir fıkra anlatıldığı zaman İngiliz, Alman, Amerikalı ne yapar? sorusuna yanıt veriliyor.“İngiliz bir fıkraya üç kez güler,“deniyor. „Önce nezaketten, sonra açıklanınca, sonra da nükteyi anlayınca.“
„Alman’a anlatılınca iki kez güler. Önce nezaket gereği, sonra açıklanınca. Çünkü anlamaz.“ diye yazılmış.
Amerikalı ise fıkrayı daha önceden duyduğu için hiç gülmezmiş.
Yaşar Nabi Nayır’dan yararlanılmıştır notu düşülmüş ayrıca bu sayfaya.
Şimdi bunları neden yazdım?
Bu açıkladığım sayfa yurtdışındaki Türk çocukları için Berlin’de hazırlanan ders kitabının 7. sayfası. 1985 basımı. 10. Sınıflar Türkçe Dil ve Okuma kitabı.
Adnan Binyazar, İncilâ Özhan kitabın yazarları.
Bu kitaplar, o zamanlar Türk çocukları Almanya’ya uyum sağlasın, uyum sağlarken Batı kültürüne karışsın, Alman derslerinde öğrendiği Batı kültürü yetmez, biraz da kendi diliyle tuzağa düşsün diye yazdırılmış kitaplardı aslında...
İçinde hep yabancı yazarlardan çeviriler, yabancı ülkeleri tanıtmalar...(Leningrat, Moskova, Japonya’ya Saygı adlı yabancı ülkeleri anlatan okuma parçaları, Aristo’dan, Bacon’dan parçalar..Abraham Lincoln’in Katli gibi tarihi yazılar...)
Türk dilinin yazarlarından çok az paylaşım var içinde. Atatürk’ten sadece bir yerde yazı var. Diğer sınıflarınki de farklı değildi. Yedinci sınıftan onuncu sınıfa kadar dört kitaplık bir seriydi bu...
Bir Rus çocuğu, Almanya’da yaşayan bir Rus çocuğu diyelim örnek uysun diye, Ankara’yı okur mu acaba kitabında? Kurtuluş Savaşımızı okur mu? Oysa bu kitaplarda biz Sovyet Devrimini aldık okuma parçası olarak...Şehirlerini aldık...Fransız çocuğu için, İngiliz çocuğu için de ayrı durum...
Hele hele Yunan çocuğu bizim destanlarımızı kitabında bulabilir mi hiç? Böyle ihaneti- onların bakışıyla diyorum bunu- Yunan milleti çocuğuna kendini kesseler yapar mı? Bu kitap madem yurtdışındaki çocuklara hazırlandı, onlara dil öğretirken niye ülkesini öğretmez, kendi kültüründen yazıları vermezsiniz?
Bizi hep içimizden vurdular böyle...
Bu günlere nasıl gelindi derken geçmişteki yanlışlarımızı hatırlıyorum ister istemez.
Böyle milliyetsiz, kişiliksiz yetişecek Türk çocukları hedeflendi ve bizim milliyeti inkâr eden çağdaş(!) düşünceli yazarlarımız da o zamanlar bunlara hizmet ettiler.
Tıpki şimdi dinci yobazların yapmak istedikleri gibi…
Ama bu yazımda konum bu değil.
.
Bu sayfaya, yani bizim Türk çocuklarının Türkçe derslerinde okuyacağı, o da seçmeli ve isteğe bağlı ders olarak okuyacakları Türkçe dersi kitabındaki bu sayfaya yapılan sansürü anlatacağım.
Yahudi sansürünü. Ve bu sayfanın nasıl toplatıldığını...
Türk çocuklarının Atatürk’ü öğrenmesi, yurtsevgisini aşılayan yazılar okuması, tarihinden sayfalar öğrenmesi bizim Milli Eğitim bakanlığımızı hiç mi hiç ilgilendirmedi ki bu kitaplar ve daha beterleri derslerde yıllarca okutuldu Türk çocuklarına, Türk öğretmenleri tarafından.
ABD’nin Abrahamı’nı bildiler...Atatürk’ü doğru dürüst anlatmadılar ama... Atatürk’ün Çanakkale Savaşlarında Anzaklar için söylediği, söylendiği tarihte kalması gereken, o günün şartlarının gerektirdiği o tarihi sözlerini burada sayfalarca hikayeleriyle verdiler...Hani o: „Onlar bu topraklarda canlarını verdikten sonra artık bizim evlatlarımız olmuşlardır...sözünü. Özal ve Özal’dan sonraki siyasetçilerin ve şimdi de iktidarın sımsıkı sarıldığı, her törende okunan o sözleri yazdılar.
Her yıl törenlere gelen, (Ne içinse bu törenler? Hem de vatanımızda ?) yeniden Çanakkale’de bayrak dikme gösterileri düzenleyen işgalci İngiliz’e ve Anzak’a hiç bıkmadan okudukları o sözleri ve hikâyesini yazdılar. Her yıl ama her yıl papağan gibi siyasetçilerimizin tekrarladıkları o sözleri...
Çanakkale Savaşı deyince bunu öğrettiler yani genç beyinlere anlayacağınız...
Bu arada sormak isterim :
Çanakkale’de İngiliz’in, Avustralyalı’nın…”Şafak Ayinleri” adıyla yaptıkları bu abuk gösterinin bir benzeri dünyanın neresinde vardır?
Hangi ülke buna izin verir?
İsviçre, Fransa, “Ermeni soykırımı yoktur!” diyen Türk’ü hapse atıp bir de para cezası vermeye kalkarken biz şehitlerimizin kanı üstünde onlara işgallerini kutlatıyoruz…
Hem de Atatürk’ün o dönemde kalması gereken sözünü tarihteki yerinden alarak, onu kullanarak, 1980 yılından sonraki siyasetle başlatılan bu ihanete, bu yüzsüzlüğe izin veriyoruz…
Bu kitaplarla çocuklarımız kendi dilleriyle eski Yunan kültürüne hayran kaldılar...Batı’yı Alman okulunda da öğrendikleri yetmezmiş gibi bir de Türkçede öğrendiler. Atatürk’ten tek söz edilen bölüm olan 10. yıl söylevinin arkasında İsveç Söylevi(Albert Camus) kondu da alınan bile olmadıydı...Niye aynı eşitlikte bu iki yazı diye.
Ama bizim bütün vurdum duymazlıklarımıza karşın Yahudi Cemaati bu kitabın bir sayfasına itiraz etmiş. Kitaptan haberi olmuş. Türk çocuklarının seçmeli bir ders olarak okuduğu Anadili dersinde ne okudukları bir tek onları ilgilendirmiş. Kendi milletlerinin alaya alındığını iddia etmişler, Alman bakanlığına baskı yapmışlar ve bu sayfayı toplatmışlar yeni baskılardan...
Eskileri için de okullara yazı gelmişti, o sayfa okutulmayacak diye. Ben zaten çoğunlukla Türkiye’den gelen Türk Milli Eğitimi’nin kitaplarından okuturdum dersimi ama bu durumu duyunca az şaşırmamıştık...
Belki duymuşsunuzdur, geçen yıl Genelkurmay başkanlığı bir araştırma yapmış. Başka milletlerin ders kitaplarında Türkler ve Türkiye aleyhine neler var diye...Öyle şeyler bulmuşlar ki duyunca bu kadarına inanmam dersiniz…
Körpecik beyinler Türk düşmanlığıyla yetişiyor pek çok ülkede. Bize küfür ediliyor, barbar, yamyam deniyor, katil, soykırımcı deniyor...Buna karşılık siyasetçimiz parmağını oynatmıyor. Değil oynatmamak, biliyorsunuz bizi şu an yönetenler onlara hak veriyor...
Hasan Cemal bir zamanların hızlı solcularından değil miydi? Sonra döndü dediler. Milletine küfredenlerle kolkola girebilmiş biri! Nobelli „Pamuk“ gibi. Geçen hafta 31 Mart’ta Amerikada bir üniversitede Ermeni Soykırım konferansına katılıyor ve yaptığı konuşma sonrası Ermenilerden alkış alıyor, ayakta alkışlanıyor...
Söyleminde üç kez soykırım demişmiş, insaflıymış yani, bir dinleyeni böyle anlatıyordu, iki kez de Ermeni’nin ağzıyla büyük felaket demişmiş...Ermeninin beklediğini vermemişmiş yani, tam gaz gitmemiş ateşe, az söylemiş bu sözü...Bunu diyerek teselli bulanlarımız var...
Hasan Cemal konuşmasında yüz binlerce Türk’ün Hrant Dink için “Hepimiz Ermeniyiz” diye İstanbul sokaklarında yürüdüğünü ve Türkiye’de 34 bin entellektüelin Ermeniler’den özür dilediğini söyleyerek de büyük alkış almış…
Ve milletinin arkasından bu sözleri söyleyip alkışlanan bu kişi sonra hiç bir şey yapmamış gibi yurduna dönüyor, memleketin ekmeğini yiyor, suyunu içiyor, şehitlerin kanıyla kurulan bu Cumhuriyeti bölsünler, yıksınlar diye de benzetmek gerekirse, kendini parçalıyor...
O bir değil, onun gibi yüzlercesi, binlercesi, bu Cumhuriyetin yetiştirdiği ve yediği ekmeğe ihanet edenleri sürüsüyle bizde...
Bütün bunlara nerden geldim?
Demin bir haber okudum:
AKP ve CHP Sezen Aksu’ya seçimlerde partilerine seçim şarkısı yapması için başvurmuşlar...Sezen Aksu bu kez „akıllı“ davranıp reddetmiş. Haberde böyle yazıyor.
Bu Sezen Aksu değil miydi açılımcıların kraliçesi! AKP’nin evetçisi!
Bunun şarkılarıyla mı „altıoklu“ parti seçim kazanacak?
AKP’ye ise yakışır bunların müzikleri...Hem de ne yakışır!
Kimindir böyle akıllar?
Biz neden bu haldeyiz? Her kafadan bir ses çıkıyor. Kimse bu olanlara, ihanetlere aldırmıyor.
Ölümünü bekleyen mahkûm gibiyiz...
Yahudi’nin milliyetçiliği...
Yunan’ın , Ermeni’nin milliyetçiliği...Hele hele Alman’ın İngiliz’in milliyetçiliği...
Bir onlara, bir bize bakınız...
Sömürgeci İngiliz’in kıyılarımızı kolonilerine çevirmesi...
Parasıyla aldıkları yerler, koylarımız, kıyılarımız, tepelerimiz, ovalarımız, tarlalarımız...yetmedi...
“Fethullah okulları” modeliyle sürüsüyle gelecekler artık...
Sırada İngiliz’in, Amerikalı’nın, Kanadalı’nın, Avustralyalı’nın diliyle bizi işgale gelmesi var...Diliyle bizi yutmağa gelecekler. Siyaset onların on binlercesini çağırıyor. 40 bin yabancı öğretmen getiriyor.
Olacaklar ortada…
Okullarımızın ve toplumumuzun sömürgecilere teslim edilmesi…
Yurtdışındaki çocuklarımız değil, ülkemiz çocukları teslim edilecek!
Yahudi cemaati bir söze dayanamıyor, ciddiye alıp uğraşıyor…
Bizi ise toptan karalıyorlar, toptan devşiriliyoruz…
Buna karşılık bölücülere, açılımcılara, seni böleceğim, seni açacağım, seni yokedeceğim diyenlere sarılmamıza bakın...
Yeteneksizlerin eteğine toplanmamıza...
Her yapılanı yiyip yutmamıza...
En son yaptıkları sınav hırsızlığına…
Bölücü parti kurulmasına vaktiyle ses çıkarılmadı. İzin verdiler buna vatan haini siyasetçiler...
Halkı uyutmak için şehit haberleri bile saklanıyor milletten. Yedi askerimiz yine mayından yaralanmış. Şehit oldu diyenler de var, siyaset yasak koymuş bu habere diyen de…Dün bir askerimiz yirmi bir yaşında PKK terörüne kurban gitmişti…
İsrail bir askeri için tepin tepin tepinir. Etrafını kırar geçirir…
Biz bir kez olsun bunu yapanların yakalandığını, mahkeme edildiğini, cezasının verildiğini duymadık…Değil ceza vermek bazı kendini bilmezlerin bölücübaşına halk önderi demesine bile izin veriyoruz, gücümüze gitmiyor bu olanlar…
Kitaptaki benzetmelere gelin biz de eklemeler yapalım:
Bir dönek korkaktır.
İki dönek Amerikan uşağı.
Üç dönek imamın ordusu.
Bir bölücü zavallıdır.
İki bölücü eli kanlı terörist.
Üç bölücü bölücü parti.
Feza Tiryaki, 7 Nisan 2011