Kaynak
İlerleyelim Beyler!
Belediye otobüslerinin tıklım tıklım yolcu taşıdığı yıllardı. Ağırlıktan yere yapışmış lastikleri inleyerek dönen otobüs, salkım saçak bekleyen yeni yolcu kümelerini almak üzere mola verdiği her durakta, kalender şoför arkasına döner ve zaten balık istifi eski yolculara: "İlerleyelim beyler, ilerleyelim!" diye bağırırdı. Yolcular, tüm Türk milleti gibi çok zekiydiler. Şoför 'İlerleyin!' deyince hiç garipsemez, otobüsün kıçına doğru gerilemek gerektiğini bilirlerdi. Artık belediye otobüslerine aynı itibar yok. Ama Türkiye'nin 'ilerlemek'ten anladığı gerilemek, toplumsal belleğimize yer etmiş olacak ki, yarım yüzyıldır atılan her: "Haydi Türkiyem ileri!" narasında, geri vitese takıp basıyoruz gaza. İlerlemekten algıladığımız kıçın kıçın gerilemek, zaman içerisinde kıçların ilerleyip kafaların gerilediği ve kıçların baş, başların kıç yerine konulduğu bir eyleme dönüştü.
İlerleyen Türkiye'de, kıçlar açılıyor, başlar kapanıyor. İlerleyen Türkiye'de kıçlar özgür, kafalar tutsak.
Türkiye otobüsü, Avrupa Birliği'ne gidiyor değil mi? Şoförler bağırıyor: "İlerleyelim beyler!" Toplum çok zeki tabii. Hemen anlıyor, Arabistan çöllerine doğru geriliyor. Cumhuriyet Bayramı'nın deprem oldu diye kutlanmadığı Türkiye'de, Kadir Gecesi havai fişekler aydınlatıyor kıçın kıçın ilerlediğimiz yolu. Devrimin ta kendisi Cumhuriyet'in bayramı söndürülüyor, 'Türk İslamiyeti'nde devrim', diye sunuluyor Kadir Gecesi fişekleri. Kimse de çıkıp, "Yahu bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu? Hani deprem olmuştu, hani şenlikler iptal edilmişti?" demeye cesaret edemiyor. Çünkü kıçın kıçın ilerlemeye herkes alıştı. Herkes kabullendi, boyun eğdi, yuları verdi daha iktidarı ele geçirmeden korku salan din faşizmine. Güya laik CHP bile, oy sofrasından nasibini alabilmek için oruç tutup iftar açmak zorunda artık.
Bazıları ise, Arap Yarımadası'nı aşıp Orta Asya'ya kadar geriliyor, kıçın kıçın ilericilikte. Türkiye'de yalnız Müslüman Türkler vardır ileri düşüncesinden hareket eden MHP'li eski Devlet Bakanı Şuayip Üşenmez, üşenmemiş, gerilere gidip Osmanlı'nın tapu tahrir defterlerine baktırmış, bir de ne görsün? 1564 ile 1568 yılları arasındaki kayıtlarda Kürt isim ve sülalesi yokmuş! Hay Allah, nereden çıktı bu Kürtler, diye şaşmamıza kalmadan, Şuayip bey, Türklerin son zaferini muştuluyor. Meğer Kürt diye bilinenler, aslında Türk boyuymuş. Hakkıdır hakka tapan milletimin haktan yana uzmanları, Osmanlıca 'ekrad' sözcüğünün, 'göçebe' ya da 'dağlı' anlamına geldiğine karar vermişler oybirliğiyle ve haklı olarak, Kürtlerin aslında Türk boyu olduğu görüşünü benimsemişler. Meğer eskiden Kürtlere 'dağ Türkleri' denmesi doğruymuş muymuş size?
Al sana geri giderek bir ilerleme örneği daha.
Şimdiciğime, Şuayip Hiç Üşenmez Bey, bu belgeleri tercüme ettiriyor. Kürtler azınlıktır diyen AB'lilere ve dünyaya, Kürtlerin Kürt
azınlık değil, Türk çoğunluk olduklarına kanıt diye gösterecekmiş.
Yalnız ben, Avrupa Birliği ve dünyanın kıçın kıçın ilerlemekten başka anlamlar çıkarmasından korkuyorum. Örneğin adamlar, tarihte gerçekten geriye gitmeye kalkıp: "Yav, 1448 ile 1452 yılları arası Bizans tapu tahrir kayıtlarında Türk soyu sopu görünmüyor, İstanbullular aslında Dağ Rumlarıdır!" diye tutturmasınlar sakın? Hatta tarihte iyice geri giderek, aynı mantığı 900 ile 904 yılları arasına oturtup: "Anadolu'da Türk yoktu, şimdi Türk denenler aslında göçebe Ermeni boyları, bayır Rumları, yayla Süryanileridir," falan derlerse ne yaparız?
Kıçın kıçın ilerleyerek Avrupa Birliği'ne hazırlanıyoruz sevgili okurlar.