TARAFGİRLİK (2)

Türkiye ve dünya gündemindeki gelişmeler hakkındaki fikirleriniz, yayınladığımız izlencelerin bölümleri hakkındaki düşüncelerinizi paylaşabileceğiniz alan.

TARAFGİRLİK (2)

İletigönderen Habip Hamza Erdem » Pzt Ağu 19, 2024 13:15

TARAFGİRLİK (2)
Tarafgirlik konusunda eğer bir örnek alınacaksa Simon Weil en somut örnektir demiştik.
Ancak Simon Weil’in Türkiye’de pek tanınmadığını da eklemiştik.
Oysa baktım, Felsefe Dersleri, Kişi ve Kutsal, Tanrı Sevgisinin Örtük Biçimleri, Zorunluluk ve İtaat, Allah Aşkı Üzerine, Yerçekimi ve İnayet, Baskı ve Özgürlük, Düşünce Seti, Yerçekimi ve Tanrının Lütfu gibi ‘parça’larının Türkçe’ye çevrildiğini gördüm.
Yani tam da Simon Weil’in ‘anlaşılmaması’ için yapılan çeviriler bunlar.
Simon Weil’i bir mistik ‘İmam’ yapma çabaları da denilebilir.
Bir çevirinin dipnotunda belirtildiği üzere, “Simone Weil’in yaşamı parçalara ayrılabilir ve parçalar istediğimiz biçim ve boyuta sahip bir şekil oluşturacak biçimde yeniden birleştirilebilir. Tıpkı Banach-Tarski Paradoksu’nda olduğu gibi...”
Bu paradoksa göre, bir küreyi sonsuz parçalara ayırıp iki benzer yeni küre yapılacak olursa, elde edilen iki yeni küre hacim olarak ilk tek küreye eşit olabilir.
Bu da parçaların her birinin ‘ölçülemez’ bir boyutta olduğu gibi bir ‘çelişki’ (paradoks) demektir.
Güncel yaşamdan bir örnek verilecek olursa; Can Atalay için ‘Muhalefet’in tümü, Meclis’i olağanüstü toplantıya çağırdığında, Meclis Başkanı, keyfî bir biçimde, sırayı bozarak olay çıkaracak bir başkan vekilini atar ve toplantı başlar.
Beklenildiği üzere ‘olay’ da çıkar ve Muhalefet bu kez boş boş bağırarak bir ‘muhalefet’ yaptığını ileri sürer.
Oysa, normal sırası gelen başkan vekili başkanlık edecek olsa Can Atalay sorunu da çözülmüş olacaktır.
Ne var ki, Meclis ‘İktidar’ ve ‘Muhalefet’ olarak iki ayrı kümeye (ya da küre) ayrılmış olarak görülse bile, toplamı bir ‘tek küme’ oluşturmaktadır.
İşte ‘Paradoksun kralı’, Türkiye’deki bu ‘siyasal partiler demokrasinin vazgeçilmez ögeleridir’ yanılsamasından başkası değildir.
Oysa Simon Weil, siyasal partilerin kökten lağvedilmelerini önerecektir.
O Simon Weil ki, örneğin «Ben savaşı sevmem, ama bana göre savaştan daha beter olan, cephe gerisinde gerçekte ne olup bittiğini bilmeyen askerlerin kendi aralarındaki gevezelikleridir» demişti.
Tıpkı Türkiye’de ‘siyasal parti taraftarları’nın gerçekte ne olup bittiğini anlayamamaları gibi…
Ve Türkiye’deki siyasal tartışmalar, Dr Recep ne dedi, Devlet Bahçeli ne mesaj verdi, Özgür Özel niye bağırdığıyla ‘sınırlı’ kalmanın ötesine geçememektedir.
Simon Weil’e dönersek, öylesine ‘tarafgir’ (engagé) bir filozoftur ki, maaşının yarısını yoksullara verip, işçilerin nasıl acı çektiklerini ‘bizzat yaşamak’ için, bir filozof olarak iki ayrı fabrikada aylarca ‘ücretli işçi’ olarak çalışmıştır.
İspanya’daki iç savaşa ‘gerilla’ olarak katılmış; Fransa’nın Hitler tarafından işgal günlerinde ise Londra’da iken, askerî paraşütle ‘ülke savunması’ için Fransız topraklarına indirilmesini istemiştir.
Ki, baş yapıtı “Köken (üzerine); insana yönelik ödevler bildirgesinin başlangıç ilkeleri”. “L’Enracinemet: Prélude à une déclaration des devoirs envers l’être humain”dir.
Çevirisi zor ama anlamı derin.
Anglo-sakson felsefenin baskısıyla, sözde Birleşmiş Devletler’ce (Nations Unis) ‘İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’ diye değiştirilen ‘İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirgesi’ yerine, çağdaş ‘Bildirge’nin nasıl olması gerektiğini anlatan bir çalışmadır Simon Weil’inki.
Kaldı ki, Türkçe’de ‘Hak ve Ödevler’ diye bir deyim vardır.
Simon Weil, ‘Ödev’lerin ‘Hak’tan önce geldiğini ileri sürecektir.
‘Hak’ alınıp-verilebilen bir ‘şey’dir, ama ‘ödev’ insanın kendisinin üretmesi gereken bir ‘şey’ olmak durumundadır.
Evet Simon Weil, haksızlığa her düzey ve düzlemde karşı çıkmıştır ama, asıl amacı ‘insanlık ödevi’nin ‘köken’leri (enracinement) [ki ‘Temelleri’ de denilebilir] üzerine düşünmeye çağrıdır.
Ne var ki, her ‘parça’sında olduğu gibi, Simon Weil’in bu başyapıtı da ‘ulusalcılık’ın hem temeli ve hem de ‘aşırı uç’lara kadar genişletilmesi biçiminde yorumlanmıştır.
Kısası, Simon Weil neden anlaşılmamış ya da hep çarpıtılarak anlatılmaya çalışılmıştır sorusuna yanıt vermeye çalışacağız.
Ki, ‘ne’ye ‘taraf’ olunması gerektiği anlaşılabile.
(Sürecek)
Kullanıcı küçük betizi
Habip Hamza Erdem
GM Yazarları
GM Yazarları
 
İletiler: 1634
Kayıt: Cum Haz 26, 2009 20:01

Şu dizine dön: Tartışma ve Fikir Meydanı

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 0 konuk

x