DEVRİM’İN D’Sİ

Türkiye ve dünya gündemindeki gelişmeler hakkındaki fikirleriniz, yayınladığımız izlencelerin bölümleri hakkındaki düşüncelerinizi paylaşabileceğiniz alan.

DEVRİM’İN D’Sİ

İletigönderen Habip Hamza Erdem » Cmt Eyl 07, 2024 12:47

DEVRİM’İN D’Sİ
Her ne kadar, sonunda getirip Türkiye’deki güncel gelişmelerle ilişkisini kurmaya çalışıyorsam da, yazılarımda hep Fransız Devrimi’ne gönderme yaptığım için eleştirenler olabilir.
Ancak yine, belki de son kez, Fransız Devrimi’nin başlangıç ve işleyişine ilişkin bir örnek vermek istiyorum.
Ki, AKP denilen ‘ülke ve devlet düşmanı’ örgütlenmenin, kuruluşundan itibaren ama daha çok ‘tam iktidar’ olduğu yani Abdullah Gül’ün Cumhurbaşkanı seçildiği tarihten sonraki ‘gemi azıya alması’ şöyle dursun, giderek tam bir ülkeye çökme ve devleti azılı bir ‘mafya örgütü’ haline çevirmesiyle, aklı başında, bir ‘karşılaştırma’ yapabilelim.
Fransız Devrimi günlerinde, hani Soylular, Kilise mensupları ve Tiers-états gibi üç grup (Ordre) olduğunu ve ilk iki grubun ülke nüfusunun %3’ünü üçüncü grubun ise nüfusun % 97’sini oluşturduğunu söylemiştik.
Ancak yeni bir anayasa yapmak üzere toplanan temsilcilerin, anayasa yapımı bitmeden dağılmama yemini edenleri (serment de jeu de pomme) arasında, örnek olsun soylulardan Marquis de Lafayette ve Compte de Mirabeau ile kiliseden Abbé Sieyès gibi kimi ‘yurtsever’ temsilciler ve Robespierre, Marat, Saint-Just, Danton, Desmoulins gibi Tiers-états temscilcileri yer almaktaydılar.
Bu belli başlı ‘önder’ler diyelim, tam anlamıyla ‘zamanın ruhu’nu temsil eden Rousseau, Montesquieu, Voltaire, Diderot gibi düşünürlerin, bugün bile değerini yitirmeyen ‘görüş ve düşünce’lerini paylaşmakta idiler.
Öte yandan, ta başından buyana gelenek olarak sürdürülen ve halkın istek ve şikayetlerini yazdıkları bir ‘Şikayet ve İstek Defterleri’ (Cahiers de Doléances, Demandes et Représentations) vardı.
Ki Devrim’e gelinceye değin sayısı ülke genelinde 60 bini bulmuştu.
Yani temsilcilerin salt ‘zamanın ruhunu yansıtan’ görüş ve düşüncelerinin yanısıra, halkın genelinin istek/şikayet ve temsilci sorunlarıyla ilgili 60 bin somut tespit yapılmış bulunuyordu.
Ve ne zaman ki, artık yeter diye halk ayaklanıp şatolara baskın yapınca, yine kimi aklı-evvelin sandıkları ve yalana sarıldıkları gibi, zenginlerin mallarını talan etmek için değil ama orada saklı belgelere göre onların ne kadar vergi vermek zorunda olup da vermediklerini görüp-göstermek için baskın yapmışlardı.
Şimdi Türkiye’ye dönebiliriz.
Eğer Büyük Türk Devrimi ile bir karşılaştırma yapacak olursak, öncelikle Türk Devrimi’nin emperyalizmin doğrudan saldırısı karşısında bir ‘ülke savunması ve bağımsızlık savaşı’ olmasıyla, İngiliz, Fransız, Amerikan ya da herhangi bir ülke devrimiyle hiçbir ilişkisi olmadığı gibi Dünya genelinde bir ‘ilk’ olduğunun altı çizilmelidir.
Ancak savaş sonrasındaki ‘Devrim’lerin çok büyük ölçüde Aydınlanma düşüncesi ve Fransız Devrimi’nin getirdikleriyle doğrudan bir ilişkisi olduğunu belirtelim.
Ne var ki, günümüz Türkiye’sinde olası ve olanaklı bir ‘güncel devrim’ için, örnek olarak Kurtuluş Savaşı’mıza değil ama 1789 Fransız Devrimi’nden alınacak tonla ders var diyelim.
Örnek olsun, Murat Ağırel, Timur Soykan, Barış Pehlivan, Barış Terkoğlu, Namık Koçak, Şule Aydın vb benzeri onlarca gazetecinin, ‘dosya’larıyla birlikte gündeme getirdikleri tüm ‘kayırma ve yolsuzluk’lar, Fransız Devrimi sırasında toplanan 60 bin ‘Şikayet Defteri’nden geri kalmadığı gibi, o günkü yolsuzlukların tam 60 bin katıdır diyebiliriz.
Sadece şu son Dilan Polat dosyası bile, Zarrap olayı ve ilgili bakanlar doyası, Zindaşti olayı ve Burhan Kuzu dosyası, Sezgin Baran Korkmaz olayı ve Süleyman Soylu dosyaları sözde mahkemeler ve alçak ve namussuz savcı ve yargıçlar tarafından rafa kaldırılıp, neredeyse ‘aklanmış’ olabilmektedir.
Sözü uzatmadan bu alçak ve namussuz savcı ve yargıçların ‘aklama’ kararlarının, adına AK diyen partiyle bulaşıklığını gösteren bir ‘AKlama’ olduğunun altını çizelim.
Yineleyecek olursak, Türkiye’de son yirmi yılda yapılan ‘yolsuzluk’ ve ‘kayırma’ işlemlerinin ‘dosya’ sayısı, Fransız Devrimi’ne yol açan 60 bin ‘Şikayet Defteri’nin tam 60 bin katına ulaşmıştır.
Yani Türkiye’deki olası ve olanaklı Devrim için, Fransız Devrimi’ni hazırlayan koşulların tam 60 bin katı kadar somut gerekçe vardır.
Ama ne Marquis de Lafayette gibi bir ‘soylu’, ne Abbé Sieyès gibi bir din adamı ve ne de Robespierre gibi bir ‘Avukat’ vardır.
Milletvekili seçilen ‘Avukat Can Atalay’ ise hapishanededir.
Olur olmaz yerde İzmir Marşı’nı söylemek ya da ‘Mustafa Kemal’in askerleriyiz’ diye slogan atmak, ancak ve sadece ‘kendi kendini avutmak’ olup, hiçbir şey yapmamak için bir ‘bahane’ olmaktadır.
‘Olanaksız’ı olanaklı yapan milletlerin yanında, ‘olası’yı olduramayan bir ‘İllet’ vardır desem, hakaret mi etmiş olurum acaba?
Kullanıcı küçük betizi
Habip Hamza Erdem
GM Yazarları
GM Yazarları
 
İletiler: 1634
Kayıt: Cum Haz 26, 2009 20:01

Şu dizine dön: Tartışma ve Fikir Meydanı

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 0 konuk

x