DEM DEMOKRASİSİ
DEM Parti‘nin düzenlediği Merkezî Örgütlenme Konferansı’da eşbaşkanları dinledim.
Türkiye’deki, belki de ondan fazla ‘sosyalist/komünist/yeşil’ partinin de konferansa katıldığını sanıyorum.
Nitekim eşbaşkan Tülay Hatimoğulları, Hikmet Kivılcımlı’dan Behice Boran’a Türk Solu’nun önemli isimlerinin yolunu izlediklerini söyledi.
Ben ‘Türk Solu’ derken ‘Türkiye Solu’ndan söz ediyorum kuşkusuz.
Türk Devrimi’nin yapan ve sürdürecek olan.
Anadolu ve Trakya Müdafa-i Hukuk Cemiyet’lerinden İttihat ve Terakki’ye, Mustafa Kemal’den Hikmet Kıvılcımlı’lara, Mehmet Ali Aybar’lardan Behice Boran’lara, Sadun Aren’lerden Yalçın Küçük’lere Türkiye Solu…
Ancak DEM Parti’nin ‘Türk Solu’ bu sayılanlar değil ama Abdullah Öcalan’ın tanımladığı ve kendi ‘Kürt Solu’nun karşısında gördüğü bir ‘Türk Solu’dur.
Sözü uzatmadan söyleyecek olursak, kim ne derse desin, bu tip bir Kürt Solu’nda öncelik ‘Sol’dan önce ‘Kürtlük’tür.
Bu bağlamda kurulup kapatılan tüm partiler ‘Halkların Özgürlük ve Eşitlik’ sloganıyla ortaya çıkıp her zaman ‘kendilerine’ Demokrasi’yi savunmuşlardır.
Ve dikkat edilirse Cumhuriyet’e hiçbir zaman gönderme yapmazlar.
Cumhuriyet ve Demokrasi konusunda uzun uzun yazdım ve yeri geldikçe yazacağım.
Bu kısa yazıda, diğer eşbaşkan Tuncer Bakırhan’ın açış konuşmasına da değinmem gerekiyor.
Tuncer Bakırhan Teğmenlerin ‘kılıç çatma’sından rahatsız olmuş.
Tıpkı Dr Recep, Devlet Bahçeli, Zekeriya Yapıcıoğlu ve benzerlerinin rahatsız olmaları gibi.
Bakırhan sadece rahatsız olmamış, o arada doğrudan Türk Ordusu’na karşıtlığını dile getirmek için bir fırsat olarak kullanmak istemiştir.
Genelde ‘Sol’un ‘militarizm’e karşı olduğu bir gerçektir.
Ancak ve ne var ki, bir ülkenin ‘Ordu’suna dil uzatmak için çok daha başka kaygı ve güdülerle davranmak daha başka bir şeydir.
Örnek olsun, ben Cevdet Sunay’lardan, Tağmaç’lara, Kenan Evren’den Hulusi Akar’lara kadar birçok Ordu mensubunu acımasızca eleştiririm.
Ve neredeyse, aralıklarla da olsa, kırk yıl boyunca yazdığım hiçbir yazıdan dolayı ‘nedamet’ duyup, sözümü geri almış değilim.
Evren’e ‘faşist’ demişsem orada duruyor.
Hilmi Özkök, Necdet Özel, Hulusi Akar, Yaşar Güler’e söylemediğimi bırakmadım.
İlker Başbuğ’a neredeyse her yazımda dokundururum.
Ancak ben bu teğmenlerin gözlerinden öpmek gerekir de diyebilirim.
Öyle kalıplaşmış bir Ordu karşıtlığı ancak ‘sabit fikir’liler için geçerli olabilir diyerek geçelim.
Ve gelelim, DEM’in kuyruğuna takılı bulunan ‘Sol’ parti ve örgütlenmelere.
Çok açık yazıyorum, Abdullah Öcalan’la başlayan ‘Kürt Solu’, gerçekte ‘Türkiye Solu’ ya da kısaca ‘Türk Solu’ için ancak ve sadece bir ‘ayakbağı’ konumundadır.
Dahası Türk Solu’nun Devrim anlayışıyla onlarınki çelişmektedir.
Tam da bu nedenle Türk Solu gelişememektedir.
Çünkü her ‘ilerici adım’, Kürt Solu tarafından ya nalıncı keseri gibi kendine yontulmakta ya da karşı-devrimciler için bir bahane oluşturmaktadır.
Bugün Türkiye’de MHP’nin kuruluş ve varlık nedeni bu ‘Kürt Solu’ değil midir?
Sermayenin ‘vurucu gücü’ olmak savından başka bir ‘ilke’, ‘ülkü’ ve ‘ideali’ olmayan MHP dışındaki tüm ‘sermaye partileri’ de sağ/sol yok diyerek Türk Solu’na saldırırken ‘Kürt Solu’na gönderme yapmakta değil midirler?
Sanki her solcu bir anlamda ‘Kürtçü’ olmak gibi bir suçlamayla karşılaşmaktadır.
Kaldı ki, DEM Part’inin ‘Merkezî Örgütlenme Konferansı’na katılan ‘Sol’ partilerden bir kesimi de bunu bir ‘değer’ gibi değerlendiriyor olabilirler.
Oysa ‘Devrimci Sol’un ‘Türkü Kürdü’ olmaz.
‘Sol’un abc’sindeki A budur.
Gerisi ise laf-ı güzaf.