TARİH ve TEKERRÜR
Eski yazılarım arasında gezerken, ‘Erkler Ayrılığı’ başlıklı bir yazıma rastladım.
Bugünkü Suudî Arabistan’ın kurucusu İbn Seud’un 1928 yılında yaptığı konuşma ile Dr Recep’in 2010 yılında yaptığı konuşmanın benzerliğine dikkat çekmişim.
Geçenlerde bu Dr Recep, Hazreti Muhammed’den başka kimsenin izinde olmadıklarını yineledi.
‘Adalet Yılı’ mı ne diye bir başka, dilim varmıyor ama ‘etkinlik’ diyelim, Dr Recep’in AM Başkanı (Anayasa Mahkemesi Başkanı) ne diyordu:
- “Eğer hardal tanesi kadar da olsa, bir suç veya cürüm işlemişseniz, biz biliriz ama korkmanıza gerek yok, hesabını bize değil öte dünyaya vereceksiniz”.
İster istemez Türkiye’de gerçekten ‘Erk’ var mıdır ya da ‘ayrı’ mıdırlar diye sorasım geldi.
Sonra aklıma ‘enseyi karartmayın, güzel günler göreceğiz’ nennisi geldi.
Yazılarım arasında gezerken, Zahide Uçar’ın 2012 yılında, İlk Kurşun gazetesinde yayımlanan ‘Şimdi Ordudan Darbe Dilen Erdoğan’ başlıklı yazısına gönderme yapan benim ‘Darbe Dilenmek’ başlıklı yazımı da gördüm.
Bugünlerde dillendirilen ‘Darbe söylentileri’ ile ne kadar ilgisi var bilemiyorum.
Ancak 12 yıllık bir aradan sonra ‘dilenilen’ ya da ‘dilenen’ her ‘Darbe’nin bir ‘Erkler Birliği’ hedeflediğini söylemeye bile gerek yok.
Madem öyle, şimdilerde ‘dilenilen’ ya da ‘dilenen’ bir ‘Darbe’ye Türkiye’de ne gerek var?
Yoksa, Türkiye’de ‘Erk’ diye bilinen Yasama/Yargı/Yürütme’nin dışında yeni ‘Erk’ler mi türedi acaba?
Tarikat/Mafya/Beşinci kol olarak bile isteye kabul edilen ‘İşgalci sığınmacılar’ birer ‘Erk’ mi oluşturdular yoksa?
Doğrusu benim kafam karıştı, sizinkini ise bilemem.
Şimdi on dört yıl önce yazdığım ‘Erkler Ayrılığı’ başlıklı yazıma bir göz atalım:
ERKLER AYRILIĞI
Bizler gücümüzü önce Allah’tan sonra da milletten alan bir iktidarın temsilcileri olarak, Allah’tan ve milletten bașka hiç kimseye hesap vermek durumunda değiliz.
« Vous êtes à la fois la source et la racine de ma force et je ne veux avoir d’autre pouvoir que celui que je tiens de Dieu et de vous… »
İktidara geldiğimiz zaman bu ülkenin içinde bulunduğu durumu milletimiz herkesten çok iyi hatırlamaktadır. Ekmek karnelerini, benzin ve sigara kuyruklarını, faili meçhul cinayetleri kimse bu millete unutturmaya kalkmamalıdır. Milleti sağ-sol diye ayırıp birbirine düșürenler sadece ceplerini doldurmakla meșgul olup iktidarlarının devamı için ellerinden geleni artlarına koymadılar. Bu da unutulmamalıdır.
“Lorsque je suis venue vers vous, je vous ai trouvées divisées contre vous-mêmes, vous tuant et vous pillant sans cesse les uns les autres. Ceux qui traitaient vos affaires intriguaient contre vous ; ils entretenaient vos discordes pour vous désunir et vous empêcher d’accéder à la puissance. »
İktidara geldiğimiz zaman önce Allah’a sonra da milletimize güvenerek bütün yolsuzlukların, çeteleșme ve mafyalașmanın üzerine gitmeye kararlıydık. Bugün șükürler olsun Türkiye’yi sadece Orta-Doğu’nun değil dünyanın en önemli devletlerinden bir yaptık.
« Quand je suis venu vers vous, j’étais faible. Je n’avais aucune force, hormis Dieu, car je n’avais avec moi que quarante hommes, comme vous le savais tous. Pourtant, j’ai fait de vous un peuple, et un grand peuple… »
Bunu inkâr edecek bir Allahın kulu varsa çıkıp söylesin.
« S’il en est parmi vous qui aient des reproches à m’adresser, qu’ils le disent. »
Bugün iktidarımızın devamını isteyenler ile yeni bir iktidar arayıșı içinde olanlar için ‘hodri meydan’ diyoruz. Hükumetimiz 14 Kasım 2010 Pazar günü genel seçimlerin yenilenmesi kararı almıș bulunmaktadır.
« Qu’ils décident tout de suite s’ils veulent que je continue à les mener, ou s’ils préfèrent mettre quelqu’un d’autre à ma place. »
Biz bu yola çıkarken sadece milletimizin ikbâlini düșündük ve bu yola bedenimizi koyduk. Her türlü darbe ve çeteciliğe prim vermedik ve onların üzerine yürümekten de çekinmedik.
« Je ne remettrais jamais mon pouvoir à quiconque voudrait m’en dépouiller par intimidation ou par la force. »
Milletin bize bahșettiği iktidarı ancak millet alabilir dedik.
Önümüzdeki seçimlerde milletimiz bize hangi görevi tevdi ederse bașımızın üstünde yeri vardır. Arkadașlarımın bu görevi layıkıyla yapacaklarından hiç bir tereddüt duymamaktayım.
İbn Séud’un 15 Kasım 1928 tarihinde, Riyad’da toplanan Birleșik Arap Emirlikleri Genel Kurulu’nda yaptığı konușma ile Dr Recep’in 13 Eylül 2010 tarihinde yapacağı konușmalar biribirine karıșmıș gibi durmaktadır.
Kral Faysal’ın babası mıdır dedesi mi ne, Fransızca konușmamıș ama hutbesi Fransızca’ya yukarıdaki gibi çevrilmiș.
Dr Recep’in konușma metni ise Fransızca metnin tam çevirisi değilse bile içerik olarak aynıdır.
82 yıl (bugün 82+12=94 yıl) aradan sonra olağanüstü benzer konușma yapılabilmesi ne denli ilginç değil mi ama ?
Aynı hamam aynı tas mı ne denir ?
Bir tek dellekler (Anadolu’da tellaka dellek denir) değișmiș.
‘Erkler ayrılığı’ndan sözedilmiș mi edilmemiș mi?
Edilmemiş, edilmiyor, edilmeyecektir.
Boşuna bekleyenler boşuna beklemesinler…