DEMOKRATİK CUMHURİYET (2)

Türkiye ve dünya gündemindeki gelişmeler hakkındaki fikirleriniz, yayınladığımız izlencelerin bölümleri hakkındaki düşüncelerinizi paylaşabileceğiniz alan.

DEMOKRATİK CUMHURİYET (2)

İletigönderen Habip Hamza Erdem » Cum Eki 11, 2024 15:19

DEMOKRATİK CUMHURİYET (2)
Cumhuriyet ile Demokrasi arasındaki ayırım, yönetimin ‘Krallık’ olup olmamasıyla doğrudan ilişkilidir.
Örneğin ‘Demokratik bir krallık’ ya da ‘Demokrat bir kral’ pek âlâ olabilmektedir.
Nitekim günümüz pek çok Batı ‘Monarşi’leri ‘Demokrasi’nin de en ileri örnekleri olarak anılmaktadırlar.
Fransa özelinde, ilk Fransa kralı, Frank’ların kralı olarak Pépin le Bref’tir (751-758).
İlk Fransa kralı ise Philippe II Aguste’tür (1180-1223).
Osmanlı Devleti’nin kuruluş yılları yani.
Devrim dönemindeki kral ise Louis XVI olup 1792’de boynu vurulmuştur.
Napolyon Bonapart dönemi ertesinde ise, önce Louis XVIII (1815-1824) ve ardından Charles X (1824-1830) son Fransa kralları olmuşlardır.
1848 Devrimi’yle birlikte ise, en son Fransız kralı olan Louis-Philippe I (1830-1848) tahtan indirilmiştir.
Burada dikkat çekmek istediğimiz konu, Fransa kralı ile Fransız kralı arasındaki ayırımdır.
Çünkü, Fransız kralı denildiğinde, artık ‘yurttaşlık’ aşamasına geçilmiş olmaktadır.
O nedenle, Osmanlı Krallığı (ya da Padişahlığı) döneminde ne ‘yurttaşlık’ ve ne de ‘Türklük’ten söz etmek, en azından terminolojik olarak doğru değildir.
Benzer bir akıl yürütmeyle, Türkiye Cumhurbaşkanı ile Türkiye’de AKP’li Cumhurbaşkanı arasında dağlar kadar bir fark olduğunun altını çizelim.
AKP’li Cumhurbaşkanı olmakla, Fransa’da Kapetienler’in, Merovenjler’in, Valua ya da Burbonlar’ın kralı olmak arasında bir fark yoktur.
O nedenle, genel kanının aksine, Türkiye’de bir ‘Cumhuriye’tin varlığından söz etmenin mümkün olmadığını söyleyeceğiz.
Nitekim siyaset bilimciler ‘Neo-patrimonial sultanizm’ gibi bir fosforlu tanımdan söz etmektedirler.
Özü, göstermelik ‘parlamento’ya dayalı despotik bir ‘monarşizm’dir.
Terörün ‘T’si başlıklı yazımızı bitirirken; “eğer Cumhuriyet karşıtlarına karşı ‘erdemli’ davranacağım diye diretiyorsanız, aslında yaşadığınız ‘sefillik’in ayırdında değilsiniz demektir” demiştik.
İşte bu ‘sefalet’, Victor Hugo’nun Sefiller romanındaki sefillik kadar Hugo’nun ‘kendi düşünsel sefaleti’nin de bir sonucudur diyeceğiz.
1848 Devrimi sırasında geçici Luxembourg Komisyonu diye anılan, Paris’teki Luxembourg parkında toplanan grubun görüşlerini yansıtan Victor Hugo’nun, daha sonra ‘Evrensel Cumhuriyet’ diye adlandıracağı ‘Devlet Biçimi’nin dört ayağı şunlardır:
1°-Sürekli ordunun dağıtılması, 2°-Merkezi yönetimin dağıtılması, 3°- Maaşlı din adamlarının dağıtılması ve 4°- Yargı mensuplarının yer değişmezliğine son verilmesi
İşte, 1848 Devrimi sırasında Jakobenler’den ayrılan bir kesim radikallerin oluşturduğu ve günümüze kadar gelen Democs-socs düşünce (demokratik-sosyalist) ile Victor Hugo’nun ‘Evrensel Cumhuriyet’ düşüncesi bir anlamda örtüşmektedir.
Böylece önce Cumhuriyet ve o arada Demokrasi ile kaynaştırılan ‘Sosyalist’ düşünce, kimi yerde sanki bir başına bir ‘kavram’ oluşturuyormuş gibi dillendirilen ‘Demokratik Cumhuriyet’ adıyla anılmaya başlamıştır.
Oysa tüm ‘sefalet’in ‘despotik merkezi yönetim’den kaynaklandığını gözlemleyen Victor Hugo’nun, 1830 ve 1848 Devrimleri ile Louis Bonapart’ın 1852 Darbesi’nin ardından olgunluk döneminde, büyük olasılıkla Kant’a özenen ‘Evrensel Cumhuriyet’ anlayışı, yukarıda anılan dört ilkeli bir ‘sefalet’ doğurmuştur diyeceğiz.
Öyle ki, insanlar ‘cezalandırılmak’ yerine ancak ‘eğitilerek’ mutlu bir düzen kurulabilir ilkesi, sözde en ‘insancıl’ yöntem olmaktadır.
En olgun döneminde Viktor Hugo şöyle yazacaktır (1867): “Elveda Fransa. Sen tek bir ülke olmayacak kadar büyüksün. Yakın bir gelecekte büyük bir değişim/dönüşüm yaşayacaksın. Sen artık Fransa değil ama İnsanlık olacaksın. […] Elveda halk(ım) merhaba İnsan (lık). Hey gidi (sevgili) ülkem, Atina’dan doğan Yunan, Roma’dan doğan Hristiyanlık gibi, sen ey Fransa (evrensel) Dünya olacaksın!”
[Ô France, adieu! tu es trop grande pour n'être qu'une patrie. Encore un peu de temps, et tu t'évanouiras dans la transfiguration. Tu es si grande que voilà que tu ne vas plus être. Tu ne seras plus France, tu seras Humanité. [...] Adieu, Peuple! salut, Homme! Subis ton élargissement fatal et sublime, ô ma patrie, et, de même qu'Athènes est devenue la Grèce, de même que Rome est devenue la chrétienté, toi, France, deviens le monde.]
Doğrusu edebiyat’tan anlamam, ama sosyolojik ve ekonomi politik olarak, bu temelsiz haykırıştan ne Cumhuriyet, ne Demokrasi ve ne de Sosyalizm çıkarmanın mümkün olmadığını söyleyebilirim.
Nitekim Fransız Devrimlerini didik didik eden Marx’ın andığı onca düşünür arasında Victor Hugo’dan bir kez olsun söz etmediğini belirterek, bu yazıyı sonlandıralım.
(Sürecek)
Kullanıcı küçük betizi
Habip Hamza Erdem
GM Yazarları
GM Yazarları
 
İletiler: 1634
Kayıt: Cum Haz 26, 2009 20:01

Şu dizine dön: Tartışma ve Fikir Meydanı

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 0 konuk

x