DEMOKRATİK CUMHURİYET (6)
Kapitalizmin temel çelişkisinin ancak ‘sosyalizm’le çözülebileceğini söyleyen Jean Jaurès, sosyalizmin de ancak Cumhuriyet hareketinden doğabileceğini ileri sürecektir.
Yani Jaurès’e göre ‘Demokratik Cumhuriyet’ bir hedef değil ama halkın tümünün ‘ülkenin egemenliğine’ katılması yoluyla bir üst aşama olarak ‘sosyalizm’e geçişin bir ara aşamasıdır.
Zaten hangi düşünürün görüşlerini ele alırsak alalım, Demokrasi, Cumhuriyet ve Sosyalizm arasında derin bir bağ kurduklarını görüyoruz.
Örneğin, Jaurès’ten bir çeyrek yüzyıl sonra, Avusturya kökenli Amerikan vatandaşı Joseph Aloïs Schumpeter’in (1883-1950), 1942 yılında yayımladığı Kapitalizm, Sosyalizm ve Demokrasi başlıklı kitabı 1950’den sonra hemen Türkçe’ye de çevrilmiş; ekonomi ve siyaset okutan tüm fakültelerin başucu kitaplarından biri olarak yerini almıştır.
Schumpeter’in çalışması, Marx’a önce övgüler dizen giriş bölümünün sonunda ‘Peygamber’likle taçlandırdıktan sonra, Marx’ın görüşlerini eleştirisi ile sonlandırılmıştır.
Marx’a ‘peygamberlik’ vermek, Marksizmin bir ‘Din’ olduğu anlamına gelecek biçimde kullanılmış, onun saptamaları ise ‘kehanet’ olarak nitelendirilmiştir.
Ki, Türk akademisyenlerinin ben diyeyim tamamı, siz deyin yüzde doksanından fazlası, Marx’ı da, ekonomiyi de, politikayı da Schumepeter’den öğrenmişledir desek abartmış olmayız.
Schumpeter’in görüşlerini açıklamadan önce, daha önce değindiğimiz dil ve çeviri konusunda bir parantez açabiliriz:
Montréal Üniversitesi öğretim üyelerinden Dorval Brunelle, Schumpeter’in yeniden gündeme gelmesi dolayısıyla yazdığı makalede, (News from Capitalism, Socialism and Democracy or Schumpeter's Hard Survival of Capitalism), kitabın Fransızca yeniden-basımında (2016), İngilizce « The Socialist Blueprint » kesim başlığının « l'organigramme socialiste » olarak çevirisine dikkat çekmektedir.
Oysa bu İngilizce terim, teknik olarak ‘plan’, ‘proje’ ya da ‘örgü’ olarak yazılmış olmasına karşın, Fransızca’ya, ‘organigram’, yani toplumun hiyerarşik örgüsü olarak çevrilmiştir, ki büyük olasılıkla yazarın ‘demek istediğinin’ dışına taşılmıştır.
Öğrencilik yıllarında bize Türkçe olarak okutulan kitapta daha ne tür ‘aşırılıklar’ olduğunu, o günlerde görmemizin olanağı yoktu; şimdilerde ise yanımda değil…
Öte yandan, Schumpeter’in kendisi Walras, Cournot ve Quesnay geleneğinden gelmesine karşın, Marx’ı öncelikle ele alması, Max Weber gibi, kendi kuramını kurmayı ‘Marx eleştirisi’ üzerine kurmak istemesinden dolayıdır denilebilir.
Kaldı ki, kitabın yazıldığı tarihlerde ‘sosyalizm’in savunulması zaten Schumpeter için maddeten olanaklı değildir.
Sonra Kapitalizm ve Sosyalizm gibi toplumun ‘temel’i, yani ekonomik ve sosyal yapısı ile Demokrasi gibi ‘Politik’ yapıyı bir ‘bütünsellik’ içinde ele almak yerine; Kapitalizm, Sosyalizm Ve Demokrasi diyerek, vurguyu ‘Demokrasi’ye yapmıştır.
Nitekim, Schumpeter’den sonra, onunla aynı doğrultuda olan, önce İtalyan G. Sartori bir ‘Demokrasi’ tanımına yönelmiş ve Kanadalı C.B. Macpherson ise Schumepeter-Dahl çizgisinde bir ‘Demokrasi Kuramı’ kurmayı denemiştir; Democratic Theory. Essays in Retrieval, Oxford University Press, 1973.
Ekonomi politikte, başta Fransız André Marchal, Jean L’homme, Jean Weiller ve François Perroux olmak üzere, Ludwig von Mises, Friedrich Hayek ve Paul A. Samuelson, Schumpeter’i eleştiriyor olsalar da bir ‘otorite’ olarak kabul etmişlerdir.
Schumpeter’in sorunu Kaptalizm’in ‘sonlu’ olup olmadığı sorunu olup, her şeye karşın ‘yaratacı yıkıcılık’ (déstruction créatrice) bir ‘yasa’yla ayakta durduğunu ileri sürmektedir.
Oysa, onun yaşadığı dönemde kapitalizmin ‘ölümcül’ olduğu üzerine, Marksist olmayan onlarca yazar ve düşünür yaşamıştır.
Türkiye’de ise bu sonuncular, en azından üniversitelerin ders programlarında ‘asla’ yer almamaktadırlar.
Ancak yukarıda anılan diğer Schumpeterciler ‘imam-hatipli’lere ezberletilir gibi ezberletilmektedirler.
Böylece, bu ‘Schumpeter parantezi’ni de şimdilik kapatarak, Jaurès’e geri dönelim.
(Sürecek)