BİZE NE!

BİZE NE!

İletigönderen Feza Tiryaki » Cmt Oca 18, 2025 21:48

BİZE NE!

Bu iş tıpkı şu Nasrettin Hoca fıkrasına benzedi. Hani adamın biri bir tepsi baklavayla sokakta gidiyormuş da, Hoca’ya haber vermişler, Hoca, bana ne demiş. Ama sizin eve gidiyor dediklerinde de, size ne diye ağızlarının payını vermiş gereksiz yere konuşanların.

Cumhuriyet duvarının üstüne bir taş koymayan, duvarı yükseltmeyen, bir Cumhuriyet kurumuna bağış yaptığını, o kurumu desteklediğini, ulusal konularda ulus devleti koruyan tek sözünü, eylemini duymadığımız, onca yıl ancak kesesini dolduran, nikâhsız yaşamı, ardına takılan kitlelere benimseterek normal gösterten, bir zamanlar yürürlükte olan zina yasasına uymayarak suç işleyen, günümüzde de bu durumu dine (şeriat) bağlanarak çok eşliliği kutsanan birinden söz edeceğiz bu anlatıdan sonra, gidene, “Bize ne!” diyerek.

Dört beş yıldır sağlık sorunları yaşayan, çok uzun zamandır gündemde hiç yer almayan yaş yaşamış bir ünlü şarkıcı tedavi gördüğü hastanede eceliyle ölüverince bu ayın başında, ülkemizde yer yerinden oynadı bir anda, deyim yerindeyse. Bu kadar taşkınlığa şaşırarak, tüm bu yaygaranın bilerek gündemi değiştirmek için çıkarıldığını düşünerek, bekledik birkaç gün. Geçer sandık yaygara, bu abartı, bu taşkınlık… Son günlerde iyice azgınlaşan bölücülerin gösterilerine toplum öyle tepkisiz kalamaz, bu kadarına izin vermez, yapay gündemlerle oyalanmaz, vatan elden giderken, denildi. Aynı günlerde Meclis’teki, canlı yayınlardaki düşte görsek inanılmayacak bölücü söylemleri, bazı vekillerin Meclis kürsüsünden cani başına sayın bile demeleri, bir anda patlayan etnik bölücülük çığlıkları, ulus devlet karşıtlığı, iç yakan, inanılmaz Cumhuriyet düşmanlığı araya gitti, bu ölüm kadar konuşulmadı, ilgi gösterilmedi.

Tam tersine bu şarkıcıyla ilgili her gün akıl almaz olaylar yaşandı, inanılmaz davranışlar bir bitmedi. Gündemdeki her iki haberin biri, bu şarkıcı üzerineydi.
Haber başlıkları ardı ardına geldi:

"Arabesk müzik prensini kaybetti. / Hem kral, hem baba / Arabeskin kralı/ Ferdiyi dinlemeyen yaşıyorum diye gezmesin/ Ferdi’nin cenazesinde olay! Cenazede izdiham! /Cenaze Türk bayrağıyla… / Cenazeli anmada İstiklal Marşı…" Böyle daha neler…

Sonra sosyal iletişim sayfaları deli gibi atladı konunun üstüne. Bu odakları kim yönetiyorsa, nasıl para dönüyorsa ortalıkta, kim nasıl kullanıyorsa sanal iletişimi, bilgi ağını (interneti), tek konu buydu hepsinde. Akla gelen her tür başlıkla binler on binler oyalandı. Övgüler havalarda uçuştu…

Kimi freni boşalmış kamyon gibi uçtu:

“Kıymetini bilemediğimiz, “Atam”dan sonraki en büyük vatan aşığı, büyük usta, saygılar…”

“ Türkiye’nin en çok saygı duyduğu insan sanatçı!”

“ Eli öpülecek, başa cumhurbaşkanı olacak biriydin!

Falcı kadın bile çıkarttılar ekrana: “ O yalnızca bir sanatçı değil, adı onu, insanlığa hizmet eden bir lider, rehber yapar.”

Kimi, neyle ünlü oldu anlattı, kimi, nasıl ödül aldı, nereden aldı döktürdü. İşe gelen açıklandı, işe gelmeyeni sakladılar.

Özel yaşamı her gün ortaya döküldü. Yalan yanlış yazılar, gereksiz, kimseyi ilgilendirmeyen bilgiler. Şu an ne acıdır ki, “bölünme” aşamasına getirilen, ulusal devlet yapısı tehlikede olan ülkemizi hiç mi hiç ilgilendirmeyecek, tam tersine halkımızı uyutacak bilgiler… Çok ünlendirilen, aynı oranda çok kazanan, kendisi için kazanan, kazayla falan değil, yaş yaşayarak ölen bir şarkıcıyı kim merak etti, kime anlattılar tüm bu magazinsel bilgileri, tuhaflıkları akıl almıyor. TRT başta olmak üzere tüm televizyon ekranları, sesli kayıtlar, koca koca “şahsiyetler” (reklam peşinde olanlar) bile topa katıldı. Neymiş iktidar ortağı “ülkücü” partinin başı bu şarkıcının şarkılarını dinlermiş, onu pek bir severmiş.

Bu sözleri, kendisi diyor, hayatındaki kadınlara dikkat çekerek:

"Ben hiç kimseyi aldatmadım, ne olursa olsun hiçbirine yalan söylemedim, hepsi benim evli olduğumu bilerek geldiler kardeşim, demek ki bizde de bir şeyler varmış.” Böbürlenmenin, hadsizliğin demek ki sınırı yok. " Oysa “zina” (resmi nikâhsız ilişki) yasası 1926’dan 90’ların sonuna kadar( 88 yıl) yasalarımıza göre suçtu, yakalanana hapis cezası ( altı aydan üç yıla kadar) vardı. 2004’te yenilenen Türk Ceza Kanunu’nda zina yer almadı ama boşanma sebebi sayıldı.

Bir de, Gülhane konseri abartısı var, bitmez. Kendisi; “ Gülhane’nin Ferdinatörüydüm!” demiştir o konser için. Rekormuş. Konsere şu kadar kişi gelmişmiş… Kim saydı? Kapıda mıydınız? Siyasi partiler, günümüzde miting yapıyorlar da kaç kişi geldi sayılamıyor. Kimi abartıyor, atıyor kafadan, denilenin kaç katı kişinin geldiğini iddia ediyor, kimi işine gelmezse aynı toplantı için kimse yoktu diyebiliyor. Hem diyelim ki konseri çok kalabalıktı. Bu neyi değiştirecek? Sonra plak ödülü meselesi. Çok ilginç çok:

1982 yılında “Ferdifon Plakçılık” şirketini kuruyor, kendisi için. 1992’de kendi firmasından çıkardığı bir albüm, en çok satan, ödüllü albüm.”

“Bir dönem filmleri 3-4 milyon kişi tarafından izlenen” diye başlıyorlar saymaya. Soralım o halde:

Neden şu an o sözünü ettiğiniz filmler hiç oynatılmıyor televizyonlarda? Kemal Sunal filmleri her akşam toplumun baş tacı. Neden?

Evliyken yeniden yeniden evlenmiş, on altı yaşında, bir yerde sahneye çıkarken, kendi daha çocukken, evlilik dışı bir çocuğu olmuş, çocuğu, 15 yaşında iken tanışmış babasıyla. Mahkemeler, babalık davaları… Daha sonra, bu oğul (şimdi 60 yaşında imiş), beş yıl önce, yaşlı babasına böbreğini vermiş, babası hastaneye düşünce. Babadan oğula değil bu kutsanan nakil, “oğuldan babaya!” Sonra ilk evliliği (1974), iki çocuk, bunun üstüne iki evlilik(?) daha, ayrı annelerden çocuklar, hiç boşanmadan.

Evlilik dışı çocuklarıyla iyi ünlenmiş, çocukları televizyonlarda magazincilere epey malzeme vermişler. Evlendiklerinden (?) biri de zamanın film artistiymiş. Sonra bir anda tarikat usulü kapanmış, kara örtülere bürünmüş, alnı bantlı. Ayılmaları bayılmaları, kavgaları, atışmaları hep halkın gözü önünde. Video çektirip çektirip yayınlıyorlar. Meraklısı çok, ya da para verip bu yayınlara merak uyandırtıyorlar.

Şarkıcı, müziğimizi yozlaştıran, o çok tartışılan bir akımın (Arabesk) öncülerinden. Şarkılarında yoksulluğu kullanan, yüce duygular yerine erkeğin karşı cinse duygusal köleliğini, toplumsal ezilmişliği, yerlerde aşk için sürünmeyi ağlamaklı bir sesle anlatan biri. Yüksek değerleri yere düşüren, çiğneten, Türk müziği kalıplarına girmeyen bir tarzda, sızıldanarak, haykırarak, ağlayarak hak arayan bir “dolmuş müziği - varoş müziği” akımının en çok ünlü edileni, en çok kazananı…

Köyden kente göçün yarattığı çirkin yapılaşmaya, insanımızı yozlaştırarak bozan, doğadan koparan beton tabutluklara sıkıştıran “apartman kültürüne” de yardımcı olmuş, aldığı, biriktirdiği, yatırım saydığı yüze yakın apartman dairesiyle. Bu betonlukların ellisi memleketi Adana’dan. Bu alışverişlerin altında nasıl bir ezilmişlik, özenti, imrenme yatıyor varın siz hesap edin. Sonra görkemli villalar arka arkaya alınmış, adalar, koylar, yüksek yaşam, buralarda oturulmuş. Millet ona hayran, o paraya hayran… Ne diyorlar bu tür yatırımcılara: “Gayrimenkul (taşınmaz mal)” zengini.

Arabesk, Fransızca “Arap tarzı” anlamına geliyor. “Arap ve şark usulü süsleme. Harflerden, çizgilerden, birbirine girişik yaprak biçimlerinden, geometrik şekillerden oluşan resim ya da kabartmalı süs.” diye açıklanıyor sözlüklerimizde. Arabi, Araplara ait demek.

Cumhuriyetimizin ilk yıllarındaki kültür yaşamı çok başkaydı.

1945 basımı Köy Enstitülerinde Müzik Eğitimi Kılavuzu kitabından (büyük boy 310 sayfa), kitabın müzikle ilgili başlangıç sözlerini alırsak:

“Müzik, milleti bir bütün halinde tutan sosyal bağlardan biridir.”

“Güzel memleket türküleri, yüzyılları ve nesilleri birbirine bağlayan birer gönül bağıdır.”

Sonra türküler övülür:

“ Türküler ölmeyen hayaller gibi asırların içinden dudaktan dudağa uçarlar. Dudaklar bir gün renklerini kaybedip susarlar; fakat türküler daima uçmakta devam ederler…”

Ardından, dünyaca ünlü kişilerin (düşünürlerin), yazarların sözlerinden alıntılarla müzik nedir anlatılmış:

“Müzik doğruca ruha hitap eder, ruh da kendisini ancak müzik vasıtasıyla en iyi ifade edebilir.”

“Müzik seslerin mimarisidir.”

“Müzik ruhla gök arasında esrarengiz bir köprüdür.”

“Müzik duygularımızın en açık dilidir.”

*
Eskiden okullarda türküler, çocuk şarkıları öğretilirdi. Çocuklar çocukluklarını yaşardı, arabeskle, pop müzikle bir ilgileri yoktu. Yozlaşma müziğimize kadar girmemişti…
Ulusal bayramlar tüm okullarla birlikte, toplumca, marşlarla kutlanırdı; günümüzün yoz popçu konserleriyle, çirkin sözlü kadın – erkek inildemeleriyle, çığlıklarla, bağırtılarla değil.

Cumhuriyetin o yılları müziğe çok değer verilen yıllardır. Müzik yasayla korunmuş. 70’li, 90’lı yıllar arasında TRT’nin müziği koruyan yasası varmış:

“ Hiçbir şekilde müziğin yozlaşmasına sebebiyet verecek yayın yapılamaz.” TRT’de arabesk müziğin yasaklandığı, çalınamadığı yıllar. Yazar, Emre Kongar bu müzik kültürünü şöyle tanımlar:

“ Kırsal gelenekleri reddeden, kentsel kültürü de benimsemeyen, melez, garip bir kültür.”

Kimi araştırmacı, yazar, bu durumu 40’lı 50’li yıllardaki Arap müzikli Mısır filmlerinin etkisine bağlar. Kimi, bastırılan, yasaklanan ne varsa onun kitlelere ulaşması da o kadar zor olmuştur ama sonunda ulaşmıştır, der. İşi, yasakların çoğu kez ters tepmesine bağlar. Kimi, “Modernist anlayışın müzik üzerinde kurduğu bu tahakküm” diye yozlaşmadan yana tavır koyar. Günümüzde neredeyse yok olma noktasına gelen Türk Sanat Müziği – Türk Halk Müziği’nin düşürüldüğü duruma, bu alanlarda yeni sanatçılar yetiştirilmemesine, gerçek müziğimizin toplum yaşamında öne çıkarılmamasına bakılırsa, son yıllarda kültür yaşamımızda neleri yitirdiğimiz, neden, nasıl bu duruma düştüğümüz, eskiye neden özlem duyduğumuz anlaşılabilir… Arabeski sevmeyen, yaşamına katmayan, bu akımlara katılmayan o kadar çok kişi, bir suskunluklarını bozsa, asıl o zaman yer yerinde oynardı…
*
Orwell’in ( 1984 romanının yazarı) şu sözü son günlerde bilgi ağında ortalıkta sıkça dolaşıyor;

“Bir toplum gerçeklerden ne kadar uzaklaşırsa, gerçeği söyleyenlerden o kadar nefret eder.”

*
Bu yüzden gerçeklerin saklanmasına, havanda su dövmeye, gündemi değiştirenlere susmaya, ulus devletimize saldırılara, uyutulmaya, uyumaya devam… Dayatılan gündemlere “Bize ne? Ne bu şimdi?” demeden.

“Fenadan fena var.” demiş eskiler, kös dinleyen de, davula kulak vermezmiş…

Bir de, körler memleketinde şaşılar padişah olurmuş…

Feza Tiryaki, 17 Ocak 2025
Kullanıcı küçük betizi
Feza Tiryaki
GM Yazarları
GM Yazarları
 
İletiler: 1000
Kayıt: Sal Kas 09, 2010 14:12

Şu dizine dön: Feza TİRYAKİ

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 0 konuk

cron

x