Siyasetin üzerindeki yeni hayalet: Darbe korkusu

Tartışma Alanı

Siyasetin üzerindeki yeni hayalet: Darbe korkusu

İletigönderen Veled » Cmt May 19, 2007 13:52

Siyasetin üzerindeki yeni hayalet: Darbe korkusu
Resim


TÜSİAD öncülüğündeki Türk işadamları ilk defa Batı dünyasına, “Türkiye’de artık darbe olmaz” garantisi verdi. Ama bazı cunta kalıntılarının varlığı da net olarak biliniyor. Peki, bu süreçte neler olabilir?
Resim



Aksiyon’un 28 Şubat semptomları kapağını başta algılayamamıştım. Hatta garipsemiştim. Ama yaşadığımız süreç sizi tamamen haklı çıkardı.”

Bu sözler iş dünyasının önde gelen isimlerinden birine ait. İşadamının bahsettiği Aksiyon kapağı 25 Eylül 2006 tarihini taşıyor. Siyaset sahnesinde yaşanmakta olan son gelişmelerden aylar önce yayımladığımız bu kapak haberinde, AK Parti’yi kıskaca almak için yürürlüğe konulan siyasi mühendislik projelerinden bahsediyorduk. Ayrıca, ortalığı karıştırmak için sahnelenen provokatif eylemlerin, 28 Şubat 1997 döneminde yaşanan olaylara nasıl da tıpatıp benzediğini, olayların fotoğraflarını yan yana koyup sergilemiştik.

Cumhurbaşkanını AK Parti’ye seçtirmemek ve genel seçimlerde Meclis’e en az dört partinin girmesini sağlayıp AK Parti’nin iktidar hakimiyetini sonlandırmak projesinin nasıl uygulamaya konulduğunu vurguladığımız o kapağımızdan beş ay sonra, 5 Mart 2007 tarihli “Uyuyan Provokasyon” kapağımızda, 14 Nisan’da Ankara’da yapılan ‘Cumhuriyet mitingi’ni ele aldık. Cumhuriyet gazetesi yazarı İlhan Selçuk, Atatürkçü Düşünce Derneği Başkanı emekli Orgeneral Şener Eruygur, Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer, Prof. Nur Serter, emekli Orgeneral Hurşit Tolon gibi bu sürecin önde gelen aktörlerine ayrıntılı mercek tuttuk.

Haber kaynaklarımız üzerinden yaptığımız soruşturmalarla, eğer Recep Tayyip Erdoğan cumhurbaşkanı adayı olmazsa en güçlü adayın Abdullah Gül olacağını da, iki hafta önceden 9 Nisan 2007 tarihli kapağımızda duyurduk. Sonunda, Abdullah Gül’ün adaylığı açıklandı ve 27 Nisan günü Meclis’te ilk tur oylama yapıldı.

Aynı günün geceyarısı, Genelkurmay’ın web sitesine “sanal muhtıra” denilen bildiri konuldu. Aslında Ankara’daki bütün hesaplar, askerin doğrudan siyasete müdahalesi söz konusu olmadan istenen sonuçların elde edilmesi üzerineydi. Ama perde arkası henüz tam olarak ortaya çıkmamış olan 27 Nisan gece yarısı bildirisi ile durum tamamen değişti. Cumhurbaşkanını seçemeyen Meclis’in seçim kararı almasıyla şimdi yeni bir süreç başlamış durumda.

28 Nisan sabahından itibaren yaşananlara baktığımızda, on yıl önce yaşanan 28 Şubat sürecinden farklı olarak bazı yeni olgularla karşı karşıyayız. İlk olarak, büyük medya 28 Şubat döneminde iktidardaki Refah Partisi’ni tamamen çizmişti. Şimdi, AK Parti aleyhindeki bütün psikolojik harekâtlara rağmen böyle bir durum söz konusu değil. Her ne kadar 28 Şubat sürecinin önde gelen gazeteci aktörleri Fatih Çekirge, Emin Çölaşan, Mustafa Balbay yeniden sahnede olsalar da büyük medya sahipleri TÜSİAD üzerinden “Darbe istemiyoruz” tavrını net olarak ortaya koymuş durumda. O yüzden büyük gazeteler yerine Cumhuriyet ve Yeniçağ gibi küçük gazeteler yeni psikolojik savaşın karargâhları durumunda.

Denebilir ki, Türk iş dünyası ilk defa bu kadar açık olarak Batı dünyası ve ABD’li finans çevrelerine “Türkiye’de bir daha darbe olmaz.” garantisi verdi. Genelkurmay’ın 27 Nisan bildirisini izleyen günlerde ABD ve Avrupa ülkelerinde yayın yapan bazı televizyon kanallarına Londra’da röportajlar veren Sabancı Holding Yönetim Kurulu Başkanı Güler Sabancı, Türk toplumunun darbeyi istemediğini açıkça dile getirdi. Aynı günlerde TÜSİAD Başkanı Arzuhan Yalçındağ da Sabancı’nın bu sözlerini tekrarladı. TÜSİAD Başkanı’nın, gazeteleri ve televizyonlarıyla Türkiye’nin en büyük medya patronu olan Aydın Doğan’ın kızı olduğunu hatırlatmaya herhalde gerek yok. İş çevrelerinin darbeye karşı olması boşuna değil. Örneğin 4,5 yıl süren tek partili bu siyasi istikrar ortamında Koç Holding, ortalama yüzde 23 büyüdü, Koç Topluluğu’nun cirosu 35 milyar dolara ulaştı.

Nitekim, New York’taki Waldorf Astoria Oteli’nde Akbank-Citibank ortaklığının kutlandığı gecede Sabancı’nın Amerikalı ortakları “Türkiye’de darbe olur mu?” sorusunu ortaya atınca neler yaşandığını Hürriyet’in ekonomi yazarı Vahap Munyar yazdı. Munyar’ın 9 Mayıs tarihli yazısına göre, Suzan Sabancı’nın başında olduğu Akbank ekibi Türkiye’de artık eskiden olduğu gibi bir askerî müdahalenin beklenmemesi gerektiğini tüm yönleriyle açıkladı. Hatta, Vahap Munyar’ın iddiasına göre, İngiliz Financial Times gazetesinde yayımlanan “Ne şeriat ne darbe” başlıklı makalenin arkasındaki kişi bizzat Güler Sabancı’ydı: “Güler Sabancı, İstanbul Çağlayan’da 1 milyonu aşkın vatandaşın, ‘Ne şeriat ne darbe’ diye haykırdığı gün Londra’ya uçtu. Güler Sabancı, Londra’da Sabancı Holding’e ve bağlı halka açık şirketlerinin hisselerine yatırım yapmış fonların yöneticileriyle görüşmeler yaptı. Financial Times gazetesinin CEO’su, ziyaret sırasında Genelkurmay Başkanlığı’nın gece yarısı bildirisi üzerinde durdu. Güler Sabancı bunun üzerine eleştirisini yöneltti: ‘Gazetenizde Türkiye’de Genelkurmay Başkanlığı’nın yayımladığı bildiriye yer vermişsiniz. Ancak, Çağlayan’da 1 milyondan fazla Türk insanının, ‘Ne şeriat ne darbe’ sloganı attığını, bu amaçla toplandığını görmezden gelmişsiniz.’ Londra’da bulunduğu sırada CNBC Europe ve Bloomberg ekranlarına da çıkan Güler Sabancı, ‘Ne şeriat ne darbe’ sloganına dikkat çekti… Onun bu sözleri etki yapmış olacak ki, bir-iki gün sonra Financial Times’in eski muhabiri, şimdinin Milliyet yazarı Metin Münir’in eski gazetesinde, ‘Ne şeriat ne darbe’ makalesi yayımlandı.”

Türkiye’de ordu-siyaset ilişkisi konusunda kitap yazan ve Türkiye’deki siyasi gelişmeleri yakından izleyen İngiliz Profesör William Hale’in Aksiyon’a açıkladığı gibi Türkiye’de darbe yapılması ihtimali artık yok denecek kadar az. Bu tabloya rağmen zihinlerde oluşan “Acaba?” sorusunun temelindeki asıl olgu, Hasan Cemal’in 4 Mayıs 2007 tarihli “cunta ve darbe” başlıklı yazısında vurguladığı şu husus aslında: “2003 ve 2004 yıllarından kalma bazı cuntaların varlığından ya da ‘cuntasal yığınaklar’dan hükümetin tepeleri haberdar. Bunların ‘sivil bağlantıları’nın da yakın markajda tutulduğu anlaşılıyor. Üst düzeyde bir hükümet yetkilisinin şu sözleri düşündürücüydü: Hükümet olarak vâkıfız ne olup bittiğine... Tabii sivil ayağı da var cuntasal kalıntıların... Birkaç emekli büyükelçi, akademisyen...”

Silahlı Kuvvetler tarihine bakıldığında 1950’li yılların ortalarından beri her zaman bu şekilde sivil uzantıları da olan bazı cunta heveslileri olduğu görülüyor. Ama aradan geçen 50 yıllık süreçte, sivillerden gelen bütün darbe kışkırtmalarına rağmen Türk Silahlı Kuvvetleri komuta kademesini oluşturan komutanların Meclis’in kapısına kilit vurulması konusunda hiç de istekli olmadıkları açığa çıkıyor. Zaten emir komuta zinciri dışında cereyan eden ve bir “albaylar hareketi” olan 27 Mayıs ihtilali sayılmazsa, Silahlı Kuvvetler’in emir komuta zinciri içinde yönetime el koyduğu tek darbe, kanın gövdeyi götürdüğü bir döneme denk gelen 12 Eylül 1980 müdahalesi. Buna karşılık 12 Mart 1971 Muhtırası sırasında ve 28 Şubat sürecinin yaşandığı 1997’de, sivil kışkırtmalar ve bazı komutanların “yönetime el koyalım” talepleri bir Silahlı Kuvvetler iradesine dönüşmedi.

Hasan Cemal’in dile getirdiği gibi, AK Parti’nin iktidara gelmesinden hemen sonra cunta heveslileri yeniden ortaya çıktı. Ancak, cumhurbaşkanlığı seçim sürecinin başladığı 27 Nisan 2007 gününe kadar, bu darbe özlemcileri de amaçlarına ulaşamadı. Şimdi bu çevreler, 27 Nisan günü Genelkurmay’ın web sitesine konulan bildiri sebebiyle, bir yandan Ankara’da siyasi kadrolar üzerinde “darbe korkusu” yayarken, bir yandan da bu fırsattan yararlanarak siyaseti de yeniden dizayn etmenin hesaplarını yapıyor. Siyasetin dizginlerini ele geçirmek isteyen güçler, darbe korkusunu yayarken özellikle iki unsura vurgu yapıyor. Birincisi ABD’nin artık bu hükümeti gözden çıkardığı ve Türkiye’de yapılacak bir askerî darbeye ses çıkarmayacağı. İkincisi, tıpkı 28 Şubat sürecinde Refah Partisi’ne yapıldığı gibi AK Parti hakkında kapatılma davası açılacağı.

Oysa, AK Parti’yi “laikliğe aykırı faaliyetlerin odağı” gibi gösterme projesinin başarı şansı, Refah Partisi olayındaki kadar kolay değil. Bir kere AK Parti’nin içinde Şevki Yılmaz gibi, Halil İbrahim Çelik gibi, Hasan Hüseyin Ceylan gibi konuşmalarıyla bol bol böyle bir davaya malzeme teşkil edecek kişiler yok. O yüzden Meclis Başkanı Bülent Arınç’ın dile getirdiği “Laiklik yeniden tanımlansın” ya da “Dindar bir cumhurbaşkanı seçeceğiz” gibi ifadelerden medet umuluyor. Halbuki bu ifadeler, demokratik olduğunu öne süren her ülkede herkesin dile getirebileceği bireysel demokratik talepler. Zaten AK Parti aleyhine böyle bir dava açılmasının psikolojik zeminini oluşturma çabası şu ana kadar Cumhuriyet ve Yeniçağ gazeteleri ile sınırlı kaldı. Abdullah Gül’ün Refah Partisi milletvekili iken 27 Kasım 1995 günü İngiliz The Guardian gazetesine, “Laik sistemi kesinlikle değiştireceğiz” demecini verdiği iddiası ve 9 Aralık 1992 günü Ankara’da yapılan bir toplantıda “Ne Mutlu Türküm diyene lafını her tarafa yazan Türkiye ilkel bir hale döndü” dediği iddiaları bu senaryonun birer parçası.

Genelkurmay’ın 27 Nisan bildirisinde, bazı illerde yapılan ve laiklikle bağdaşmayan birtakım faaliyetlerden söz ediliyordu. Örneğin Şanlıurfa’da, çevre illerden gelen grupların da katılımı ile düzenlenen ve küçük yaştaki çocukların çağdışı kıyafetlerle ilahiler okuduğu bir geceden bahsediliyordu. Bildiriye göre, Ankara’nın Altındağ ilçesinde “Kutlu Doğum Şöleni” için ilçede bulunan tüm okul müdürlerine katılım emri verilmişti. Denizli’de İl Müftülüğü ile bir siyasi partinin ortaklaşa düzenlediği etkinlikte ilköğretim okulu öğrencileri başları kapalı olarak ilahiler söylemişti. Yine Denizli’nin Tavas ilçesine bağlı Nikfer beldesinde dört cami bulunmasına rağmen, Atatürk İlköğretim Okulu’nda kadınlara yönelik vaaz ve dinî söyleşi yapıldığı vurgulandı. Aksiyon’un Ankara’daki kaynaklardan yaptığı soruşturmaya göre, Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik, randevu alarak görüştüğü Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt’a bildiride yer alan bu faaliyetler hakkında tatmin edici bilgiler verdi. Bir kaynak; bu konuda şöyle diyor: “Genelkurmay Başkanı, Bakan Çelik’in açıklamalarını son derece ikna edici buldu.”

28 Şubat sürecinde Refah Partisi’nin gizli bir ajandası var propagandasını yayanlar, dönemin hükümet ortağı DYP’nin lideri Tansu Çiller’i bile ABD’nin ve Batı’nın gözünden düşürmeyi başarmıştı. Çiller hakkında yürütülen propaganda şuydu: “Seçim konuşmalarında Refah’ı ancak ben durdururum dedi, ama Refah’la koalisyon kurdu!” Oysa, on sene önceki Refah Partisi ve 11 ay süren Refahyol koalisyon hükümetinden farklı olarak şimdi 4,5 yıldır iktidarda olan ve önde gelen kadrosu Batı dünyası ve ABD tarafından iyi tanınan bir AK parti iktidarı var. Örneğin 28 Şubat sürecinin başbakanı Necmettin Erbakan, bütün davetlere rağmen 1996 yılı sonunda yapılan Avrupa Birliği zirvesine gitmedi, yerine Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı Tansu Çiller gitti. Erbakan daha ziyade İslam ülkeleri ile D-8 projesinin hesaplarındaydı ve yurtdışı ziyaretleri de bu çerçevedeydi. Oysa bugün pek çok konuda siyasi risk de alarak Avrupa Birliği projesinin öncülüğünü yapan bir AK Parti var. O yüzden AB liderleri, cumhurbaşkanlığı adaylığı açıklanır açıklanmaz Abdullah Gül’e açık destek mesajları yayımladılar.

“ABD bu hükümeti gözden çıkardı” tezi de darbe korkusuna güç katmak için kullanılan bir diğer argüman. Halbuki Irak savaşı öncesinde 1 Mart tezkeresinin Meclis’ten geçmesi için Başbakan Erdoğan’ın büyük çaba harcadığı biliniyor. Hatta Erdoğan, tezkerenin çok sayıda AK Partili milletvekilinin oyuyla reddedilmesini, partisini parçalamaya çalışan güçlerin bir oyunu olarak algılamıştı. Kaldı ki dönemin komutanları da tezkerenin geçmesine sıcak bakmadılar ve Millî Güvenlik Kurulu, tezkerenin geçmesi yönünde bir tavsiye kararı almadı. Tezkere reddedildi de ne oldu? Bir askerî kaynağın Aksiyon’a yaptığı açıklama şöyle: “Amerika asker dışında istediği her şeyi Türkiye üzerinden Irak’a geçirdi!”

Nitekim, Milliyet’in Washington temsilcisi Yasemin Çongar’ın işaret ettiği gibi Amerika’nın önde gelen gazeteleri 27 Nisan bildirisinden hemen sonraki başyazılarında Türkiye’deki demokratik sürece destek veren yayınlar yaptılar. Washington Post, “Türkiye’de demokrasiye asıl tehdit AK Parti’den değil, rakiplerinden geliyor.” derken, New York Times, “Türk demokrasisinin, artık böylesi bir ordu vesayetine sığmadığını” vurguladı. İş çevrelerinin gazetesi Wall Street Journal ise “darbe tehdidinin Türk demokrasisine, ılımlı İslamcı bir cumhurbaşkanından çok daha fazla zarar vereceği” yorumunu yaptı. New York Times, Genelkurmay bildirisine tepki vermekte AB kadar hızlı davranmayan ABD yönetimini ise şöyle eleştirdi: “Türkiye’nin demokratik dengesini korumasında Washington’ın açık çıkarı vardır. ABD nerede durduğu konusunda, Türkiye’nin generallerinde hiç kuşku bırakmamalıdır.”

Alt alta sıraladığımız bütün bu olgulardan sonra önem kazanan soru şu: Bundan sonra ne olacak? Ankara’daki bazı siyasi gözlemcilere göre, sonuç alınması çok zor olsa da AK Parti’yi seçmenin gözünde küçük düşürmek için bir kapatma davası girişimi olabilir. Partilerin kapatılması ile ilgili kanunlarda bazı değişiklikler yapıldığından, mensuplarının bazı faaliyetlerinden dolayı partinin tüzel kişiliğini sorumlu tutmak eskisi kadar kolay değil. Ayrıca böyle bir dava açılsa bile 22 Temmuz’da yapılacak genel seçimlerden önce sonuçlanması imkânsız. Cunta özlemcilerinin, seçimleri 22 Temmuz’da yaptırmamak çabaları içinde olduğu, hatta “TSK’nın Kuzey Irak’a Meclis’in onayını gerektirmeyen sıcak takip kapsamında girmesi ile Türkiye fiilen savaş haline girer ve seçimler ertelenir” ihtimalinden medet umdukları belirtiliyor.

28 Şubat sürecinden farklı olarak bu dönemde psikolojik savaşı Cumhuriyet ve Yeniçağ gibi küçük gazetelerin yürüttüğünü belirtmiştik. Örneğin İlhan Selçuk, 8 Mayıs günü Cumhuriyet’teki köşesinde açıkça şunları yazdı: “AKP cumhurbaşkanlığı seçimi ile Türkiye’yi teslim alacakken durduruldu… Ama iktidardan da püskürtülmesi gerek… Bu gerek Türkiye Cumhuriyetinin yazgısıyla eşanlamlıdır.” 28 Şubat sürecinde, rüyasında Atatürk’le yaptığı konuşmaları Hürriyet’teki köşesinde yayımlayan İsmet Solak’ın rolünü şu anda Yeniçağ gazetesinde yazan Sebahattin Önkibar üstlenmiş durumda. Eski bir Türkiye gazetesi çalışanı olan günümüzün hızlı “darbecisi” Önkibar, dünya konjonktürü darbeye müsait değil diyenlere meydan okudu: “Kıyametin kopacağı, yani Sur’un üfleneceği gün yakındır! Abdullah Gül cumhurbaşkanı seçildiği gün tankların motorları çalışır. Tandoğan ve Çağlayan mitingleri, halkın askeri darbeye vereceği desteğin kanıtıdır.” Yazısındaki tek eksik, kıyamet günü Sur’u üfleyecek olan Hazreti İsrafil ile rüyasında konuşmamış olmasıydı! Hemen belirtelim, Önkibar bu yüksek performansından dolayı 11 Mayıs Cuma gününden itibaren gazetenin yeni Ankara temsilcisi oldu!

Siyaseti yeniden dizayn etmek isteyenler için AKP’ye vurulacak her darbe, seçmeni sandıkta AKP’ye oy vermekten caydırmaya dönük. Bu çerçevede AKP’yi bazı parasal ilişki dosyaları ile vurmak senaryosu da var. Aynı zamanda SKY Türk Televizyonu Genel Yayın Yönetmeni olan Akşam gazetesi yazarı Serdar Akinan, müteahhitlerin sofralarında cola bardakları içinde viski içen bazı AKP’lilerden söz ediyor. Üstelik bunlar Başbakana yakın kimselermiş. Akinan yazar da hızlı darbeci Sebahattin Önkibar boş durur mu? Şu cümleler de Önkibar’a ait: “Devletin bir birimi bir süredir çuval operasyonu adıyla dosya biriktiriyor. Derler ki, o çuvalda birikenler çok yakında saçılacak ve bazıları kaçacak delik arayacakmış… Göreceksiniz yakında bazı bombalar hem de büyük gürültülerle patlamaya başlayacak.”

Sağda AKP’nin güçten düştüğü, DYP ve ANAP’ın birleşmesi ile oluşacak Demokrat Parti’nin barajı aşarak Meclis’e girdiği bir tablo hayal edilirken; solda da aslında CHP lideri Deniz Baykal’ı partinin başından uzaklaştırmak düşüncesi hâkim. Meclis’te yaşanan cumhurbaşkanlığı krizinin başaktörü konumundaki Baykal’ın aslında bu çevrelerce ödüllendirilmesi gerekirken, CHP’nin başından gitmesinin istenmesi başlangıçta şaşırtıcı olabilir. Ancak, Baykal CHP’nin başında olduğu sürece bu partinin Türkiye’deki yüzde 30-35’lik sol oyların tek adresi haline gelmesinin imkânsız olduğu artık kesinleşmiş durumda. Nitekim Genelkurmay bildirisinden hemen sonra Hürriyet’te Mehmet Y. Yılmaz ve Vatan’da Ruhat Mengi, solun iktidar alternatifi haline gelmesi için Baykal’ın artık CHP liderliğinden çekilmesi gerektiğini açıkça yazdılar. İlhan Selçuk bile “Baykal tarihsel şansını kullanabilecek mi?” diyerek, bu sefer de beklenen oyu alamaması halinde partinin başında kalamayacağını ima etti. Peki, Baykal nasıl ikna edilebilir? Bunun nasıl olabileceğini Radikal Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni İsmet Berkan yazdı. Eğer Baykal CHP’nin başından ayrılırsa o zaman solun ve merkez sağın cumhurbaşkanı adayı haline gelir! Berkan’a göre, cumhurbaşkanı halk tarafından seçilirse ve Baykal aday olursa ikinci turda AK Partili bir adaya karşı seçilme şansı çok ciddi olur. Üstelik bu yazının ilginç bir sonucu daha oldu. Anlatımına göre Berkan, meslek hayatında ilk defa bu kadar yoğun olarak okurlardan tebrik mesajı aldı. Beş yıl önce Fransa’da yapılan cumhurbaşkanlığı seçiminde, istenmeyen Le Pen’e karşı seçmenin yüzde 80’inin çok da sevilmeyen Chirac’a oy verdiğini hatırlatan Berkan’ın yazıları Baykal’ı çekilmeye ikna edecek mi, önümüzdeki günlerde bunu zaman gösterecek.

Son olarak, 22 Temmuz seçimlerinden sonra hayal edilen Meclis tablosuna gelelim. Bunu Fatih Çekirge Hürriyet’in web sitesinde dört senaryo biçiminde ortaya koydu. Birinci senaryoda AK Parti 230 milletvekili, DSP ile ittifak kuran CHP 125 milletvekili, Demokrat Parti 110 milletvekili, MHP 55 milletvekili, Kürt oyları hedef alan Demokratik Türkiye Partisi 30 bağımsız milletvekili çıkarıyor. İkinci senaryoda DP-DSP ittifakı 210 milletvekili, AKP 200 milletvekili, CHP 120, DTP 20 milletvekili çıkarıyor. Böylece DP-DSP-CHP koalisyonu oluşuyor. Üçüncü senaryoda AKP 280 milletvekili, CHP-DSP 120, DP 80, MHP 40, DTP 30 milletvekili çıkarıyor. Bu senaryoda AKP yine tek başına iktidar. Dördüncü senaryoda ise CHP-DSP 260, AKP 200, DP 40, DTP 30, MHP 20 milletvekili çıkarıyor.

Ne var ki senaryoların gücü her zaman sandığa yetmiyor!
Kullanıcı küçük betizi
Veled
Satılmıştır
 
İletiler: 3
Kayıt: Çrş Mar 07, 2007 20:46

İletigönderen Çetin Taş » Cmt May 19, 2007 17:01

Semihciğim,paylaşımın için sağol.
Sana bir bilgi notu.AKSİYON DERGİSİ,Fettullah Gülen'e bağlı bir dergidir.Haberleri maksatlıdır,çoğu zaman kurmacadır.Benim geçmiş yıllarda maceram da oldu onlarla :wink:
Kemalistim.Vatanımı her şeyden çok seviyorum.
Kullanıcı küçük betizi
Çetin Taş
Üye
Üye
 
İletiler: 2354
Kayıt: Pzt Şub 19, 2007 22:02

İletigönderen Türk-Kan » Cmt May 19, 2007 17:08

Çetin Taş, Semih kardesimiz gayet iyi biliyor bu ek bilgiyi sanirim... kendisi Zaman gazetesini de dikkatlice inceleyen bir kardesimiz... :wink:

bu arada: demokratik, laik, sosyal, hukuk devletini korumak TSK'nin anayasal görevidir. unutanlara duyurulur :twisted: "artistlik yapma LAN" deme haklari vardir yani :twisted:
Türk Genci, devrimlerin ve cumhuriyetin sahibi ve bekçisidir. Bunların gereğine, doğruluğuna herkesten çok inanmıştır. Yönetim biçimini ve devrimleri benimsemiştir.

Bunları güçsüz düşürecek en küçük ya da en büyük bir kıpırtı ve bir davranış duydu mu, "Bu ülkenin polisi vardır, jandarması vardır, ordusu vardır, adalet örgütü vardır" demeyecektir. Elle, taşla, sopa ve silahla; nesi varsa onunla kendi yapıtını koruyacaktır.
Kullanıcı küçük betizi
Türk-Kan
Kuvva-i Milliye
 
İletiler: 6735
Kayıt: Pzt Şub 19, 2007 20:56

İletigönderen Çetin Taş » Cmt May 19, 2007 17:18

demokratik, laik, sosyal, hukuk devletini korumak TSK'nin anayasal görevidir. unutanlara duyurulur "artistlik yapma LAN" deme haklari vardir yani

Aynen Türkan.
Kemalistim.Vatanımı her şeyden çok seviyorum.
Kullanıcı küçük betizi
Çetin Taş
Üye
Üye
 
İletiler: 2354
Kayıt: Pzt Şub 19, 2007 22:02

İletigönderen Veled » Pzr May 20, 2007 12:08

Türk-Kan, abla bilmiyordum gerçekten :D üstelik zaman gazetesinden haber alışım sakın yanlış anlaşılmasın fethullah gülenden onun cemaatinden nefret ederim ancak bazen bu ülkenin düşmanlarının da ne yaptığını bilmek iyidir
Kullanıcı küçük betizi
Veled
Satılmıştır
 
İletiler: 3
Kayıt: Çrş Mar 07, 2007 20:46


Şu dizine dön: Devlet ve Siyaset

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 0 konuk

x