“İlk”lerin Genelkurmay Başkanı Akar’ın “Son” Görevi Behemahâl Şudur!..
Orgeneral Hulusi Akar gerçekten “ilk”lerin Genelkurmay Başkanı oldu.
Kumpas yıllarında İstanbul’da 3. Kolordu Komutanıydı. Balyoz’dan yatan “silah arkadaşlarının” onun hakkında anlattıklarını hatırlatmaya gerek yok.
Normal şartlarda bugün Genelkurmay Başkanı olması imkansızdı. Ama Balyoz sayesinde yaşanan büyük boşluk onu bu makama taşıdı.
Geçtiğimiz Ramazan Bayramı’nda bir askeri kampta geçen sohbeti aktarayım, meramım daha iyi anlaşılır. Kumpas davalar sayesinde önü açılınca terfi edip, önemli göreve gelen birileri aynen şunu söyledi:
“Ne yapalım!.. Birilerinin mutsuzluğu, bizim mutluluğumuz oldu...”
Aynen bu veciz sözdeki gibi, “birilerinin mutsuzluğu”, Akar’ın “mutluluğu” oldu.
Akar daha çok NATO görevlerinde bulundu. Doğu-Güneydoğu’da ise 1998-2000 yıllarında Tunceli Hozat’ta Tugay Komutanlığı yaptı o kadar.
Bilmem duydunuz mu; Silah arkadaşları, “Kulağının üzerinden mermi geçmemiş tek Genelkurmay Başkanı” der onun için. Birinci sebebi sadece Hozat’a gitmesi.
İkincisi ise şu: Genelkurmay Başkanı olabilmek için Ordu Komutanlığı yapma şartı vardı. İktidar ve FETÖ’nün “beraber yürüdüğü” yıllarda bu şart sessiz sedasız değiştirildi. Buna göre, artık Ordu Komutanlığı yapmadan da Genelkurmay Başkanı olunabilecekti. Bu değişiklikten ilk yararlanan da Akar oldu ve hiç Ordu Komutanlığı yapmadan Genelkurmay Başkanlığı koltuğuna oturdu.
Yine “beraber yürüdükleri” yıllarda Cemaatin Hilmi Özkök ve Necdet Özel’den sonra en sevdiği komutan o oldu. Öyle ki, şimdilerde FETÖ’den aranan Faruk Mercan “hükümetin çözüm sürecindeki başarısını” bile Karargâhta bu iki ismin olmasına bağladı.
Akar’ın daha çok “ilki” var, ama şimdilik yeter. Bunları vurgulamamın sebebi, bugün çıkan Kanun Hükmünde Kararnamedeki bir madde. Artık Genelkurmay Başkanı olmak için Kuvvet Komutanlığı yapma şartı da aranmayacak, Erdoğan herhangi bir Orgeneral veya Oramirali Genelkurmay Başkanı yapabilecek.
Kumpas döneminde Ordu Komutanlığı şartı kaldırıldı... Darbeden sonra Kuvvet Komutanlığı şartı... Artık “beraber yürümeseler” de görünen “aynı yol”da devam ediyorlar!.
Biliyorsunuz, daha önce çıkarılan bir kararnameyle de Kuvvet Komutanlıkları MSB’ye bağlanarak, Genelkurmay Başkanının altı boşaltıldı. Yani emir-komuta zinciri parçalandı.
An itibarıyla Genelkurmay Başkanın konumu; Erdoğan’ın kendisine başdanışman yaptığı SADAT kurucusu emekli Tuğgeneral Adnan Tanrıverdi’den farksızdır. O da artık sadece Erdoğan’ın bir danışmanı gibidir.
Erdoğan’ın emri, hükümetin kararıyla TSK’da yapılan düzenlemelerde görüşünü soran olmadı, söylemek istese de dinlenmedi. Daha geçenlerde kendisini ziyaret eden TBMM Milli Savunma Komisyonu üyelerine, askeri okulların kapatılması konusunda kendilerinin görüşünün alınmadığını, ancak düzeltmek için çalıştıklarını söylemedi mi? Ne oldu; Düzeltildi mi? Veya Pazartesi günü Bakanlar Kurulu’na gidip, brifing verdi. Ne oldu; Bugünkü kararname çıktı.
-Çuvalcı O Madalyayı Niçin Takmıştı?-
“Alan razı, veren razı ise bize ne” denebilir... Lâkin öyle değil, ülkenin iç ve dış güvenliğiyle doğrudan alakalı bir tabloyla karşı karşıyayız.
Kıbrıs var, Ege var, Karadeniz var, ama bu yazıda sadece Suriye’ye değinmek istiyorum.
Ergenekon ve Balyoz kumpaslarıyla TSK’nın “Barzanistan” konusundaki direnci kırıldı. Gelinen nokta mı; Ne tesadüf darbeden 10 gün sonra “Barzanistan” yönetimi Ankara’da “temsilcilik” açma kararı aldı ve iktidar da buna yeşil ışık yaktı.
Öyle veya böyle, TSK’nın Suriye’nin kuzeyindeki koridora da kurumsal bir direnci vardı. İktidar mensupları PYD’ye “parti”, Salih Müslim’e “Parti başkanı” muamelesi yaparken, TSK, “terör örgütü” diyordu. Erdoğan ve iktidarın sonradan PYD’ye tavır alması, ABD planlarını değiştirmedi. İncirlik Üssü’ndeki “müttefiklerin” korumasında tıkır tıkır yürüyen “koridor”, darbeden sonra tamamlanma noktasına geldi. ABD tutmayacağı sözler, Ankara kuru nutuklarla yetinirken, PYD Münbiç’i alıp, teröristbaşı Öcalan’a “hediye” etti bile. Aynen Kerkük’teki gibi nüfus kütükleri imha edilmeye başlandı.
ABD’nin hem Irak, hem Suriye konusunda TSK’dan tek isteği, PKK-PYD değil, IŞİD’le savaşmasıydı.
ABD Dışişleri Bakanlığı bünyesinde Arap Baharı’nı organize eden Anne-Marie Slaughter, “Türkiye Suriye’ye birlik göndermeyi istemiyor” dediğinde daha 2012’ydi. Suriye’ye niye birlik gönderecektik? Tabii ki IŞİD’le savaşmak için.
Peki 2003’te Irak’ta askerimizin başına çuval geçiren ABD’li General Odierno, Ocak 2015’te daha Kara Kuvvetleri Komutanı iken Hulusi Akar’a niye madalya takmıştı?
“Akar’ın Suriye konusundaki tutumu ve Türkiye ile ABD askeri kuvvetlerinin işbirliğine katkıları” gerekçesiyle. Akar’ın Suriye konusundaki “tutumu” neydi ki?!.
Darbede merkez üslerden birisi İncirlik’ti. Daha önemlisi, Erdoğan ve iktidar darbenin arkasında ABD’nin olduğunu ima ediyordu.
Buna rağmen o hengameli günlerde Akar ABD’li mevkidaşı Dunford’ı iki kere arayıp, “taahhütlerimize bağlı olduğumuzu” bildirdiği gibi, Dunford da darbeden 15 gün sonra Ankara’ya gelip, kendisini ziyaret etti. Ankara’da değil, gözümüze sokarcasına iki gece İncirlik’te kaldı.
ABD Genelkurmay Başkanı’nın, Akar’la görüşmesi hakkında yaptığı açıklamalar daha da ilginçti. Akar’dan “arkadaşım” diye söz etti, “Onun iyi olduğundan emin olmak istediğini ve sesini duymaya geldiğini” söyledi. Özellikle NATO’yla ilişkiler ve IŞİD’le mücadele başta olmak üzere pek çok konuyu konuşmaları gerektiğini, ancak Akar’ın “travmatik bir durum yaşaması sebebiyle” bunları ele almadıklarını, Akar’ın bu ay ABD’ye yapması beklenen ziyaretinde görüşmeyi umduğunu anlattı. IŞİD’le mücadelede Diyarbakır ve İncirlik’i kullanmaya devam edeceklerine emin olduğunu da vurguladı.
-ABD’nin 5 Ay ve 3 Gün Önceki Mesajları-
Türkiye’nin “Irak, Suriye ve Kıbrıs” politikalarını “halletme” işini üstlenen ABD Başkan Yardımcısı Joe Biden’ın 2015 ve 2016’daki bazı mesajlarını hatırlayalım.
Mesela, “Bölgede olgular değişiyor. Türkiye daha çok yapıcı rol oynamalıdır, bu çıkarınadır. Güvenliği tehdit altındadır. Ruslardan dolayı Karadeniz’de, Suriye’nin çöküşünden dolayı Güney’de ve IŞİD’ten dolayı Doğuda… Sürekli bir çözüm dışarıdan, Biden veya Başkan Obama veya ABD veya başka biri tarafından dayatılmayacak. Çözüm içeriden olacak” dedi...
Kıbrıs işini “Erdoğan’la bitireceklerini” söyledi...
Doğu Akdeniz’de, “İsrail, Türkiye, Mısır, Yunanistan, Kıbrıs ve Lübnan’ın birlikteliğinden” söz etti.
ABD Temsilciler Meclisi’nde IŞİD’le mücadele hakkında bilgi verirken, “Muhtemelen Cumhurbaşkanı Erdoğan ile fazla zaman harcadım, ama Erdoğan sonunda gerçeği anladı (Bunu söylerken İngilizce’de ‘Tanrı’yı görmek’ anlamına gelen, ‘to see The Lord’ deyimini kullandı). Öz çıkarlar devreye girince işler değişiyor” dedi.
Darbenin ardından ABD Dışişleri Bakanı John Kerry’nin Türkiye’ye geleceği açıklanmıştı. Sonra Biden olarak değiştirildi. Ne dersiniz, Biden yıllardır gösterdiği bu çabaların “hasılatını” toplamaya ve bu defa da Türkiye’ye mi “Tanrı’yı göstermeye” geliyor acaba?
-TSK Selam Çakıp, IŞİD’le Savaşa Gitmemiş-
Yakın zamandaki mesajlara gelirsek; ABD’nin eski Ankara Büyükelçileri Abramowitz ve Eric Edelman geçtiğimiz Mart’ta açıkça, “Erdoğan’ın reform yapmasını ya da istifa etmesini” istedi.
Darbeden sonra Erdoğan bir yığın “reform” yaptı ve daha da güçlendi.
ABD’nin son mesajı ise çok yeni; Ergenekon-Balyoz kumpasları döneminde Ankara Büyükelçisi olan James Jeffrey’nin hafta başında Hürriyet’te yayınlanan röportajı sadece yandaş kalemlerin değil, Başbakan Binali Yıldırım’ın da dilinde.
Jeffrey’nin, “Erdoğan Washington’da sevilmiyor. Erdoğan Avrupa’da da sevilmiyor. Otoriter görülüyor ve iyi bir oyuncu olmadığı düşüncesi hâkim. Batı daha önce Erdoğan’dan daha otoriter olan çok liderle muhatap oldu, olmaya da devam ediyor. Ama fark şu; Suudlar, Mısırlılar her koşulda bize yaltaklanıyor. F-16’ları, müttefiklik ilişkilerini falan düşünerek bizimle aynı değerleri paylaşıyormuş gibi yapıyorlar. Erdoğan ise bizimle çatışıyor, çelişkilerimizi yüzümüze vuruyor, dostumuz olmaya çalışmıyor” sözleriyle adeta gurur duyuyorlar.
Şu Amerikalıları anlayabilene aşk olsun!.. Hem Erdoğan’ı böylesine sevmiyorlar, hem onu Türk Milleti nezdinde kahramanlaştıran böylesi laflar ediyorlar!.. Darbeden sonra Erdoğan’a verilen desteğin yüzde 60’a çıktığı açıklanmıştı. Jeffrey’nin bu sözlerinden sonra yüzde 70’i geçtiğine emin olabilirsiniz.
Ancak bunun kadar Jeffrey’nin gayet net şu mesajını da konuşalım:
“Erdoğan’ın da ötesinde Washington’da genel olarak Türklerden hoşlanmama durumu da var. Türk Ordusu çok zor, selam çakıp IŞİD’le savaşmaya gitmiyorlar, aylar süren müzakereler oluyor. Başka ülkeler ise 4 uçak gönderip IŞİD’le savaşıyorum diyor. Aslında hiçbir şey yapmıyorlar ama olumlu puan alıyorlar. Yani demem o ki Washington’da genel olarak hükümetinize karşı bir güvensizlik var ve sevilmiyorlar. Washington böyle bir ruh hali içindeyken darbe teşebbüsü gündeme geldi.”
Demek mesele, Erdoğan’dan öte Türk Ordusu’ymuş ve “Selam çakıp, IŞİD’le savaşa gitmemesi, aylar süren müzakereler yapması”ymış...
Darbeden sonra TSK açısından neler oldu? İtibarı dibe vurdu... “Türkiye’nin en iyi ihraç malı, askeridir” diyen Soros’un yıllar önce hazırladığı plan doğrultusunda, kanun hükmünde kararnamelere tarumar edildi... Değil IŞİD’le savaş “müzakereleri” yapması, askeri okulların, kuvvet komutanlıklarının ve Genelkurmay Başkanının konumunu “müzakere” ve “itiraz” edecek hali dahi kalmadı... Tüm emir-komuta Erdoğan’a geçti...
Öyle ki, belki Erdoğan “tak” diye emredecek, Akar da “şak” diye selam verip, PYD’yle omuz omuza IŞİD’le savaşa gidecek...
Altı boşaltılmış, bugünkü kararnameyle bir süre sonra görevden alınması kesinleşmiş Akar’ın “son görevi” yoksa bu mu olacak?
Necdet Özel Balyoz mağdurlarına çok kızdığı 2013’te, “Beni kişisel olarak hedef tahtasına oturtursanız, ben de insanım. Bir süre sonra beni de bulamayabilirsiniz” sözleriyle, “Beni bile ararsınız” demeye getirmişti.
Şimde herkes haklı olarak Özel’e ateş püskürüyor, ama Akar’ın rezil darbe teşebbüsündeki pozisyonu ve sonrasında yaşananlarla, onu bile arattığı kesin. O yüzden bu “ilk”lerin Genelkurmay Başkanı’na düşen “son görev”, “arkadaşı” Dunford’ı ziyaret değil, behemahâl o koltuğu boşaltmaktır.
Müyesser YILDIZ, 17 Ağustos 2016