İLKER BEY’İN HAYIRI
Genel Kurmay Bașkanı İlker Bașbuğ hazretleri Uğur Dündar’a içini dökmüș diyorlar.
Niye Uğur Dündar, niye Star televizyonu, niye baș bașa, niye giderayak diye sorulabilir. Ama sorulmamıș ve pașa gönülleri öyle istemiș olsun diyelim.
Bir Genel Kurmay Bașkanı’nın ‘içini dökmesi’ni olağan karșılayalım.
Bașbakan’a, İç İșleri Bakanı’na, Millî Savunma Bakanı’na dert anlatamamıș; TRT’den randevu alamamıș olabilir.
Pekiyi ne derdi varmıș pașa hazretlerinin?
Her gün emrindeki subay ve erlerin üçer-beșer vurulması yetmiyormuș gibi, onların eș ve çocukları da vurulmaya bașlanmıșmıș.
Pașa hazretlerinin de uykuları kaçıyormuș üzüntüden.
‘Konjontürel’ terör örgütünün ‘konjonktürü tutmuș’ yine.
Anadolu’da ‘moz tuttu’ diye tanımlanan durum örneği..
Ancak bu terör örgütünün ne zaman ‘konjonktürü’ ya da ‘moz’u tutar diye öngörüleri yokmuș. Algılama eksiklikleri ya yanlıșlıkları olmușmuș.
Yani kokusunu alamamıșlar, görememișler, duymamıșlar, tadıp dokunamamıșlar ya da bütün bu ‘algı’ları yanlıș algılamıșlar.
İlker bey’in açıklamalarının özü iki sözcükten olușmaktadır: algı ve yanlıș. Belki yanlıșları algılama bile değil , algılama yanlıșlığı mı ne? Ya da algı bozukluğu..
Barzani’den l’Oreal kokusu geliyor ve ‘kardeș gibi’ görünüyor, Talabani istemediğiniz kadar ‘Kürt kedisi’ verebiliriz ama “ha bize dokunmușsunuz ha ‘Kuzey Kürdistan’daki kardeșlerimize’” diye bağırmıyor; ‘tatmadığınız acıları tattıracağız’ demiyorlarmıș sanki..
İlker bey özü kavrayamamıș ve algılamaya devam etmișmiș.
PKK’ya tașeron diyorlar ya; İlker Bey araștırmıș araștırmıș, olsa olsa Rusya’nın tașeronu olabileceğini algılamıș. Hani bir zamanlar bayrağında orak-çekiç mi ne varmıș ya; öyle algılamıș.
‘Nato kafa Nato mermer’ mi ne? Kandil’e de ya Nato ya ben diyesiymiș.
Torba konușma içinde değinmediği konu bırakmamıș ama bir ara kısık sesle ’sözün bittiği yerdeyiz’ mi ne demiș İlker bey.
Öküz altında buzağı arayan basın da bu söz üzerine atlamıș. Sözün bittiği yeri aramaya koyulmușlar. Çünkü İlker bey son birkaç hafta içinde iki kez Irak sınırına gittiği halde onları oraya götürmemișmiș.
Diyelim Gedik Tepe’den ișraret parmağını havaya kaldırıp ‘sözün bittiği yerdeyiz’ diyecek olsa bu sözün bir anlamı olabilirmiș. Oysa İlker bey orada kum torbalarının arkasına mı ne sinmișmiș.
Ancak yașam gerçekliği hariç herșeyi bilen basın mensupları ile onların kuklaları olan ‘kanaat önderleri’, ‘erken seçim’den önce Kandil’deki PKK liderlerinin Türkiye’ye teslim edileceklerini beklemeye bașlamıșlar.
İlker bey’in giderayak uyum içinde çalıștığı hükûmete bir armağan sunmak isteyebileceğini düșünmüș olmalılar.
Hükûmetin de ‘gidici’ olduğundan habersiz..
Türkiye’nin koșar adım bir kaotik ortama doğru sürüklendiği ise doğrudur.
Tükenmiș bir hükûmete karșın, tüm yurttașların yurt sevgi ve bilinçlerini olduğu kadar, devlet adamlarının ‘devlet adam’lıklarını da ortaya koymaları beklenmelidir.
Hükûmet’in ‘benden sonra tufan’ diyeceği ve özellikle de böylesi bir tufanı hazırlamaktan çekinmeyeceği söylenebilir.
Ancak Türk Ordusu’nun içine çekilmek istenilen ‘oyun’a önce Genel Kurmay Bașkanları karșı koyabilmelidir.
Sorun Kuzey Irak’a harekâtsa, son üç yılda en çok bu satırların yazarı ‘köktenci bir harekât’ı savundu.
Oysa șișirilen harekât, terörü çökertme harekâtı değil, Recep ve İlker beyler harekâtıdır.
Ne var ki, bu ikili hiç değilse bu kez ‘hayırlara vesile’ bile olabilirler.
Habip Hamza Erdem