İNANIYOR MUSUNUZ?
Birliğimize bütünlüğümüze, yurdumuzun bölünmezliğine..
Ülkemizin bölgesinde ve giderek tüm dünyada saygınlığının artacağına..
Yunan, Ermeni, Irak ve Suriye’deki Kürt kardeșlerimizle dostluğumuzun pekișeceğine..
İran’la ișbirliğimizin artacağına..
Azerbaycan’la ișbölümü yapacağımıza..
Ülkemizdeki bölgelerarası dengesizliği en kısa sürede kaldıracağımıza..
Dıșborçlarımızı belli bir takvime bağlayıp her yıl biraz daha azaltacağımıza..
Okur-yazar oranımızı en yüksek düzeylere tırmandıracağımıza..
Gelir dağılımındaki dengesizliği düzelteceğimize..
Hukukun üstünlüğünü geçerli kılacağımıza..
Adaleti sağlayacak kurum ve kurulușlarımızın olacağına..
Mahkemelere güvenebileceğimize..
Kamuda görev yapacakların yeterlilik ilkesine göre atanmıș olacaklarına..
‘Nüfuz ve iltimas’ın hiçbir yerde kesinlikle geçerli olmayacağına..
Seçimlerin ‘seçim gibi’ yapılacağına..
Seçileceklerin her bakımdam güvenilir olabileceklerine..
Doğal kaynaklarımızın gereği gibi ișletilebileceğine..
Ulusumuzun alınterinin yabancılara peșkeș çekilmeyeceğine..
Avrupa devletleri, Rusya ve Çin ile eșit konumda bir devletimizin olacağına..
ABD’ye hiçbir konuda ‘bağımlı’ olmayacağımıza..
Kazakistan, Özbekistan, Türkmenistan ve Kırgızistan ile ilișkilerimizi ‘ikili’ düzeyde yapabileceğimize..
KKTC ve Irak Türkmenistanı ile bütünleșebileceğimize..
Yüzümüzün gülebileceğine..
Anamızın ağlamayacağına..
Televizyoncularımızın yalan söylemeyeceğine..
Gazetecilerimizin yarım-yamalak bilgilerine aptalca yorumlar eklemeyeceğine..
‘Ulusal çıkar’ diye bir kavramın olduğuna.. Bunu savunmanın kutsal bir görev olduğuna.. Bu kutsal görevi yerine getirmenin hepimiz için devredilemez bir yükümlülük olduğuna..
Bu yükümlülüğü yerine getirmeyen her kim olursa; ister cumhurbașkanı, ister bașbakan, ister bakan, ister bürokrat, ister teknokrat, ister yönetici ve isterse memur olsun ayağından Ulus meydanında asılacağına..
Doğru haber vermeyen televizyoncu ve gazetecelerin kulaklarının kesilerek yașamlarının geri kalanını ‘kulağıkesik’ olarak sürdüreceklerine..
Ve bunların ‘doğal yașamı koruma’ bağlamında korunabileceklerine..
Yurttașlarımızın biribirlerini sevip sayabileceklerine..
İnanıyor musunuz?
İkibinona beș kala bu sayılanlardan hiçbirine inanmak olanağı kalmamıș gibidir.
Daha da kötüsü bunları görebilecek göz kalmamıș gibidir.
Dediğiniz gibi olsun ve bu ‘ideolojik yazı’yı bana yabancı ajanlar yazdırmıș olsunlar.
Ve benim size kızmaya hakkımın olmadığını söyleyin.
Acımak hakkım da yok değil ya?
Ben de size doyasıya acıyorum.
Habip Hamza Erdem