Genelkurmay eski Başkanı Işık Koşaner’in zaman ayarlı ses kaydı internete düşürüldüğünde, Silivri’de tam da “Kurtuluş Savaşı Günlerinde İngiliz İstihbarat Servisi’nin Türkiye’deki Eylemleri"ni okuyordum.
Prof. Dr. Salâhi R. Sonyel’in tümüyle İngiliz arşivlerinden derlediği, kapatılması planlanan Türk Tarih Kurumu’nun da bastığı bu kitapta, malum istihbarat servisinin sadece İstanbul’u, Padişah Vahdettin’i, Sadrazam Damat Ferit’i, Bakanlar Kurulu’nu değil; Ankara’yı, Mustafa Kemal’i, Büyük Millet Meclisi’nin gizli oturumlarını dahi gün gün nasıl izlediğini görüyorsunuz. İstanbul’u işgal eder etmez ilk olarak Harbiye Nezareti'ne el koyduklarından zaten her şey ellerinde; ama Ankara’daki Genelkurmay’a bile sızmış, birçok devlet sırrına vakıf olmuşlar.
Tabii o zamanlar şimdiki gibi fiber, siber elektronik imkanlar, internete düşürmeler yok; çoğunlukla ajan kullanmışlar. İstanbul’da genellikle, iyi Türkçe bilen Rum, Ermeni, Musevi ve öteki kimi gayri Müslimlerden yararlanırken, Mustafa Kemal ve Ankara’da ise bu milliyetçi kadroyu çekemeyen muhalifleri, Padişah ve İngiliz yandaşlarını, çıkar düşkünlerini, boşboğazlık yapan politikacı ve yetkilileri; gazetecileri, Anadolu’da sözde geziye çıkan gezginleri kullanmışlar.
İnanılır gibi değil ama İngilizlere bizzat Padişah Vahdettin ajanlık yapmış. Öyle böyle değil, evrak çaldırıp İngilizlere teslim etmiş!.. Hadise şu;
Ankara’nın Dışişleri Bakanı Yusuf Kemal’in Milli Mücadele davasını anlatmak için Roma, Paris ve Londra’ya gönderilmesine karar verilir. Bir heyet oluşturulur. Heyette hukuk uzmanı, Dışişleri Siyasi Daire Müdürü, bakanın özel kalem müdürü bir de kâtip Kemal Bey vardır. Bakan Yusuf Kemal yurtdışına gitmeden önce İstanbul’a gelir. Niyeti İstanbul Yönetimi ile barışıp, onları da Avrupa’da temsil etmek için Padişah’tan izin almaktır. Padişah, ona cevap vermeye tenezzül bile etmez; ama başka bir şey yapar. Heyette yer alan Kâtip Kemal Bey, İstanbul’da kayınpederinin evinde kalmaktadır. Gelin devamını İstanbul’daki İngiliz Yüksek Komiseri Rumbold’un 7 Şubat 1922’deki İngiliz Dışişleri Bakanı Lord Curzon’a gönderdiği gizli yazıdan öğrenelim:
“Vahdettin, özel kâtip Kemal Bey’in kayınpederinin evinde bulunan valizini, kâtibin 2 günlük yokluğundan yararlanarak, ajanlarına açtırıyor, içindeki 6 gizli belgenin fotoğraflarını çektirerek, belgelerin yine valize yerleştirilmelerini buyuruyor, fotoğrafları 6 Mart günü, emektar bir mabeyincisiyle, İngiltere Yüksek Komiserliği baş çevirmenine gönderiyor.“
Bizzat Vahdettin’in çaldırdığı belgeler de şunlarmış:
- * Batı savaş kesimi Komutanı General İsmet Paşa’dan, Yusuf Kemal’e mektup,
* Yusuf Kemal kuruluna rehber olmak üzere kaleme alınan talimat,
* Asya’daki İslâm devletleriyle yapılan anlaşmalar, Ruslara ve Fransızlara maden işletmeleriyle ilgili olarak verilecek ayrıcalıklar,
* Dışişleri Bakanlığı Özel Kalem Müdür Vekili Ferit Bey’in İstanbul’daki İzzet Paşa’ya gönderdiği bir mektup ve yazı,
* İki zarf üzerindeki adresler.
Hani “hırsız evin içinde“ derler ya, tam tamına ona örnek olacak bir casusluk!..
Peki Milli Mücadele başarıya ulaşınca bu ajanlar, casuslar ne olur, İngilizler bunlara nasıl bakar? İşte o ibretlik tablo!..
Yüzlerce insan Yunanistan’daki İngiliz temsilciliklerinin önüne yığılır. İngiliz Dışişleri Bakanlığı şu talimatı verir:
- “Şu sırada, kendi kişisel güvenlikleri için İngiliz katlarınca, Türkiye’den boşaltılmış olan çok sayıda Türk, Ermeni, Çerkez ve öteki kişiler vardır. Bunlar iki sınıfa ayrılır;
a- Gizli Servis’te çalıştıktan sonra, bilinen nedenlerden ötürü boşaltılanlar,
b- Türklerin, İstanbul’a dönmesi üzerine, kendi görüşlerinden ötürü zulme uğrama ihtimalinden korkarak, başkentteki İngiliz katlarına sığınanlar…
İngiliz yönetiminin, her iki sınıftaki kişilere karşı hiçbir sorumluluğu yoktur, çünkü; (a) sınıfında olanlara, işlerine son verilirken, bir ödenek verilmiş ve askeri katların, onlara karşı daha fazla sorumluluğu olmadığı anlatılmıştı. (b) sınıfındakilerin hayatı kendilerinin kişisel isteği üzerine kurtarıldığı için İngiliz hükümeti üzerinde herhangi bir hakları yoktur. Bu kişiler, size başvurarak, yardım ister veya başka bir özür öne sürerse, onların sorunları veya işleriyle hiçbir biçimde ilgilenemeyeceğinizi açıkça bildirmelisiniz. Aynı zamanda (a) sınıfındaki kişilerle uğraşırken, herhangi bir biçimde, Gizli Servis’le bir ilişiğiniz olduğunu gösterecek hiçbir davranışta bulunmayınız.“
Prof. Salâhi R. Sonyel, kitabın sonunda diyor ki;
“İngiliz işgal gücü, 1923 yılı sonlarına doğru Türkiye’den çekilirken, İngiliz istihbarat servisi, arkada geniş kapsamlı bir istihbarat şebekesi bıraktı mı? Bu soruya, olumlu veya olumsuz bir yanıt verebilmemiz için gerekli belgeler, İngiliz Devlet Arşivi’nde bulunamamıştır. Çünkü İngiliz İstihbarat Servisi’nin bugünkü eylemleriyle en küçük ilişiği olan belgeler bile, ilgili Bakanlığın emrindedir ve araştırmacılara süresiz olarak kapalıdır.“
Koşaner’in kayıtları için AKP Grup Başkanvekili Nurettin Canikli, “Yabancı servislerin işi olabilir“ yorumunu yaptı ya, ben de bu tarihi kayıt ve belgeler iyi gider diye düşündüm. Başka bir kastım veya mesajım yoktur!..
Silivri’den kucak dolusu sevgiler…
Müyesser YILDIZ
5 Eylül 2011
Silivri