Piyasaya sürülecek "darbe" senaryosu, manşetlerle dövülecek asker kalmadı. Yine, "Minareler süngümüz, camiler kışlamız." oldu. Üstüne de bolca "Atatürk" sosu döküldü!..
Elimize verilen çelik-çomaklarla oynayalım ki, dört bir taraftan gelen çığı görmeyelim.
Ne mi geliyor?
- BM İkiz Sözleşmeleri'ndeki çekincelerimizi kaldırıp ailelerin çocuklarına istediği dilde eğitim vermesinin yanısıra, istediği şekilde ve yerde dini eğitim yaptırmasının,
- Tevhid-i Tedrisat; yani eğitimde birliğin içini boşaltıp -başta Ruhban Okulu- her türlü özel, dini ve azınlık okulunun açılmasının,
- Avrupa Konseyi Azınlık Dilleri Sözleşmesi'nin imzalanarak PKK’nın gönlünün alınmasının,
- Ulusal Azınlıkların Korunması Sözleşmesi'nin de imzalanarak Doğu ve Güney Doğu’nun Barzani bölgesiyle fiili entegrasyonunun harcı karılıyor.
Sadece bunlar mı?
- ABD ve AB’nin İran’a uyguladığı ambargoya katılmak için bahane aranıyor.
- Bağımsızlığını ilân etmeye hazırlanan Barzani’yi tanımak için fırsat kollanıyor.
- Suriye’nin işgâlini sağlayacak tampon bölgenin kurulmasına saatler kaldı. BM gözetiminde olacak bu projenin sonunda Hatay - hatta Kilis- yeniden tarihi işgalcisi Fransa’nın eline geçebilir. Kaçımızın umurunda?
Çünkü "Allah’ın ipini" sarkıtıp, yine bizi "Allah Allah" diye cenge tutuşturdular!..
Artık proje sahiplerine ve uygulayıcılarına değil, hâla "meleklerin cinsiyetini" tartışanlara kızıyorum. Aynen Mustafa Kemal Atatürk’ün, Vahdettin ve Damat Ferit’e sözde muhalefet edenlere kızdığı gibi:
"Bir Milli Misak’ın ilânı için İngilizlerin, İstanbul’u işgal etmesini bekleyecek kadar tahammüllü bir kadroyu kimse bana karşı müdafaa edemez." demiş...
Haksız mı? Haksız mıyız?
Silivri’den kucak dolusu sevgiler...
Müyesser YILDIZ
3 Şubat 2012
Silivri