Onlar İslam’a girdikleri için sana minnet veriyorlar. De ki: “İslam’a girmeniz üzerine bana minnet vermeyin. Bilakis, eğer doğru kimseler iseniz, sizi imana erdirdiği için Allah size minnet verir.
Ve sonra, Allah, kimi doğru yola iletmek isterse, İslâm için onun göğsünü açar. Kimi de saptırmak isterse göğsünü öyle sıkar ki, o, göğe yükseliyormuş gibi olur. İşte böyle, Allah, ricsi [pisliği; zarar, azap veren şeyleri] iman etmeyenlerin üzerine kılar [bırakır, atar].
“İslam”ın imanı da içine alan bireye yönelik anlamı tüm Kur’an kapsamından çıkarabileceği gibi yukarıdaki ayetlerden de bu husus açıkça anlaşılmaktadır.
Bugün Müslüman olana İslam, İslam olana Müslüman denmektedir. Oysa ki Kur’an “İslam” ve “Müslim/Müslüman” kelimelerini eş anlamlı olarak kullanmamaktadır. Kur’an’da “müslim”, düzeltici ilkelerle yönetilen toplumun ya da düzeltici ilkelere tabi toplumun bireyidir. Müslim olmak İslam olmak yönünde atılan bir adımdır. İslam olmak, zaman ve sabır gerektirir. Bu sebeple elçiler bozguncu toplumlara delillerle gelmişler, müslim olmanın/düzeltici olmanın Allah tarafından tayin edildiğini belirtip, toplumlarının müslim/düzeltici olmalarını istemişlerdir. Hz.Muhammed peygamber olduktan sonra onun peygamber olduğu haberi Medine’ye de ulaşmıştır. O sırada Medine’de Evs ve Hazreç kabileleri arasında husumet vardır ve kan dökülmektedir; huzursuz ve bozuk bir toplumsal yapı hakimdir. Bu şartlar altında bir grup Medine’li Mekke’ye gelmiş peygamber ile görüşmüş ve Kur’an’ı dinlemişlerdir. Toplumlarına döndükten sonra da dinledikleri Kur’an’ı toplumlarına anlatmışlar ve son olarak aşağıdaki sözleri söylemişlerdir.
Ve gerçekten bizim durumumuz ise; Müslümanlar bizdendir, yanlış yapanlar da bizdendir. Ama kimler Müslüman olduysa, işte onlar doğruya, güzele, iyiye, gerçeğe gitmeyi arayanlardır. Ama inanç konusunda yanlış yapanlara gelince, onlar da cehennem için odun olmuşlardır” demişlerdir. (Cinn, 15)
“Ve gerçekten bizim durumumuz ise; Müslümanlar bizdendir, yanlış yapanlar da bizdendir”. Bu cümle toplumsal yapının çatısıdır. Düzeltici olanlar da olmayanlar da bizdendir, demektir. “Ama kimler Müslüman olduysa, işte onlar doğruya, güzele, iyiye, gerçeğe gitmeyi arayanlardır”. Burada müslim olanların, İslam olmak yolunda ilerledikleri, adım attıkları söylenmektedir. Daha sonra inanç konusu Müslim olmaktan ayrılarak, Müslim/düzeltici olmasına rağmen inanç konusunda yanlış yapanlara değinilmiştir. “Ama inanç konusunda yanlış yapanlara gelince, onlar da cehennem için odun olmuşlardır”.
Biz Kur’an’dan biliyoruz ki dileyen iman eder dileyen iman etmez. İmtihanın da ana konusu olması itibariyle Kur’an imana karışmaz ve insanı serbest bırakır.
Bedevi Araplardan, geri bırakılmış olanlara de ki: Siz yakında çok kuvvetli bir topluma karşı çağırılacaksınız; onlarla savaşırsınız veya onlar, müslüman olurlar. Artık, eğer itaat ederseniz, Allah size güzel bir ödül verir. Ama önceden yan çizdiğiniz gibi yine yan çizecek olursanız sizi acıklı bir azap ile azaplandırır. (Fetih, 16)
Yukarıdaki ayette Muhammed ve askerlerinden bir toplumu zorla Müslim yapmaları istenmektedir. Burada imansızları imana getirin denmemektedir. Burada bozguncu bir toplumla karşı karşıya gelineceği onların düzeltici/müslim olmaya çağırılmaları, bozgunculukta diretirlerse savaş yoluna gidilmesi istenmektedir. Müslim/düzeltici olma yolunda Süleyman’da Sebe Melikesi’ni zorlamıştır.
O
[Süleyman’ın mektubunu alan Sebe’ melikesi]: “Ey ileri gelenler! Şüphesiz ki bana kesinlikle çok saygın / şerefli bir mektup bırakıldı. Şüphesiz ki o [mektup], Süleyman’dandır ve ‘Bana karşı büyüklük taslamayın, teslimiyet göstererek / Müslüman olarak bana gelin!’ diye yarattığı bütün canlılara dünyada çokça merhamet eden, engin merhamet sahibi Allah adınadır” dedi. (Neml, 29-31)
Aşağıdaki ayette iman etmiş olanlar ve Müslim olarak İslam olma yolunda adım atanlar ayrı ayrı zikredilmiştir.
De ki: “İman etmiş kimseleri güçlendirip kökleştirmek / tutundurmak için ve Müslümanlara bir müjde ve kılavuz olmak üzere, senin Rabbinden ona, Allah’ın birçok can katan âyeti hakk ile inmiştir. (Nahl, 102)
Aşağıdaki ayette de Müslim olduktan sonra iman konusunda hata edenler konu edilmiştir.
Ve O (Allah) size: “Doğal güçleri ve peygamberleri Rabbler edinmenizi emretmez. Siz müslüman olduktan sonra, size Kendisinin ilâhlığını, Rabliğini örtmeyi emreder mi?! (Ali İmran, 80)
Aşağıdaki ayet de İslam olmanın bir süreç olduğunu anlatmaktadır.
Hayır, aksine kim iyileştiren, güzelleştiren biri olarak kendisini Allah için islâmlaştırırsa, işte onun, Rabbi katında ecri vardır. Onlara hiçbir korku da yoktur ve onlar üzülmezler de. (Bakara, 112)
Aşağıdaki ayette de orjinali “eslemna” olan kelime Müslim olmak demektir.
Bedevi araplar, “İnandık!” dediler. De ki: “Siz İnanmadınız, ama ‘eslemna; sağlamlaştırdık; kendimizi sağlama aldık!’ deyin; iman henüz kalplerinize girmedi. Ve eğer Allah’a ve elçisine itaat ederseniz, O, yaptıklarınızdan hiçbir şeyi size eksiltmez.” Gerçekten Allah, çok bağışlayıcıdır, çok merhametlidir! (Hucurat, 14)
Toparlayacak olursak, İslam imanı da içine alan bireye yönelik bir anlatım, Müslim ise topluma yönelik bir anlatımdır. Bireyin o topluma aidiyetini belirtmek için kullanılmıştır.
Şölen Can Evin