İspanya İç Savaşı -1
Bugün, özellikle büyük devletlerin etki alanında bulunan azgelişmiş ülkelerin, İspanya iç savaşını incelemeleri ve günümüze yönelik sonuçlar çıkarmaları gerekir. Çünkü bu savaş; ilkelerin ve insani değerlerin nasıl kolayca ayaklar altına alındığını, “demokrasi” havarisi ülkelerin, demokrasinin yok edilmesine nasıl göz yumduklarını gösteren en çarpıcı örnektir. İspanya iç savaşından herkesin her zaman alacağı önemli dersler vardır. İspanya iç savaşı, İspanya topraklarında yapılan bir Avrupa iç savaşı’ydı. Savaşa şu ya da bu oranda karışmayan, vatandaşı İspanya’da savaşmayan ülke kalmamış gibidir. İspanya üç yıl içinde, emperyalist ülkelerin, ideolojilerin, sistemlerin ve yeni silahların çatıştığı bir arena olmuştur.
Kuralsız Çatışma
Batı Avrupa’nın en eski ve bir zamanların en varsıl sömürgeci ülkesi İspanya, 2.Dünya Savaşı’nın hemen öncesinde; geçmişine uygun düşen, kanlı bir iç savaş yaşadı. Büyük toprak iyesi gerici beysoylular, kilise ve ordu; sömürge halklarına uyguladığı ölçüsüz şiddetin hemen aynısını, kendi halkına uyguladı. Her zaman olduğu gibi, haklı da değillerdi. 1931’de kurulan Cumhuriyet’in iki yıl sonra yapılan ilk genel seçimini kazandıklarında çok sevindiler ancak 1936’da yitirdiklerinde ise ayaklandılar. Çılgına dönmüş gibi vurdular, kırdılar ve öldürdüler. Kan dökerken kural tanımama, dizginlenmeyen öldürme duygusu, sonsuz ve ilkel bencillik onları bir tür yokedici haline getirmişti.
986 Gün süren iç savaş bittiğinde arkasında; 1 milyon ölü, 2 milyon tutsak, 500 bin sürgün, 500 bin yıkılmış ev, harebeye dönmüş 183 kent ve her söylediği kanun yerine geçen acımasız bir diktatör bırakmıştı. 1 Bilim adamları, sanatçılar, aydınlar ya yurtdışına kaçmış ya da öldürülmüştü. Hiçbir siyasal eyleme katılmamış olan 38 yaşındaki Garcia Lorca, 64 yaşında Cumhuriyetçilere katılan İspanyol edebiyatının büyük şairi Antonio Machado ve 1942 yılında henüz 32 yaşındayken Franko’nun hapishanelerinde ölen şair Miguel Hernandez, iç savaşta yok olup gitti.
Herkes Herkesi Öldürüyor
İspanya’da, yalnızca yönetim için savaşım veren partilerin üye ve yandaşları birbirlerini öldürmedi. İnancı için ölüme gidenlerin yanında; kişisel düşmanlıklar, alınamayan borçlar ya da kan davalarına dayalı eski düşmanlıklar, iç savaş bahanesiyle cinayetlere dönüştürüldü. Öldürmenin sınırı yoktu; küçük çocuklar, yatalak yaşlılar, hastalar, genç kızlar ve hatta evcil hayvanlar... Okullar, hastaneler topa tutuluyor, kiliseler ateşe veriliyordu. 3 Yılda 6 bin din adamı öldürüldü: Barbastro bölgesinde, Aragon ve Katalonya’da rahiplerin yüzde 80’i bu çatışmalardan sağ çıkmadı. 2 Cumhuriyeti destekleyen rahipleri darbeciler, darbecileri destekleyenleri de cumhuriyetçiler öldürüyordu.
Başka ulusların insanları da birbirlerini İspanya’da öldürdü. Nazi yönetiminden kaçan sürgün Almanlar, Franko yanında çarpışan Almanları, faşist İtalyan askerleri Cumhuriyete yardıma gelen solcu İtalyanları öldürüyordu. Sürgünler, eşi benzeri olmayan Uluslarası Tugayların askerleriydi. Cumhuriyetçilerin direnişini desteklemek için İspanya’ya, dünyanın her yerinden anti-faşist gönüllüler geldi. Bunlar, iç savaşın belki de en duygusal öğesini oluşturuyordu. Tugaylara yazılırken, şu sözlerin altına imza atıyorlardı; “Buraya gönüllü olarak geldim ve gerekirse kanımı İspanya’nın ve bütün dünyanın özgürlüğünü gerçekleştirmek için, son damlasına kadar akıtacağım.” 3
İspanya, bu denli kanlı bir iç savaşa nasıl geldi? ‘Uygar’ Avrupa’nın göbeğinde bu vahşet niçin yaşandı? Bir zamanların en büyük sömürge imparatorluğu neden bu denli güçsüz düştü?
Toplumsal Yapı
19.Yüzyılın ilk yirmi beş yılında İspanya, Kuzey ve Güney Amerika’daki sömürgelerinin büyük bir bölümünü yitirmişti. 1898’de ABD ile yaptığı savaşı yitirince Küba, Filipinler gibi son sömürgeleri de elinden gitmiş ve geriye bir tek İspanyol Fas’ı kalmıştı. Burası da, Cebelitarık boğazı için önemli olan bu yerin, İngilizlerin güçsüz İspanya’nın elinde kalmasını uygun gördüğü için duruyordu.
Halktan Uzak Ordu
İspanyol Ordusu’nun, ard arda gelen yenilgilerden sonra, görev alanı, eylemsel olarak, iç güvenliğin sağlanmasıyla sınırlı kalmıştı. Dışarda gösteremediği askeri hünerini kendi halkına gösteriyor ve her zaman; toprak sahipleri ve kiliseden yana davranıyordu.
Ordu, İspanya Ulusu’nun değil, yönetimdeki oligarşik yapının ordusuydu. Görev anlayışı, ulusal çıkarlar ve yurtseverliğe değil, iktidar olanaklarının kullanılıp korunmasına dayanıyordu. Bu nedenle emir-komuta dahil her alanda yapısal bir bozukluk içindeydi. 1900 yılında 110 926 astsubay ve erden oluşan İspanyol ordusunda, tam 24 705 subay ve 471 general vardı. Deniz kuvvetlerinde, donanma denilen birkaç gemiye karşılık, 142 amiral bulunuyordu. 4
Kilise ve Toprak Egemenleri
Uçsuz bucaksız topraklara sahip Katolik kilisesi yeni gelişmelere de hemen ayak uydurdu. 125 milyon peseta sermayeli Madrid Uriquio Bankası onundu ve çeşitli eyaletlerde sermaye toplamları 85 milyon peseta tutan dört bankayı denetimi altında tutuyordu. Madrid Tramvay Şirketi, İspanya’nın Güney Amerika’ya sefer yapan en büyük deniz taşıma şirketi, Transatlantica ve birçok büyük maden şirketinde kilisenin hisseleri vardı. 5
Siyasal ve ekonomik gücü arttıkça, halk kitlelerine sırt çeviren katolik kilisesi, İspanyol gericiliğinin merkezi konumundaydı. Halkın tepkisini ve nefretini çekiyordu. Köylülerin kilise ve manastır yakması 1835’e dek uzanan bir gelenek olmuştu. Sömürge gelirlerinin kesilmesi üzerine kilise, öteki egemenlerle birlikte kendi halkını soymağa, bir başka deyişle iç talana başlamıştı. Çektiği tepkinin temel nedeni buydu.
1900 Yılında, toprak sahiplerinin yüzde 1’i tüm toprakların yüzde 42’sini ellerinde bulunduruyordu. 6 Tarımsal alanda hala 500 yıl öncesinin eski geleneksel ilişkileri sürüyordu. Bu durgun ve ilkel yapı, sanayileşmeyi önlüyor ve kırsal yapının çözülmesini geciktiriyordu. Bölgesel ve yerel topluluklar, 20.yüzyıla gelindiğinde bile hala içlerine kapalı birimler durumundaydı.
Ekonomik Yapı
İspanya’da kapitalizmin gelişmeye başlaması ve sermaye piyasasının doğması ancak 1.Dünya Savaşı sırasında gerçekleşti. Üretim ve tarımsal kaynaklı da olsa dışsatım arttı. Köylüler kentlere göç etti ve işçi sınıfı büyüdü.
Kapitalizmin göreceli olarak gelişmesi, dengeli bir yaygınlık içinde olmadı ve birkaç bölgede yoğunlaştı. Katalonya ve Bask bölgelerindeki gelişme, başka bölgelerden çok ilerdeydi. 1918 Yılında, 368 anonim şirketten, 294’ü Katalonya’da, 50’si ise Bask’ta kurulmuştu. 7
İspanya, 1.Dünya Savaşına katılmadı. Bu tutum, dışsatım artışına ve sermaye birikimine yol açtı ama aynı zamanda, yüksek enflasyon, işsizlik ve yeni ekonomik sorunların ortaya çıkmasına neden oldu. 1916 ve 1917’de, demokratik ve siyasi istemli genel grevler ortaya çıktı. Rus Devrimi kısa sürede etkisini burada da gösteriyordu. 1921 yılında Sosyalist Parti’den ayrılan bir küme, uzun yıllar pek bir varlık gösteremeyecek olan, İspanyol Komünist Partisi’ni kurdu.
1923 de, ülkeyi 1930’a dek diktatörlükle yönetecek olan sağ bir askeri darbe gerçekleştirildi. 1930 yazında Cumhuriyet yanlısı bir ayaklanma girişimi oldu, ayaklanma kanlı bir biçimde bastırıldı. Ancak, Cumhuriyetçilerin direnişi sürdü. 12 Nisan 1931’de yapılan yerel seçimler, monarşiye karşı bir halk oylamasına dönüştü ve kazanıldı. 14 Nisan 1931 günü yaşamı sekiz yıl sürecek olan Cumhuriyet ilan edildi.
Çatışma Ortamı
İspanya 1936 yılına; birbirlerinin adını duymaya bile katlanamayan karşıt siyasi örgütler, çatışmak için bahane arayan yıllanmış kinler, acımasız nefretler, geri kalmış bir ekonomik yapı ve kabul edilemez haksız toplumsal ilişkilerle gelmişti. İspanya 1936’da tam anlamıyla bir barut fıçısıydı.
1936 Yılı Ocak ayında, Manuel Azana önderliğindeki Cumhuriyetçiler ile Barrio önderliğindeki Cumhuriyetçi Birlik, komünist ve sosyalistlerin ve öteki sol politik kümelerin birleşmesiyle Halk Cephesi (Frente Popular) kuruldu. Halk Cephesi’nin sağ kanadı; Cumhuriyetçi Sol, Cumhuriyetçi Birlik, Katolonya Partisi ve Federal Cumhuriyetçi Parti, Sol kanadı ise; Sosyalist Parti, Komünist Parti, Sendikalist Parti, Marksist Birlik Partisi’nden oluşuyordu. Halk Cephesi’ne katılmamasına karşın güçlü iki anarşist örgüt, İspanya Anarşist Federasyonu ve Ulusal İşçi Konfederasyonu, Halk Cephesini destekledi.
Seçim ve Partiler
16 Şubat 1936 seçimleri, cumhuriyetçilerin net bir çoğunluk kazanmasıyla sonuçlandı. Halk cephesi 4 milyon 176 bin oy alırken, sağ cephe 3 milyon 783 bin oy aldı. Merkez partiler büyük oy yitirirken; Halk Cephesi oylarını 700 bin sağ cephe ise 600 bin arttırdı. 8 Merkezin büyük partisi Radikallerin (yalnızca adları radikal) milletvekili sayısı 80’den, 6’ya düştü. Toplumsal savaşımın şaşmaz kuralı İspanya’da da kendini göstermişti; ülkenin sorunları arttıkça köktenci siyasetler yükseliyor, merkez partiler eriyordu.
Parlamentodaki milletvekili sayıları, seçim yasasının özelliği nedeniyle, alınan oylardan daha ayrımlı oranlarla gerçekleşti. Sekiz Partiden oluşan Sağcı Cephe 142, 6 partiden oluşan Merkez Blok 31, 7 partiden oluşan Halk Cephesi ise 271 sandalye kazanmıştı. Halk Cephesi içinde; Cumhuriyetçi Birlik 37, Cumhuriyetçi Sol 80, Sosyalist Parti 90, Katalon Sol’u 38, Sendikalistler 2, Komünist Parti 16, Bağımsız Solcular 8 milletvekili ile temsil ediliyordu. 9 Bir önceki seçimde sağcıların işine yarıyan seçim biçimi, bu kez Halk Cephesi’nin işine yaramıştı.
Siyasi Aydınlanma
Halk Cephesi’nin seçim zaferi, İspanya’nın demokratik gelişiminde adeta bir devrimdi. İspanya halkı; yüzyıllar süren eşitsizliğe, yasa tanımaz şiddete ve oligarşik egemenliğe karşı, herkesi şaşırtan bir tepki göstermişti. Akçalı olanaksızlıklara, eğitimsizliğe ve örgütsel yetersizliklere karşın; halk, sağduyusuyla desteğini bir yerde toplamış ve ulusal birliğin adresini göstermişti. İspanya’da toplumsal yapıdan daha ilerde bir siyasi aydınlanma yaşanıyordu.
Franko Ortaya Çıkıyor
Gerici güçlerin yükselen uyanışa tepkisiz kalması beklenemezdi. Seçim sonuçları açıklanır açıklanmaz, Fas lejyon birliklerinde görevli General Franko, henüz istifa etmemiş olan sağcı başbakan yardımcısı Valladares’e koştu ve hükümetin, seçimi kazananlara bırakılmaması gerektiğini bildirdi. “Şu bir kaç saat İspanya için çok önemlidir” diyordu. Ona göre; “seçimi kazanan solcular” henüz hükümete gelmemişken, eski meclis dağılmamışken, hemen duruma hakim olunmalı ve sol cephe ezilmeliydi. Ancak, ılımlı bir merkezci olan Valladares bu öneriye sıcak bakmadı ve Franko’yu dinlemedi.
Ancak para ve toprak sahibi egemenler, “Afrikalı” generaller kümesiyle anlaşmakta gecikmedi. Zaten ordu içinde darbe amacına yönelik çalışmalar yıllardır sürdürülüyordu. Subaylar arasında Ordu Eylemi adlı gizli bir kralcı örgütün olduğu biliniyordu.
“Halk Cephesi”
Sosyalist ve komünistlerin katılmadığı Halk Cephesi Hükümeti, bu koşullar altında kuruldu. Yeni hükümet, 1931 yılındaki ilk Cumhuriyet Hükümeti’nin yaptığı yanlışı yineledi. Kendisine karşı askeri ve siyasi gizdüzenlerin (komploların) hazırlandığı bir ortamda, Cumhuriyet karşıtı yasadışı oluşumların üzerine gitme kararlılığını gösteremedi. Böylelikle iç savaşı başlatacak ve Cumhuriyeti ezecek olan faşist örgütlenmenin varlığını sürdürmesine olanak sağlamış oldu. Önderlik sorunu İspanyol halkının karşısına, hem de en yaşamsal dönemde bir kez daha çıkmıştı. Cumhuriyeti kuranlar, onu yaşatacak olgunluk ve bilinçten yoksundu.
Siyasi Terör Tırmanıyor
16 Şubat 1936 ile askeri darbenin yapıldığı 17 Temmuz 1936 arasındaki 5 aylık dönem içinde, yeni hükümete karşı sayısız düzen bozucu eylem gerçekleştirildi. Seçimlerde hiçbir varlık gösteremeyen Falanjist Parti (İspanyol faşistleri) başroldeydi. Bu dönemdeki terör eylemlerinde, büyük çoğunluğu Cumhuriyetçi olan 58 kişi öldürüldü. Sosyalist milletvekili Profesör Jimenes de Asua’ya, Sosyalist Parti lideri ve Genel İşçi Birliği Sekreteri Largo Caballero’ya, yazar ve düşünür Ortega Gasset’ye suikastler düzenlendi. 14 Nisan 1936’da, Cumhuriyetin yıldönümünü kutlama törenlerine katılan halkın üzerine ateş açıldı. Oviedo’da sosyalist bir gazetenin merkezi bombalandı, Valencia’da falanj milisleri, radyo evini bastı ve binayı bir süre işgal etti, Alcala’da subaylar halkı kent merkezine toplayıp faşist selamı vermeye zorladı. 10
Kışkırtma girişimleri, sokak eylemleriyle sınırlı kalmadı. Toprak ve büyük iş sahipleri yasalaşmış sosyal hakları tanımıyor, sendika ve fabrika temsilcileriyle görüşmüyor, işçi ve köylüleri ayaklanmaya zorluyordu. Papazlar ve generaller, açık açık halkı, kızıllara karşı savaşmaya çağırıyordu. Sağcı liderlerden Calvo Sotelo, 16 Haziran 1936’da Parlamento’da şu konuşmayı yapıyordu: “Bu kısır ve işlemez devlete karşı bütünleşmiş bir devlet teklif ediyorum. Birçokları ona faşist devlet diyecekler, biliyorum. Ama faşist devlet grevlerin, kargaşanın, mülkiyete karşı saldırganlığın sonu demekse; faşistim ben. Bunu hepinizin önünde, övünerek ilan ediyorum.” 11
İspanya’da gerici bağlaşma (ittifak), yapılacak askeri darbeye gerekçe olacak eylemler içindeydi. Hem karışıklık çıkarıyorlar, hem de karışıklıklardan şikayet ediyorlardı. İspanya’da Cumhuriyet karşıtı gerici darbe açık açık geliyorum diyordu.
Darbe Başlıyor
17 Temmuz günü darbenin başlatılmasına karar verildi. Londra’da bulunan İspanyol monarşistlerinin sağladığı bir uçak Franko’yu, Kanarya adalarından İspanyol Afrika’sına götürüyordu. 18 Temmuz sabahı saat 5:15 de haber ajanslarına ve radyo verici merkezlerine bir açıklama gönderilerek, darbenin uygulanmaya sokulduğu açıklandı.
Askeri darbe, sınıfsal dayanakları ve maddi olanakları olduğu için, hızla tüm İspanya’ya yayıldı. Cumhuriyet Hükümeti’nin darbe karşısındaki ilk tavrı, ihanet düzeyine varan bir ikirciliği içeriyordu. Hükümetin elinde elle tutulur bir ordu gücü olmamasına karşın, Başbakan Quiroga; hükümetin liberal üyelerinin, -nasıl olacaksa- ‘askeri ayaklanmanın yasal yollardan bastırılmasını’ istediklerini bildiriyordu. Oysa halk darbeye karşı koymak için hükümetten silah istiyordu. Hükümet ise halka silah dağıtmaya yanaşmıyordu. Sağcı bir başkaldırıyı bastırmak için, ayrı bir tehlike saydıkları bir başka cepheyi silahlandırmak; sosyalist hatta komünist işçi çoğunluğunun eline silah vermek, onlara hiç uygun gelmiyordu. Hükümet kendi halkına güvenmiyordu. Bu anlayış, İspanya devrimine önderlik eden yönetici kadronun, ne yazık ki temel hastalığı durumundaydı.
İç Savaş: “Halk Direnişinin Destanı”
1936 Temmuz’unda başlayan iç savaş, 29 Mart 1939 günü Cumhuriyet güçlerinin yenilgisiyle sonuçlandı. Kimileri, İspanya iç savaşını ‘halk direnişinin bir destanı’ olarak görmüştür. Kimileri için ise iç savaş, ‘kızıl komünistlerle onlara destek olanlara’ derslerinin verilmesidir. Ancak, gerçek olan şudur ki, ‘uygarlığın beşiği’ Avrupa’da bir insanlık dramı, bir vahşet yaşanmıştır. Avrupalı devletler gerektiğinde; birbirlerine olduğu kadar kendi halklarına karşı da, şiddet uygulamış ve sömürgelerindeki zor yöntemlerini, Avrupa’ya taşımaktan çekinmemiştir.
Tarihçi Hugh Thomas’ın o günler için söylediği sözler, İspanya İç Savaşı’nı en iyi anlatan sözlerdir: “İspanya’yı bir fırtına bulutu kaplamıştı. Bu felaketli karanlıkta, yüzyıllar ve kuşaklar boyu birikmiş kinler, anlaşmazlıklar, kavgalar doğal bir afet gibi kaynıyordu. Bir kentin öbür kentten haberi yoktu. Her kent kendi kavgasını, kendi alınyazısını yaşıyordu. Şimdi sözkonusu olan; yalnızca iki İspanya değil, belki de ikibin İspanya idi.” 12
Kilisenin Tutumu
İspanya’nın en büyük gücü kilise, doğal olarak bütün gücüyle Franko’nun yanında yer aldı. Katolik kilisesi, tüm İspanyolları tinsel olarak temsil ettiğini ileri sürmesine karşın; nüfusun büyük çoğunluğunu oluşturan işçi ve köylüleri, cumhuriyetçi aydınları düşman ilan ediyordu. Yüzyıllardır bir inanç sorunu olduğu savlanan dinsel örgütlenme, İspanyol halkının karşısına faşist bir siyaset olarak çıkıyordu. İspanya Ruhani Meclisinin başı Kardinal Goma Y.Toma: “Olaylar ancak silah gücüyle yatışır. Bu kokuşmuş laik hukuk düzenini kökünden kazıyıp atmak caizdir” 13 diye fetvalar veriyordu.
Halk Direnişi ve Kadınlar
Darbeye ve gerici saldırılara karşı, kararlı tavır ve direnişi, başta işçiler olmak üzere halk gösterdi. Onlar, içinde bulunduğu koşulları tam olarak kavrayamayan siyasi önderleri aştı ve örneği az görülen bir özveriyle, kendilerini savaşıma adadı. Ölüm, o dönemin İspanya insanı için, göze alınacak büyük bir çekince değil, günlük yaşamın olağan bir parçası olmuştu. Franko’nun; “İspanya’da ya katolik olunur ya da hiçbir şey” sözlerine karşı, iç savaşın efsanevi kadın direnişcisi Dolores Ibarurri: “Biz, sürünerek yaşamaktansa başımız dik ölmeyi yeğliyoruz” 14 diyordu.
İspanyollar, özellikle de İspanyol kadınları, bu söze uygun davrandı. Daha dün, mutfaklardan çıkmamış bir konumda olan kadınlar, direnişin en önünde çarpışan, kararlı ve inançlı savaşçılar haline gelmişti. Kasım 1936’da Madrid savunmasında, 1937 Barselona barikatlarında ve Bask bölgesindeki ünlü Guernica direnişinde gösterdikleri kararlılık bütün dünyayı şaşkına çevirdi. Kadınlar çatışmalara dolaysız katılıyor; katılamayanlar da, “Korkak karısı olmaktansa kahraman dulu olmak daha iyidir” diyerek kocalarını, cumhuriyetçilerin safında çarpışmaya gönderiyordu. Sınıfsal ve dinsel baskının ne olduğunu iyi bilen İspanyol kadını, eskinin köhnemiş geleneklerine dönmek istemiyordu.
Sonuç
İç savaş, İspanya nüfusunun yüzde l0’dan fazlasının öldüğü, hapse atıldığı ya da sürgün edildiği bir sonla bitti. Ülke yerle bir edilmiş, giderilmesi olanaksız acılar ve yeni kinler yaratılmış ve bir ulus ikiye değil, tarihçi Hugh Thomas’ın dediği gibi belki de iki bine bölünmüştü. Yitirilen maddi servet hesap edilemiyordu. İspanya, annesiz babasız çocukların, dul kadınların ve işçisiz fabrikaların ülkesi olmuştu.
2.Dünya Savaşı sonrası dahil hiçbir dönemde hesap sorulmayan Franko, 1975’deki ölümüne dek tam 36 yıl bir diktatör olarak İspanya’yı yönetti. Frankocu İspanya, “dünyanın özgür uluslarınca” oluşturulduğu söylenen BM’lere, (1955) onun sanat ve kültür örgütü UNESCO’ya (1951) ve demokratik ülkelerin katılabileceği Avrupa Ekonomik İşbirliği Örgütüne kabul edildi. “Uygar dünya” İspanya iç savaşını ve onun sonuçlarını adeta yok saydı. Katkısı ve ilişkisi olduğu ve bir ulusu tüketen bu “pis” savaşı, belleklerden silmeye çalıştı.
Bugün, genelde bütün ülke insanlarının, özelde büyük devletlerin etki alanında bulunan azgelişmiş ülkelerin, İspanya iç savaşını incelemeleri ve günümüze yönelik sonuçlar çıkarmaları gerekmektedir. Çünkü bu savaş; ilkelerin ve insani değerlerin nasıl kolayca ayaklar altına alındığını, “demokrasi” havarisi ülkelerin, demokrasinin yok edilmesine nasıl göz yumduklarını gösteren en çarpıcı örnektir. İspanya iç savaşından herkesin her zaman alacağı önemli dersler vardır.
İspanya’da Cumhuriyet, haklı ve meşru bir temele ve kararlı bir halk desteğine sahip olmasına karşın, niçin yenildi? Tarihe, toplumsal ilerlemeye ve çağa uygun bu sosyal gelişme neden başarılı olamadı? İlkel bir gerilik içindeki tutucu gelenekler, egemenliklerini nasıl sürdürebildi? Soruların yanıtları var elbette. İşte bu yanıtlar, -doğru verilebilirse- toplumsal savaşımın kavranması yönünde, ders alınması gereken çok değerli sonuçlar olacaktır.
1 “İspanya’da İç Savaş ve Faşizm” Pietro Nenni, ak. “Devrimler ve Karşı Devrimler Tarihi Ansiklopedisi” Gelişim Yay., Sayı 16 sf.377
2 “İspanya 1936-1939” Hugh Thomas, 20.YY Tar., Arkın Kit., S: 34, sf.663
3 “İspanyol Karşı Devrimi : İç Savaş” “Devrimler ve Karşı Devrimler Tarihi Ansiklopedisi” Gelişim Yay., Sayı 16, sf.364
4 “İspanyol Karşı Devrimi:Franko ve Falanjizm” a.g.e. sf.339
5 a.g.e. sf.341
6 a.g.e. sf.339
7 a.g.e. sf.341
8 “İspanya İç Savaş” “Sosyalizm ve Toplumsal Mücadeleler Ansiklopedisi” İletişim Yay., 3.Cilt, sf.855
9 “Nisan 1936’da Cortez’de Durum” “Devrimler ve Karşı Devrimler Tarihi Ansiklopedisi” Gelişim Yay., Sayı 15, sf.353
10 “İspanyol Karşı Devrimi: Franko ve Falanjizm” “Devrimler ve Karşı Devrimler Tarihi Ansiklopedisi” Gelişim Yay., Sayı 16, sf.352
11 a.g.e. sf.354
12 a.g.e. sf.357
13 a.g.e. sf.357
14 a.g.e. sf.357
Metin AYDOĞAN, 15 Temmuz 2014